Naz (Farsça); gösteriş, oynaş, cilve… Naz; kendini beğendirmek için takınılan yapmacık, gösterişli davranış veya hareket; sevilenin göze ve gönle hitap eden davranışlar… Naz; sevgi celp etmek için gösterilen nezaket, letafet ve zarafet… Naz; bir şeyi beğeniyormuş gibi görünme ve bu yolla karşıdakini yalvarmaya mecbur etme; bolluk ve rahatlıktan, el üstünde yetiştirilmekten ileri gelen şımarıklık… Naz; kendini uzak tutma, bahane bulma, yeni yetişmiş, ortaya çıkmış şey… Naz; güzel, güzellik, çekicilik; nimet, bolluk, rahatlık, huzur, neşe… Naz; övünme, riya, yalvarma, rica… Naz, bireyler arasındaki iletişimde ince ve nazik bir davranış biçimi… Naz, kültürümüzde önemli ve sosyal ilişkilerin temeli… Naz, insanların birbirlerine karşı saygı, sevgi ve anlayış göstermesinin raksı…
‘Naz’ dediğin, şarkı türkü sözü… “Naz etme sevdiğim naz para etmez. Karadır bu sinem kömürdür kömür… Eski muhabbetler aklımdan gitmez. Ağlarım gözyaşım yağmurdur yağmur…” Kadim medeniyetimizde, naz ve nezaket, toplumsal ilişkilerde önemli… Sosyal hayatta naz; bir misafir ağırlarken gösterilen titizlik ve incelik… Naz; misafirin rahat etmesi için yapılan küçük jestler, ev sahibinin misafire karşı duyduğu saygı ve sevgi… Naz; arkadaşlık ilişkisinde, nazik ve düşünceli davranışlar, dostluğun güçlenmesine katkı sağlayan tavır, tarz… Naz, romantik ilişkilerde sevgililer arasında yapılan küçük sürprizler, incelikli davranışlar ve anlayışlı tutumlar… Naz, ilişkinin derinleşmesine ve sağlamlaşmasına yardımcı olan yaklaşım… Naz; bireylerin birbirlerine olan sevgilerini ve saygılarını göstermelerinin yolu… Naz, belki de, gülüşün ve gizemin en güzel ifadesi… Sevdiğimizin her bakışındaki naz, kalbinde gizlediği bir hikâyenin önsözü… Bu yüzden, sevdiğimizin gözlerindeki naz, kalbindeki gizli hazinenin ipucu gibidir… Naz, aslında, aşkın tatlı bahanesi… Öyle ya, gönül, güzelliğe değil, naza tav olur… Her naz, bir tebessümle başlar, sonrasında sevgiye dönüşür… Naz, sevginin beden diline yansıyan davetiyesi, aşkın cilvesi, gönül bahçesinin en güzel çiçekleri… Nazende; nazlanan, naz yapan, nazlı, kendini beğendirmek için ağırdan almak manasında… Nazan; nazlı, narin, nahif, kibar olan…
Naz mı, niyaz mı, kurnaz mı, kaz mı? Derdimiz, laf üstüne laf koymak olmamalı… Taş üstüne taş koymak olmalı… Hangi naz ile işin ucundan tutmamayı marifet sanıyoruz? ‘Armut piş ağzıma düş’ anlayışı ile yapılan dua, gerçekten dua mı? Dua (niyaz), fikir-zikir-şükür ile yapılınca gerçek dua… Duanın makbul olanı, fiilî niyaz… Gereği yapılmadan, sadece istemek değil dua… Dua, sözden ibaret hiç değil… Sözün azı ve içten olanı değerli… Orada burada lakırdı ile ömür tüketen, ya kurnaz ya da kaz (budala)… Kaz, kazma (kaba) olunca, söz; maksadını aşar, yüreklere ok gibi batar, nazlanan çekilmez… Hangi naz mı? Bir naz yetmezmiş gibi, naz; binnaz olursa, çekilir mi hiç? Espri bir tarafa, iş yapmada hep bir bahane bulan ve nazlanan da hiç çekilmiyor…
Naz ve dil, birbirini bütünleyen, gül ve diken misâli… Dilimizde naz ile ilgili birçok deyim ve atasözü bulunmakta… Nazını çekmek, bir kişinin kaprislerine katlanmak anlamında kullanılmakta… Nazını çekmek, bir kişinin kaprislerine katlanmak anlamında… Birinin nazını çekmek zor ama sevgisine değer… Naz yapmak, bir kişinin kendisine gösterilen ilgiyi artırmak için sergilediği cilveli davranışlar… Birinin biraz naz yapması, kıymetinin bilinmesi için olsa gerek… Naz niyaz, birbirimize karşı nazik ve sevecen davranışlar içinde bulunmak… Naz niyaz ile geçen mazide yaşanan güzel günleri kim unutabilir ki… Nazik davranan, nazik olur… Nazik ve kibar davranan, aynı şekilde karşılık görür… Her zaman nazik olalım ki, nezaketle muamele görür… Nazlı yâr, sevgiliye karşı nazik ve cilveli davranan… Nazlı yârdan, gözleri sürmeli yârdan kim vaz geçebilir ki… Nazlı yârin, nazıyla oynaması neyse de, gönlümüzle oynaması, hiç çekilmez… Hiç kimsenin, naz yaparken, karşındaki kişinin duygularını incitmemek gerektiğini bilmesi gerek… Mâlum, naz ile niyaz bir arada olmaz… Hem naz yapmak hem samimi olmak bir arada olmaz… Naz ile niyaz ile karar verilemez… Böyle birinin nazı niyazı canımıza tak eder… Gerçekten, bir kimsenin sürekli naz yapmasından sıkılmamak ve bıkmamak gayrimümkün…
Nazın kararınca olanı, gerekli... Nazın fazlası, itici… Nazın fazlası, sabır süresinin aşılmasına neden… “Fazla naz âşık usandırır.” (Atasözü)… “Biz vefa derken, o nazlı, fidan boylu sevgiliden cefa gördük. Biz onu kendimize dost bilirken, sonunda bize yabancı çıktı.” (Nabi)… Eğer birisi, bir işte çok naz yapıyorsa, orada fazla zaman kaybetmek anlamsız… ‘Kız evi naz evidir’ dense de, fazla naz gönül tutulmasını akıl tutulmasına çevirir… Fazla naz, sevgiyi törpüler… Nazlanmanın sonu, sızlanmanın başlangıcı olmamalı… Naz, sosyal ilişkilerde silaha dönüşmemeli… Naz yapmanın da bir sınırı var; her şeye naz yapmak, karşımızdakini bıktırmaktır, usandırmaktır… Haddin bilinmesi önemli… ‘Duam kabul olmadı.’ diye nazlanmanın âlemi yok… Hakkımız olan, naz değil; niyaz… Çocukların annesine karşı olan nazına, tamam… Dostun dostuna yaptığı naza, hayır… Birin nazı, eğer karşı tarafı oldukça rahatsız ediyorsa, o naz değil, kapristir (geçici, düşüncesizce, değişken istektir, huysuzluktur)… “Naz, bilindiği gibi insanın kendisinde gizli olan, sükûn halindeki güzelliği meydana vurmasının adıdır.” (İskender Pala)… “Baharı yaz uğruna tükettik, aşkı naz uğruna. Ve papatyaları seviyor sevmiyor uğruna. Derken ömrü tükettik bir hiç uğruna.” (Sezai Karakoç)… “Sana söylüyorum sana, yapma naz, boş oturma. Doğrul hadi, ayağa kalk; vakit az, boş oturma.” (Abdurrahim Karakoç)… Nazı, naz olmaktan çıkaran söz: “Biz, insanların sıkıntılarına katlanamayan imanı, imandan saymayız. Rıza yolunda biraz cefa gördük diye Allah’a naz mı edeceğiz.” (Mus’ab Bin Umeyr)… Bıktıran naz, küçük düşünenin işi… Küçük düşünen, küçük şeylere çok kırılır, büyük düşünen, küçük şeylere takılmaz… Küçük düşünenin nazı, kibre dönüşür… Naz böylesine bir illet hâline geldiğinde, önce yapılan iyiliklerin başa kakılmasına, sonra da kin ve düşmanlığa evrilir… Sonrasında, naz ile başlayan mâsum ilişkiyi düzeltebilmek için ne söz ne saz işe yarar… Durumu düzeltebilmek için, ne kadar çok çabalasak da, yapabilecek bir şey kalmaz… Mesele, büyük düşünebilmek… Başardığımızı sandığımız noktada, sevinirken kaybetmektir bu… Naza kurban gitmenin, duyguların ve düşüncelerin içlerinin boşalmasıdır bu… Sonuna kadar çalışmak, çabalamak, terlemek, yorulmak güzel… Sonrasında, olsa da olmasa da kederlenmek güzel değil… Çabamıza bağlanan kaderimizi, naz kantarında tartmak, hâddimiz hiç değil… Nazı, bağnazlığa yükseltmek, alçaldıkça alçalmak… Nazı, nazar ile savuşturmak ise, aymazlık… Nazı, âr ile taçlandırmak, en makbul olanı… Naz ve âr… Yâr olana yakışan, naz ve âr…
‘Naz’ sözcüğü, İstiklal Marşımızda tam kıvamında, yerinde ve doğru kullanılmış… “Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!” (Mehmet Akif Ersoy)… Naz, bir yere kadar güzel… Naz, nazara teslim… Nazar, naz dinlemez… Sevinip nazlanmak, üzülüp nazlanmak, terleyip nazlanmak, üşüyüp nazlanmak… Anlaşılır bir hâl değil… Naz faslının, sabır süresini aşmaması mühim… Nazın azı makbul… Fiilî niyazın fazlası… Selam, sevgi ve saygılarımla.
https://bit.ly/muzafferceven Kanalımı takip etmeniz dileğiyle…