1866 yılında Kütahya’nın Börekçiler Mahallesi’nde doğdu Yaylıbabazâde Osman Cemal Bey. Çocukluğu bu mahallede geçti. 18 yaşında, yeni evlenen ağabeyinin yerine gönüllü olarak askere gitti. O yıllarda aileden yalnızca bir kişi askere alınıyordu. (1884)
Uzun yıllar Osmanlı ordusunda gösterdiği üstün başarılar sayesinde, önce çavuş, astsubay ve sonunda subaylığa kadar yükseldi. Askerlik için doğmuş gibiydi. Er olarak girdiği kışladaki kahramanlıkları onu subaylığa taşımıştı. Subay olarak ilk görev yeri, başkent İstanbul’daki Yıldız Sarayı oldu. Bu, Sultan II. Abdülhamid’e oldukça yakın bir görevdi. Sultan II. Abdülhamid’in istihbarat yapılanmasında önemli rol aldı.
Arapça ve Fransızcayı iyi derecede bilen Osman Cemal Bey, Farsça ve İngilizceye de hâkimdi. İstanbul’daki görevi sırasında musikiye olan merakı onu kanun öğrenmeye yöneltti. Belki bestekârlık yapacak seviyede değildi ama iyi bir kanuni olmuştu. Sanat merakı İstanbul'da zirveye ulaştı desek yeridir. İlk eşi de sanata düşkün bir İstanbul hanımefendisiydi. Ancak bu üç yıl süren evliliği, amansız bir hastalık sona erdirdi.
YAKIN SİLAH ARKADAŞLARI
Kütahyalı Gazi Binbaşı Osman Cemal Bey’in yakın silah arkadaşlarından söz etmeden geçmek olmaz. Zira bu isimlerin birçoğu tarihe altın harflerle yazılmıştır. Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere; Harbiye Nazırı Enver Paşa, Ahmet Tevfik Paşa, İsmet İnönü, Süleyman Askerî Bey, Kuşçubaşı Eşref Bey, Yakup Cemil Bey, Kara Kemal Bey, Mülâzımısâni Behçet Bey, Giritli Mamaka Mustafa Bey, Üsküdarlı İbrahim Çavuş, Cihangirli Arap Abidin, Arnavut Celal ve Çerkez Rıfat gibi tecrübeli, gözü pek, ölümü hiçe sayan kahramanlarla aynı saflarda görev yaptı.
YEMEN’E 300 BİN ALTIN GÖTÜRDÜ
Osmanlı Devleti yedi cephede savaşırken, en uzak ve zorlu cephe Yemen’di. Sultan Abdülhamid’in açtırdığı Hicaz Demiryolu İstanbul’dan Medine’ye kadar ulaşsa da Yemen’e ikmal hâlâ zordu. 1916’da, Şerif Hüseyin'in kuvvetleri Medine-Yemen hattını kesmiş, İngilizler ise Yemen’deki İmam Yahya’yı Osmanlı’ya karşı kışkırtıyordu. Buna bir çözüm bulunmalıydı.
Bu kritik durumda Enver Paşa ve Kuşçubaşı Eşref gizli bir plan hazırladı: Yemen’de 10 bin kişilik bir deve süvarisi birliği kurulacak ve İmam Yahya’ya 300 bin altınlık yardım gönderilerek Osmanlı’nın safına çekilecekti. Bu altınları Yemen’e ulaştırma görevi, Kuşçubaşı Eşref Bey ve Osman Cemal Bey’in de içinde bulunduğu 40 kişilik özel ekibe verildi. Bu planın uygulanması sırasında Osman Cemal Bey’in de görev almasını Enver Paşa istemiştir. Yıldız Teşkilatında önemli çalışmaları olan Osman Cemal Bey, tevdi edilen görevi derhal kabul etmiştir.
Ekip, Medine’ye kadar trenle geldi ve “Çöl Kaplanı” diye bilinen Fahrettin Paşa’nın verdiği istihbaratla iki gruba ayrılarak çöle girdiler. Altınlar, yiyecek çuvallarında gizlenmiş halde, Osman Cemal Bey ve Zenci Musa’nın idaresindeki 20 kişilik Türk gücü, sivil kılığında bir ekiple önden yola çıkarıldı. Öylesine iyi kılık değiştirmişlerdi ki, adeta Osmanlı subayı değil, Arap tüccarı gibiydiler. Kimse onlara bakmadı bile. Hatta ayak bağı olmasınlar diye hemen salıverildiler. Arapça ve Fransızca dışında bir dil konuşmamaları hedef şaşırtmalarında en etken rollerdendi.
Geriden gelen Kuşçubaşı Eşref’in grubu Hayber Geçidi’nde pusu kuran İngiliz çetelerinin saldırısına uğradı. Ancak ilk kafile, yapılan plana sadık kalarak geri dönmedi ve altınları başarıyla Yemen’deki 7. Kolordu Komutanı Ahmet Tevfik Paşa’ya ulaştırdı.
Bu kritik görevdeki başarıları dolayısıyla Osman Cemal Bey, yüzbaşı rütbesiyle taltif edildi. Ardından, Ahmet Tevfik Paşa’nın talebi üzerine Yemen’deki zorlu görevine başladı.
1916-1926 yılları arasında yaklaşık 10 yıl Yemen’de subay olarak görev yaptı. Bu süreçte ikinci evliliğini gerçekleştirdi. İstanbul’daki görevi sırasında evlendiği ilk eşi, vefatından önce Osman Cemal Bey’e “Sana bir evlat veremedim. Benden sonra hayırlı bir nasip bulup evlen” diye vasiyette bulunmuştu. Bu vasiyet üzerine Yemen’de Fatıma Hanım ile evlendi. Bu evlilikten Ali Nuri, Mehmet Abdullah ve Fevziye adında üç çocukları oldu. (Mehmet Abdullah Bey, babam Ahmet Yaylıoğlu’nun babasıdır.)
ATATÜRK’TEN İZİN ALARAK KÜTAHYA’YA DÖNÜŞ
1926 Haziran’ında, deniz yoluyla Yemen’den İzmir’e gelen Kıdemli Binbaşı Osman Cemal Bey ve ailesini, Gazi Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü Paşa, Dr. Tevfik Rüştü Bey ve Fahrettin Altay Paşa’dan oluşan bir heyet karşıladı.
Atatürk, kendisine yıllar öncesinden hitap ettiği gibi, tebessümle “Arap Cemal, artık çok yoruldun. İzmir’de askerlik şubesi başkanlığı yaparken biraz dinlenirsin” dedi.
Atatürk’ün, aslen Türk oğlu Türk olan Osman Cemal Bey’e “Arap Cemal” diye seslenmesi, Trablusgarp Savaşı’ndan kalan hatıralara dayanıyordu.
Derne civarında yaşanan bir çatışma sırasında İtalyanların attığı bombadan fırlayan bir şarapnel parçası, kireçli bir taş parçasını Atatürk’ün gözüne isabet ettirmişti. Gözünü kaybetmesine ramak kalmıştı. Bu olayda erken müdahale noktasında Osman Cemal Bey’in de önemli bir hamlesi olmuştu.
Osman Cemal Bey, bu anıyı yıllar sonra dedem Mehmet Abdullah Bey’e şöyle anlatmış:
“Mustafa Kemal’in yanına vardığımızda bir elinde kılıç, diğer elinde mendil vardı. Mendille gözünü kapatıyordu. Harabeler arasında yıkılan bir sütundan fırlayan kireçli taş parçası gözüne gelmişti…”
İzmir’deki bu buluşmada (1926), Osman Cemal Bey Atatürk’e içten bir ricada bulundu:
“Paşam, müsaadeniz olursa emekli olup memleketime, Kütahya’ya dönmek istiyorum.”
Atatürk, bu yorgun ve vefakâr savaşçının isteğini geri çevirmedi ve emekliliğini onayladı.
Osman Cemal Bey için, Kütahya’daki ilk yılında büyük oğlu Ali Nuri Bey’i (dedemiz Mehmet Abdullah Bey’in ağabeyi) genç yaşta kaybetmek, Yemen’de bir cephede kalbinin yanına isabet eden kurşunun acısından daha ağırdı. Artık hayatında sadece oğlu Mehmet Abdullah, kızı Fevziye ve eşi Fatıma Hanım kalmıştı. Üç evladı da Yemen San’a’da doğmuştu.
1926’dan 1944 yılına dek, doğduğu mahalle olan Börekçiler Mahallesi’nde yaşadı. 1944 yılında Hakk’a yürüyen Gazi Binbaşı Osman Cemal Yaylıoğlu, Kütahya Sultanbağı Mezarlığı’na defnedildi. (Babam Ahmet Yaylıoğlu ile aynı kabirdedir.)
Osman Cemal Bey’in büyük atası ise Horasan’dan Kütahya’ya gelen Yaylıbaba’dır. Yaylıbaba Ahmet Bey’i de bir başka yazımda sizlere arz etmek isterim.
Vatanın kuruluşundan kurtuluşuna, Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin atıldığı süreçte büyük hizmetleri olan bir dedenin torunu olmaktan gurur duyuyoruz. Bu gurur, bizlere devletimize, milletimize ve vatanımıza hizmet etme sorumluluğunu daha da güçlü bir şekilde yüklüyor.
Bu yazımda ismini anabildiğim ya da anamadığım tüm atalarımızı rahmet, minnet ve saygıyla yâd ediyorum. Ruhları şâd olsun.
Sevgiyle kalın…
GÜZEL CÜMLELER
Kökünü bilen, doğru yolunu şaşırmaz…