Yazıma başlık olan Kütahya’nın kültür yobazlarını size anlatacağım. Ancak önce size arz etmek istediklerim var.
Bir şehrin medeniyet seviyesini belirleyen birçok ölçüt vardır. Ekonomik refah, altyapı, ulaşım imkânları ve teknolojik gelişmişlik gibi faktörler bir şehri yaşanabilir kılar. Ancak bir kenti gerçekten medeni yapan unsur, kültür ve sanata verdiği değerdir. Tarih boyunca büyük medeniyetler, sanat ve kültüre önem veren toplumlar arasından çıkmıştır. Kültür, bir toplumun kimliğini oluştururken, aynı zamanda geleceğini de şekillendirir.
Peki, kültüre ve sanata değer vermeyen bir şehrin gelişmesi mümkün müdür? İlk bakışta, sanayi ve ticaret odaklı bir şehir ekonomik anlamda kalkınabilir gibi görünebilir. Ancak, kültürel gelişimi ihmal eden şehirler uzun vadede kimliksizleşir, ruhsuz beton yığınlarına dönüşür. Kültür ve sanatın olmadığı bir toplumda estetik anlayış zayıflar, hoşgörü azalır, toplumsal aidiyet duygusu kaybolur. Kültür, insanları bir arada tutan ve ortak değerler etrafında birleşmelerini sağlayan bir çimentodur. Kültürel ve sanatsal faaliyetlerden yoksun şehirler, uzun vadede sosyal çöküş riskiyle karşı karşıya kalır.
Kültürün önemi, sadece bireylerin entelektüel gelişimiyle sınırlı değildir. Aynı zamanda şehirlerin marka değerini artırır. Bir şehri turizm açısından cazip kılan unsurların başında tarihi dokusu, sanatsal etkinlikler, festivaller ve kültürel miras gelir. Örneğin, Floransa, Paris ya da İstanbul gibi şehirler sadece ekonomik güçleriyle değil, barındırdıkları sanat ve kültürle de dünya çapında bilinirler. Kültür ve sanata yapılan yatırımlar, şehrin uluslararası tanınırlığını artırır, turizmi geliştirir ve ekonomik getiriler de sağlar.
Eğitim ve kültür ilişkisine baktığımızda, bu iki unsurun birbirini tamamladığını görürüz. Eğitim, bireylerin bilgi ve beceri kazanmasını sağlarken, kültür ise bu bilgiyi nasıl kullanacaklarını ve nasıl yorumlayacaklarını belirler. Eğitimin olmadığı bir toplumda kültür yozlaşır; kültürün olmadığı bir eğitim sisteminde ise bireyler robotikleşir, sadece teknik bilgiyle donatılmış ama sanattan ve estetikten yoksun bireyler haline gelirler. Bu yüzden, eğitim politikaları belirlenirken kültürel gelişim de göz önünde bulundurulmalıdır.
Yani demek isterim ki, bir şehrin medeniyet seviyesi sadece ekonomik göstergelerle ölçülemez. Asıl önemli olan, o şehrin ne kadar kültürel zenginliğe ve sanatsal faaliyetlere sahip olduğudur. Kültür ve sanat, bir toplumun geleceğini şekillendirir, bireyleri birbirine bağlar ve şehirlere kimlik kazandırır. Bu yüzden, gerçek kalkınmanın yolu, kültürel gelişimi ihmal etmeden, sanata ve eğitime gereken önemi vermekten geçer.
Kütahya’da kültür adına yapılan bazı faaliyetleri izleyince, işin aslında kültür-sanat adına değil de kişisel çıkarlar uğruna yapıldığını görmüşsünüzdür. Konunun içine şahsi menfaatler girdiğinde kültür ve sanat profesyonelliğe doğru yol alıyor. Çok profesyonelce yapılsa keşke! Rezalet denecek işler kültür ve sanat adı kullanılarak memleket ahalisine takdim ediliyor. Biz de bunu yiyoruz!
Birçok yazımda defaten kaleme aldım ancak yine tekrar etmek isterim. Şu Kütahya’yı 1950’li yıllara geri getirseniz, bugünkü hâlinden 50 yıl ileri gidecektir. Maalesef ki Kütahya her geçen gün liyakati olmayan, usta-çırak ilişkisinden ya da hoca-talebe eğitiminden geçmemiş, ehliyetsiz ve de edepsiz bazı kişilerin kendini tatmin ettiği bir şehir hâline getirildi. Ben bunlara “kültürel yobazlar” diye sesleniyorum. Sanattan anlamaz ama başköşede yerini alır. Şiirden zerre miskal anlamaz ama laf sırası gelince en ön saftaki yerini alır. Musîkîden nasibi yoktur ama yine “ben ben” diye çıkar bir adım öne.
Kütahya bu kültür yobazlarından kurtulmak zorundadır vesselâm…
Sevgiyle kalın…
GÜZEL CÜMLELER
Kültür, okumak, anlamak, görebilmek, görebildiğinden mânâ çıkarmak, uyanık davranmak, düşünmek, zekâyı terbiye etmektir. Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir. ATATÜRK