Günümüz iş dünyasında dikkat çeken ve işverenlerin uykularını kaçıran bir kavram giderek yükseliyor: Sessiz istifa. Bu terim, çalışanların işlerine karşı minimal seviyede sorumluluk alıp, fazladan çaba göstermeden günü tamamlamalarını ifade ediyor. Peki, bu eğilim sadece işten kaçınma mı, yoksa daha derin bir mesaj mı barındırıyor?

"Sessiz istifa" fenomeni, dünya genelinde ve özellikle Türkiye'de genç çalışanlar arasında giderek yaygınlaşıyor. Sessiz istifanın kökenlerine indiğimizde, genellikle çalışma şartlarının ağırlaşması ve iş tatmininin düşmesi gibi faktörlerle karşılaşıyoruz. Ayrıca, özellikle Z kuşağını temsil eden genç çalışanlar arasında yaygın bir 'daha az çalış, daha çok yaşa' anlayışı gözlemleniyor. Ancak bu, onların işlerine olan bağlılıklarının azaldığı anlamına gelmiyor; daha ziyade, kişisel zaman ve iş dengesine verdikleri önemi gösteriyor.

Bu olgu, işlerinde yalnızca temel sorumlulukları yerine getirip fazladan çaba göstermeyi reddeden çalışanları ifade ediyor. Bu makalede, sessiz istifanın tarihsel bir örneği olan Osmanlı'daki Ahilik kültürü ile bağlantılar kurularak, bu kavramın modern iş dünyasındaki yansımaları ve milli değerlerle olan ilişkisi irdelenmektedir.

Ahilik Kültürü ve Sessiz İstifanın Kökenleri

Ahilik, Osmanlı’da esnaf ve zanaatkârları bir araya getiren bir örgütlenme biçimi olarak, iş etiği ve toplumsal sorumlulukları ön plana çıkarmıştır. Ahiler, işlerinde mükemmelliği, karşılıklı yardımlaşmayı ve adil bir çalışma ortamını destekleyen ilkeleri benimsemişlerdir. Ahilik, aynı zamanda iş ve özel hayat arasında bir denge kurarak, çalışanların hem maddi hem de manevi ihtiyaçlarını gözetmiştir.

Modern dönemde sessiz istifa ise, iş yerinde adil olmayan uygulamalar, yetersiz tanınma ve çalışanların üzerindeki artan baskı gibi nedenlerle ortaya çıkmaktadır. Her iki durumda da, iş yerindeki etik ve ahlaki değerlerin korunması önemlidir. Ancak, Ahilikte bu, topluluğun aktif katılımı ve destekleyici bir yapıyla sağlanırken, sessiz istifa genellikle bireysel bir başa çıkma mekanizması olarak görülmektedir.

Osmanlı ve Modern İş Etik ve Ahlakı Arasındaki Benzerlikler ve Farklılıklar

Osmanlı döneminde Ahilik sistemi, sadece ekonomik bir yapı olarak değil, aynı zamanda sosyal bir dayanışma ağı olarak da işlev görmüştür. Bu sistem, esnafın hem ekonomik hem de sosyal sorumluluklarını dengeli bir şekilde yerine getirmesini sağlayarak, toplum içinde her bireye bir yer ve rol sunmuştur. Ahilik, esnafın işini en yüksek standartlarda yapma ilkesini benimserken, karşılıklı yardımlaşma ve adil ticaret gibi etik değerleri de öne çıkarmıştır. Ahilikte ustalar, çıraklarına sadece bir mesleki beceri öğretmekle kalmaz, aynı zamanda onlara toplumsal ahlak ve sorumluluk duygusu aşılarlardı.

Modern iş dünyasında ise, özellikle Z kuşağı olarak bilinen genç kuşaklar, iş ahlakı ve adil çalışma koşulları konularında daha bilinçli ve duyarlı. Bu kuşak, şeffaflık, sürdürülebilirlik ve sosyal sorumluluk gibi değerleri önemsiyor. Ancak, bu bilinçli tutum genellikle bireysel çabalarla sınırlı kalıyor ve işverenlerin veya toplumun geniş çaplı destek mekanizmaları tarafından yeterince desteklenmiyor. Çoğu zaman, genç çalışanlar bu değerlerin iş yerlerinde sistematik olarak uygulanmadığını gördüklerinde hayal kırıklığına uğrayabiliyorlar.

Bu durum, günümüz iş dünyasında bir paradoks yaratıyor: Genç kuşaklar, etik değerler ve adil çalışma koşulları konusunda daha talepkar olmalarına rağmen, bu değerlerin iş yerlerinde hayata geçirilmesi konusunda çeşitli engellerle karşılaşıyorlar. Öte yandan, Osmanlı'daki Ahilik sistemi, bu tür etik değerleri ve toplumsal sorumlulukları bir topluluk bağlamında destekleyen, daha bütünleşik ve kapsayıcı bir yapı sunuyordu. Modern iş dünyası, bu tarihi örnekten yararlanarak, iş etiği ve toplumsal sorumlulukları daha geniş bir toplumsal destekle entegre etme yolunu araştırmalıdır. Bu, hem çalışan memnuniyetini artırabilir hem de iş yerlerinde daha adil ve sürdürülebilir uygulamaların benimsenmesine katkıda bulunabilir.

Z Kuşağının Haklılık Payları ve Yeni Dünya Düzeni

İş dünyası için alarma geçiren bu durum, aslında bazı yararlı çıkarımlar da sunuyor. Öncelikle, çalışanların neden sessiz istifaya yöneldiklerini anlamak, işverenlere kendi iş yerlerinde neyin yanlış gittiğini sorgulama fırsatı veriyor. Örneğin, eğer bir çalışan yeterli destek ve kaynağa sahip değilse veya iş yükü sürekli olarak artıyorsa, sessiz istifa bir başkaldırı formuna dönüşebilir.

Z kuşağı, iş yerinde adil olmayan uygulamalara ve şekilcilikten uzak, esnek çalışma ortamlarına büyük önem veriyor. Bu kuşak, işleriyle kişisel değerleri arasında uyum arayışında ve bu durum, işlerini sevdikleri için daha iyi yapma eğiliminde olmalarını sağlıyor. Eğer iş yerleri, Osmanlı'nın Ahilikten aldığı derslerle, çalışanların sosyal ve ekonomik ihtiyaçlarını dengeli bir şekilde karşılayabilirse, sessiz istifa eğilimi azalabilir.

Sonuç

Z kuşağının bu yeni çalışma anlayışı, aslında ülkenin genel menfaatleri doğrultusunda da olumlu sonuçlar doğurabilir. Daha mutlu, dengeli ve verimli bir çalışan kitlesi, inovasyon ve yaratıcılığı teşvik ederken, iş dünyasını daha sürdürülebilir bir yapıya kavuşturabilir.

Sessiz istifa, modern iş dünyasının bir ürünü olup, genç kuşakların işe ve yaşama bakış açılarının bir yansımasıdır. Bu durum, bireysel tercihlerin yanı sıra iş dünyasındaki yapısal değişimlerin de göstergesidir. Türkiye, Ahilik kültürünün iş etiği ve toplumsal sorumluluk ilkelerini modern iş dünyasına adapte ederek, hem kültürel değerlerini koruyabilir hem de küresel iş dünyasında rekabetçi kalabilir. Bu süreç, daha adil, esnek ve verimli çalışma ortamlarının kapılarını aralayarak, hem işveren hem de çalışan için kazan-kazan senaryosunu mümkün kılar.

Kısacası, sessiz istifa, mevcut iş kültüründe önemli değişikliklerin habercisi olabilir. Bu değişimlere adaptasyon sağlayarak, iş dünyası yeni bir döneme adım atabilir: Daha bilinçli, daha dengeli ve daha insani bir çalışma hayatına doğru…

ÖNEMLİ ÖNERİ!

Ülkeler sosyal, kültürel, ahlaki ve iş yaşamındaki çeşitli zorluklarla başa çıkmak için sürekli olarak yenilikçi çözümler aramaktadır. Tarih boyunca, bazı milletler bu süreçte yeni uygulamalar geliştirmiş, bazıları ise başka kültürlerden aldıkları modelleri güncelleyerek kendi toplumsal ve ekonomik yapısına uygun hale getirmiştir. Türkiye Cumhuriyeti'nin kalkınma hamlelerinden biri olan ve daha sonra Finlandiya tarafından alınıp güncellenerek dünya eğitiminde bir öncü haline gelen Köy Enstitüleri Modeli (Yeni adıyla: Finlandiya Eğitim Modeli) bunun en çarpıcı örneklerinden biridir.

Bu tarihi örnekten ilham alarak, Türkiye'nin kendi zengin mirasından, özellikle de Osmanlı dönemine dayanan Ahilik kültüründen yararlanması gerektiği ortadadır. Ahilik, iş ahlakı, karşılıklı yardımlaşma ve toplumsal dayanışma gibi değerler üzerine kurulu bir sistem olarak, günümüzün 'sessiz istifa' gibi iş hayatındaki problemlere çözüm sunabilir. Türkiye, bu değerleri modern iş dünyasının gereklilikleriyle bütünleştirerek, küresel çapta bir öncülük edebilir ve 'sessiz istifa' sorununa karşı etkili bir model önerisiyle dünya sahnesinde yerini alabilir.

Böylece, Türkiye, geçmişten aldığı bu köklü bilgiyi güncelleyerek, hem ulusal hem de uluslararası düzeyde iş hayatında adil, sürdürülebilir ve insani değerlere dayanan yeni bir çalışma kültürünün öncüsü olabilir. Bu, sadece ekonomik ve sosyal açıdan değil, aynı zamanda kültürel ve ahlaki açıdan da ülkenin dünyada öne çıkmasını sağlayacak stratejik bir hamle olacaktır.

Sessiz istifadan, sesli, çok sesli, anlamlı milli birlikteliğe…

16.04.2024


Toprak Tuğra