Zamanın sahibinin hikmeti…

Zamanın içinde yaşayan insan, Tanrı’yı da zamanla sınırlı sanır. Oysa zamanı başlatan bir irade için “erken” ya da “geç” diye bir şey yoktur. Nereden çıktı bu yazı? Bir dostum, yolladığı bir iletide yazıya başlık olan “Tanrı, âlemi neden daha önce ya da daha sonra yaratmadı?” sorusunu sordu. O soru ile başlayan düşüncelerimi sizinle de paylaşmak istedim. Buyurunuz…

İnsan aklı, zamanla yoğrulmuş bir varlıktır. Doğarız, büyürüz, yaşarız ve ölürüz. Her şeyi saatlere, günlere, yıllara bölerek anlamaya çalışırız. Bu yüzden büyük varoluş sorularını da hep bir “önce” ve “sonra” düzeniyle ele alırız. Belki de en çok sorulanlardan biri şudur:

“Tanrı âlemi neden daha önce ya da daha sonra yaratmadı?”

Bu soru, ilk bakışta basit gibi görünse de aslında çok derin bir anlam taşır. Çünkü bu sorunun kalbinde, Tanrı ile zaman arasındaki ilişki yer alır.

ZAMAN TANRI İÇİN GEÇERLİ Mİ?

Tanrı inancı, O’nun sonsuz ve başlangıçsız olduğunu söyler. Yani Tanrı hem ezelî hem de ebedîdir. Her şeyin başlangıcı O’dur; ama O’nun bir başlangıcı yoktur. Bu bakış açısına göre Tanrı, zamanı da yaratandır. Zamanı yaratanın, zamanla sınırlı olması mümkün müdür? Pek tabii ki mümkün değildir.

Eğer Tanrı zamanı yaratansa, o zaman “önce” ya da “sonra” gibi kavramlar Tanrı için geçerli değildir. Çünkü zamanın kendisi henüz yokken, “ne zaman” sorusu da anlamını kaybeder. İşte bu yüzden, “Tanrı âlemi neden daha önce yaratmadı?” sorusu, insanın kendi zaman algısıyla Tanrı’yı anlamaya çalışmasından doğar.

YARATILIŞ TAM YERİNDE VE TAM ZAMANINDA

İslâm inancının büyük isimlerinden İmam Gazâlî bu konuda şöyle der:

“Zaman yaratılmadan önce zaman yoktu ki, daha erken ya da daha geç denebilsin.”

Tanrı’nın yaratmayı tercih ettiği an, insan takvimine göre belirlenmiş bir “an” değildir. O an, zamanın başladığı yerdir. Benzetmekte hata olmaz, tıpkı bir yazarın ilk kelimeyi kâğıda döktüğü an gibi… Ne geç kalınmıştır, ne erken davranılmıştır. Her şey olması gereken anda olmuştur.

ZAMANIN İÇİNDE BİZE DÜŞEN NE?

Soru baştan yanlış sorulmuştur kanımca. Asıl soru şu olmalı bence:

“Tanrı’nın zamanın dışında bir irade ile başlattığı bu evrende, biz ne kadar farkındayız?”

Çünkü yaratılışın ne zaman olduğundan daha önemli olan şey, bu yaratılışın içindeki yerimizdir. Bize verilen ömür, zamanın akışı içinde bir fırsattır. O fırsatı ne kadar anlamlı kullanabildiğimizdir önemli olan. Bomboş geçirilen bir ömür, bu fırsatı elinin tersiyle iteklemekten başka bir şey değildir.

Tanrı, zamanı da yarattı; zamanı başlatan da O’dur. O halde “neden daha önce değil?” sorusu, bizim sınırlı aklımızın bir yansımasıdır. Yaratılış, O’nun sonsuz bilgisi ve hikmetiyle tam vaktinde gerçekleşti. Zamanı sorgulamak yerine, bu zamanın içinde bize düşen sorumluluğu hatırlamak, belki de en doğru cevap olacaktır. Bu ânı iyi değerlendirmek en güzelidir.

Yazımı, Kur’an’dan Asr Suresi’nin meali ile tamamlamak isterim.

“Yemin olsun zamana ki, insan, gerçekten tam bir hüsran içindedir! İnanıp, hayra ve barışa yönelik işler yapanlar, birbirlerine hakkı önerenler, birbirlerine sabrı önerenler müstesnadır…”

Tanrı, zamanın kıymetine vurgu yapmak için, zamanın üzerine yemin ediyor. Öyle ya, en kıymetli şeylerin üzerine yemin edilir. Tanrı ve zaman ilişkisi hakkındaki görüşlerim bunlardan ibarettir…

Sevgiyle kalın…

GÜZEL CÜMLELER

Zamanın akışı içinde sorulacak en büyük soru: “Bu ânı ne yaptın?” EPİKTETOS