Günler geceleri kovalar, geceler günleri kovalar. Bir bakmışsın ömür bitmiş! Nerede kaldı senin vefan? Bugün size vefadan bahsedeceğim. Kaybettiğimiz en büyük erdemlerden sadece biridir vefa…

Eskiden vefa, insana en çok yakışan meziyetti. Verilen sözler yere düşmez, hatıralar rafa kaldırılmazdı. Bir fincan kahvenin hatırı kırk yıl değil, bir ömür sürerdi. Şimdi ise zamanın ve insanın vefasızlığı yarışıyor. Eskiden bir sözümüz senetti, itibar vardı. Haysiyetli kişilere elbette itibar olacaktı.

Peki, ne değişti?

Kütahya sokaklarında dolaşırken, geçmişin izlerini takip ettiğinizde fark edersiniz; nice büyük insan gelip geçti bu topraklardan. Adlarını sokaklara, okullara, parklara verdik belki ama ruhlarını, emeklerini, miraslarını unuttuk. Ne yapmak istediklerini, yaşamlarında bize öğrettiklerini sanki bir film şeridi gibi izleyip geçtik.

Dumlupınar’ın kahramanlarına bir bakın mesela… Şehit Sancaktar Mehmetçik Anıtı’nın başında kaç kişi durup bir Fatiha okuyor? Kaç kişi, 26 Ağustos’un, 30 Ağustos’un hangi bedellerle kazanıldığını gerçekten hatırlıyor? Bu topraklarda Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ve silah arkadaşlarının ayak izleri var. Şimdi o izlerin üzerini unutkanlık tozu kaplamış gibi.

Biraz daha yakına gelelim. Kütahya’nın köklü çınarlarından merhum Ali Güral, sadece sanayide değil, eğitim alanında da büyük emekler verdi. Kütahya’da eğitimli nesillerin yetişmesi için yıllarca çabaladı, bu uğurda servetinden çok fazla paralar harcadı. Şimdi de evlatları ve torunları da aynı dedeleri gibi hizmet etmeye devam ediyor. Ancak bugün Dumlupınar Üniversitesi'nin bahçesinde gezen öğrencilerden kaçı Ali Güral adını biliyor? Güral Ailesi’nin sadece maddi gücü değil manevi gücü ve hizmetleri de hatırlanmalı, vefa gösterilmelidir.

Peki ya sanatımızın sessiz kahramanları? Ahmet Yakupoğlu mesela… Kütahya’nın tarihini, sanatını, kültürünü resimlerinde, yazılarında yaşatan bu büyük değer, hayatı boyunca memleketinin güzelliklerini anlatmaktan vazgeçmedi. Onun fırçasından çıkan Kütahya tablolarına hayran kalanlar, belki de bugün onu hatırlamıyor bile. Sağ olsun Abdullah Reha Nazlı onun hizmetlerini 2025’teki teknolojik ortamda, çok güzel bir proje ile (KÜTOPYA) sıkça dile getiriyor.

Daha eskiye gidelim…

Evliya Çelebi, bir zamanlar bu topraklardan çıkıp dünyayı gezdi. Onun vefa duygusu, Kütahya’yı seyahatnamesinde ölümsüzleştirdi. Peki, biz ona ne kadar vefa gösteriyoruz? Kaç kişi onun adını sadece bir okulun tabelasında değil, hayatının içinde yaşatıyor?

Bir de sokak aralarına sinmiş vefa borçlarımız var…

Mesela, Kütahya'nın eski gazetecilerinden Mehmet Nuri Sarıışık; ömrünü yerel basına adadı. Kalemiyle Kütahya’nın sesini duyurdu. Şimdi, onun ismini anan kaç kişi kaldı aramızda?

Şehirlerin de hafızası olur. Ama biz bu hafızayı silmeye, vefa borçlarımızı unutturmaya devam ediyoruz maalesef. Ahde Vefa, sadece hatırlamak değil, yaşatmaktır sevgili dostum.

Bir şehir, vefası kadar şehirdir. Bir millet, ahdine sadakati kadar büyüktür. Vefa, sadece geçmişi hatırlamak değildir; geçmişi geleceğe taşımaktır. Bugün, sokakta yürürken eski dostlarını görmezden gelenler, yarın kendileri unutulduğunda duruma şaşırmasın, hayıflanmasın kendi kendine. Bugün büyüklerini ziyaret etmeyenler, yaşlandıklarında yalnız kalınca şikâyet etmesin. Ne yaparsanız aynısını yaşayacaksınız. Vefalı iseniz vefa göreceksiniz.

Eğer gerçekten vefalı bir şehir olmak istiyorsak: Bize emek veren öğretmenlerimizi arayalım mesela. Yaşlı komşularımızın kapısını çalalım, mahallemizin geçmişini bilen yaşlılardan hikâyeler dinleyelim, Kütahya’nın emek verenlerini, sadece isimleriyle değil, ruhlarıyla da yaşatalım. Çünkü unutan, en çok kendini kaybeder ve vefa, unutmamak için bir bahanedir. Unuttuğumuzu yeniden hatırlamak için bir silahtır vefa. Vefa, aşkın bir diğer adıdır esasen. Merhametin görüntüsüdür vefa. Geri dönüşümüz vefadan olsun, çektiğimiz cefadan değil.

Bir an durun ve düşünün: Siz, kimleri unuttunuz?

Sevgiyle kalın…

GÜZEL CÜMLELER

Gölgesinde oturup dinlendiğin ağacı unutmamaktır vefa. SİNAN DURMUŞLAR