Bugün sizlere Kütahya’daki tarım ve hayvancılık üretimi hakkında yaptığım bazı tespitleri aktarmak istiyorum. İnsan, dolup taşan ahırları görünce özenir mi hiç? Veya yemyeşil tarlalarda alın teriyle çalışanları görünce gıpta eder mi? Kütahya’dan çıkıp Manisa’ya ya da Balıkesir’e doğru aracınızla ilerlerken, yolun sağında solunda gözünüzün önüne serilen manzara, size ne demek istediğimi fazlasıyla anlatacaktır.
Anadolu’nun tam ortasında, tarihle yoğrulmuş bir memlekettir Kütahya. Dağları yeşil, ovaları altın sarısı, toprağı bereket fışkıran bir coğrafyada ama ne garip tezat ki bu topraklarda artık ne sabahın erken saatlerinde tarlaya çıkan çiftçi kaldı, ne de dağ başında yankılanan çoban türküsü... Sahi biz neyi yanlış yaptık?
Kütahya, verimlilik açısından Türkiye'nin şanslı illerinden biri. Simav Ovası, Altıntaş Ovası, Gediz’in verimli toprakları… “Tohumu at, arkana bakma” derler ya, işte öyle yerler bunlar. Ama üretim yok. Olan da can çekişiyor. Bu bereketli topraklar ya ekilmiyor ya da yanlış tekniklerle yorulup çoraklaştırılıyor. Üretici ya tarlasını satmış ya da umudunu.
Tarımla uğraşanların yaş ortalaması 60’ı geçmiş durumda. Gençler köyü terk ediyor, şehirde tutunamıyor, ne tarımda ne sanayide bir gelecek görüyor. Devlet destekleri mi? Var ama sadece kâğıt üstünde. Ya zamanında ulaşmaz ya da üreticinin derdine derman olmaz. Tarım danışmanları ise çoğunlukla masa başında görevlerinde. Sahaya inen, üreticiyle el ele veren kaç uzman kaldı?
ÜRETİCİLER YALNIZ KALDI
Tarımda kullanılan alet ve makineler hâlâ 30 yıl öncenin teknolojisi. Modern sulama sistemleri yaygın değil. Damlama sulama yerine hâlâ salma suyla tarla sulanıyor. Hem su boşa gidiyor, hem verim. Tarımsal üretimin önünü tıkayan bir başka büyük engel de parçalanmış araziler. 3 dönüm burada, 2 dönüm orada... Bu tarlalarda verimli üretim yapılabilir mi?
Hayvancılığa gelince… Eskiden bir köye girerken ilk duyduğunuz ses, ineklerin sesi ve çan sesiydi. Şimdi ise sessizlik hâkim. Ahırlar ya boş ya da satılık. Üretici hayvanını kesime gönderiyor çünkü yem fiyatı aldı başını gitti. Küçük üretici büyük çiftliklerle baş edemiyor, maliyetin altında eziliyor. Veteriner hizmetine ulaşmak zor, kaliteli yem pahalı, destekler yetersiz.
Meralar ise ya işgal altında ya da bakımsız. Modern hayvancılıktan uzak, verimsiz bir sistem içinde üretici ne yapsın?
Kütahya’da hayvancılığı ayağa kaldırmak için önce üreticiye güven vermek, sonra maliyet yükünü azaltmak, ardından da pazarlama zincirini kurmak gerekiyor. Ama her şeyden önce üreticiyi yalnız bırakmamak gerek. Çünkü yalnız kalan üretici, üretmekten vazgeçiyor.
Hâl böyle olunca da olan oluyor: Tarlalar boş kalıyor, saman ithal ediliyor, et dışarıdan geliyor. Hâlbuki bu topraklar kendi kendine yeterdi. Sadece biraz ilgi, biraz teşvik, biraz inanç gerekirdi.
Şunu açıkça söylemeliyim: Kütahya’da ne tarım bitti ne hayvancılık. Ama ikisi de ağır yaralı. Ve eğer bu yaraya bugünden merhem olunmazsa, yarın bu memleketin çocuklarına verecek ne süt kalır ne buğday.
Bu topraklar geçmişte bizi doyurdu, bugünse biz bu toprakları doyuramıyoruz. Kütahya’nın bereketi, toprağına sahip çıkıldığı gün yeniden uyanacak. Ama o günün gelmesi için, önce niyet, sonra irade, sonra da gerçek bir üretim seferberliği lazım.
Yoksa hepimiz sadece kaybettiğimiz fırsatların ardından ağıt yakmaya devam ederiz...
Çok kıymetli dostum Tuncay Varol’un Yönetim Kurulu Başkanlığını yaptığı Frig Fuarcılık tarafından bu yıl 15’incisi düzenlenen Kütahya Tarım Fuarı, ilimizdeki tarım ve hayvancılık sektörüne adeta itici bir güç olma misyonunu üstlenmiş durumda. Yıllardır bu fuarı yakından ve büyük bir ilgiyle takip ederim. Bu yıl da 8 Mayıs Perşembe günü kapılarını ziyaretçilere açacak. Dört gün sürecek olan 15. Kütahya Tarım Fuarı’na yolunuzu düşürür, üreticilerle birebir görüşme fırsatı bulursanız, bugün kaleme aldığım yazının da ötesine geçen pek çok gerçeği yerinde görecek ve hissedeceksiniz.
Sevgiyle kalın…
GÜZEL CÜMLELER
Kendi kendine yetebilen bir tarım ülkesi, en büyük kuvvetine kavuşmuş demektir.