Her yüzyıl kendi dehasını doğurur derler. Ama bazıları var ki, sadece yaşadıkları çağı değil, yüzyılları aşarak insanlığın ortak hafızasına kazınırlar. Wolfgang Amadeus Mozart işte o isimlerden biri. Bir besteci değil sadece; müziğin ilahi makamdan insanlığa armağanı gibidir.

Klasik müziği seven sevmeyen herkesin kulağına kazınmış bir ezgi mutlaka Mozart’a aittir. Kimimiz onu “Türk Marşı” ile tanır, kimimiz “Saraydan Kız Kaçırma” operasıyla. Ama hepimiz biliriz ki bu melodiler sadece ses değil, duygudur. Ruhu okşayan bir tür iyilik halidir.

Mozart’ın hayatı, dehayı anlamaya çalışanlar için bir bilmece gibidir.

Sadece 35 yıl yaşamış biri nasıl olur da 600’den fazla eser bırakır? Her biri özgün, her biri ayrı bir dünya… Sıradan bir nota yazıcısı, Mozart’ın eserlerini temize çekmekle yıllarını geçirirdi. O ise onları yazdı, besteledi, yaşadı.

Bu noktada akla ister istemez şu gelir: Mozart zamanı nasıl kullandı? Yoksa zaman onun için farklı mı aktı?

Modern dünyada zamanını “yönetmeye” çalışırken dakikalarla yarışıyoruz. Mozart ise adeta zamanı parmaklarının ucunda eğip büken bir varlık gibiydi. Müzik onun için bir eylem değil, doğal bir nefes alma biçimiydi sanki.

Bir konser yolculuğunda, faytonun sarsıntısında ya da bir akşam yemeğinde bile notalar zihninde şekilleniyor, birer birer hayata geçiyordu. Müzik onun için yazılan bir şey değil, duyulan, hissedilen, içinden gelen bir nehir gibiydi. Durdurulamazdı.

Onun doğumunun üzerinden 250 yılı aşkın zaman geçti. Ama eserleri hâlâ konser salonlarını dolduruyor, filmlerde, reklamlarda, hatta cep telefonu melodilerinde yaşamaya devam ediyor. Bir besteciden fazlası çünkü. O, insanlığın ruhuna dokunmayı başarmış nadir isimlerden biri.

İşin bizi ilgilendiren tarafına gelecek olursak… Mozart, “Alla Turca” adı verilen tarzla, Türk müziğine duyduğu hayranlığı eserlerine yansıttı. O dönemin Avrupası’nda Türk olmak bambaşka bir anlam taşırken, Mozart bu kültüre sevgiyle yaklaştı. Türk Marşı bir marş değildir sadece; iki farklı kültürün, bir melodide buluşmasının zarif bir örneğidir. Bazen bir melodiyle insanın içi açılır. Bazen sadece birkaç nota insanı çocukluğuna götürür, bazen hiç yaşamadığı bir duygunun tam ortasında bulur kendini. İşte Mozart’ın yaptığı tam da budur.

O, müziğiyle sadece kulağa değil, kalbe dokunur. Bu yüzden yalnızca “iyi bir bestekâr” değil, “insanlığın ortak ruhuna ait” bir sestir.

Bach göğe bakandır, Beethoven ona ulaşmaya çalışandır. Mozart mı? O gökten inendir…

Sevgiyle kalın…

GÜZEL CÜMLELER

Mozart’ın müziği hâlâ yaşıyor çünkü ruhla yazılan hiçbir şey ölmez...