Haddini bilmek; boyun eğmek, sindirilmek, sınırların zorlanmaması demek değildir. Sanıldığının aksine olumlu bir anlam taşır.
Haddini bilmek, insanın yapabileceği ya da yapamayacağı işlerin neler olduğunu bilmesi demektir.
Haddini bilmeyen, kendini tanımayan insan ise, duygusal olarak devamlı bir çırpınma ve reddetme durumundadır ve çırpındıkça daha zor duruma düştüğünü görmezden gelir. 'Özgürlük', başkalarına gereksinme duymadan kendi kendini kısıtlayabilmektir.
Kimseleri beğenmeyiz, beğenmek bize yakışmaz. Beğenilmeye bayılırız. Kendimize hiç bakmayız. Hep başkaları ve özellikle de başkalarının hataları ile ilgileniriz. Başkasını yerden yere vururuz fakat kendimizi yere göğe sığsıramayız. Hep iyi niyetliyizdir, kötü niyetli olanlar hep başkalarıdır. Mazluma sesimizi yükseltiriz ama zalimin karşısına çıkmamak için de bin takla atarız.
Ama gerek doğa, gerekse de insanlar günün birinde haddimizi bildirmek üzere köşe başında beklemektedir. Kendimizi tanımadığımız, ne olup ne olmadığımızın farkına varmadığımız ya da farkına varıp da kendi sınırlarımıza çekilmediğimiz takdirde, haddimizi hem de hiç ummadığımız bir zaman ve zeminde, birileri ya da doğanın bizzat kendisi tarafından bildirileceğinden hiç şüpheniz olmamalı.
Karşı tarafı hep başkası gibi değil de kendimiz gibi gördüğümüzde bu sorun ortadan kalkacaktır.
Bilgimizin de haddini, sınırını bilmek zorundayız. Evet, bilgiye ulaşmak geçmişte hiç de kolay değildi. Dolayısıyla insanlar başkalarından duyduklarını, kendi yaşamlarında elde ettikleri deneyimleri günlük yaşamında ve çevresinde kullanarak hayatını devam ettirmeye ve toplum içerisinde bir yer edinmeye çalışıyorlar. Bu çok anlaşılabilir bir durumdur. Ancak bugün gelinen noktada bilgiye ulaşım artık çok kolay. Gelişen teknolojilerle birlikte bilgi bir anlamda tanrılardan çalınarak insanlara ulaştırıldı denilebilir.
Günümüzün bilgiye dair sorunu ise doğru ve gerçek bilgiye ulaşabilmek olmuştur. Bir de sahip olunan bilgilerin kullanımı. Cahil olup da cahilliğinin farkında olmayıp da her şeyi bildiğini sanan ve sanmanın ötesinde ahkam kesen insanların sayısı azalmak yerine her geçen gün daha da artmakta. Bu insanlık için büyük bir tehlike.
En az bunun kadar tehlikeli bir diğer durum ise, sahip olduğu bilgiyi başkaları üzerinde baskı kurmak ve onları etkileyerek kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaktır.
Her iki durum da insanlığı çıkmaza sürükleyen ve birbirini tetikleyen, birbirinden beslenen durumlardır. İnsanlar sahip oldukları bilgiyi toğlumun diğer üyelerinin lehine, yararına kullanmak ve bundan da yalnızca onur ve mutluluk dışında bir şey elde etmemek çabasında olmalıdırlar. Ancak ne yazık ki çağlar boyunca sahip olduğu konumu bilgisiyle birleştirerek kişisel çıkarlar elde etmek isteyen insanların sayısı hiç de az olmamıştır. (Hadsizlik, Osman Nihat Buharalı, syf. 21-22)
Bilmek istersen seni
Can içinde ara canı.
Geç canından bul anı,
Sen seni bil, sen seni.

Kim bildi ef'alini (iş, amel),
Ol bildi sıfatını,
Anda gördün zatını,
Sen seni bil, sen seni.

Görünen sıfatındır,
O'nu gören zatındır,
Gayri ne hacetindir,
Sen seni bil, sen seni. (Hacı Bayram-ı Veli)