Ülkemizde her alanda kirlenme bütün hızıyla devam ediyor. Bunların en önemlisi siyasi kirlenme. Siyaset kurumunun kirlenmesi toplumun her kesiminden tepki görüyor. İktidar mensupları bunu görmek istemeseler de sokaklar siyasetteki kirlenmenin, omurgasızlığın bedelini ödediklerine inanıyor. Yokluk ve yoksulluklarının nedeninin siyaset kurumu olduğunu düşünüyor. Halkımızın büyük çoğunluğu, ülkede uygulanan ekonomik tercihlerin siyasetten nemalananları beslemek üzerine kurgulandığını, emeğiyle çalışan ve üretenlerin göz ardı edildiğini, yandaşların kollandığını, yandaş olmayanların hukuk dışı yollarla baskılandığı veya taraf değiştirmeleri halinde koruma kalkanına sahip olacaklarının söylendiğine inanıyor. Taraf değiştirme konusundaki son örnek: Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu. Aydınlılar oylarını Özlem Çerçioğlu’na değil CHP’ye vermişlerdi.
Hafızalarımızı tazelemek için geçmişte de kulvar değiştiren bazı siyasileri hatırlatmak isterim: Numan Kurtulmuş’tan başlarsak; Kurtulmuş, 2011 yılında AKP iktidarının vergi politikalarını eleştirerek, dolaylı vergilerin yüksekliğini "namert vergisi" olarak nitelendirmiş ve gelir dağılımındaki eşitsizlikten dolayı "Bu milletin anasını ağlattılar" ifadesini kullanmıştı. 2011 yılında HAS Parti Genel Başkanı olarak yaptığı bir konuşmada "Harun gibi geldiler, Karun gibi zengin oldular" derken, AKP'nin iktidarı döneminde bazı kesimlerin aşırı zenginleştiğini, gelir dağılımındaki adaletsizliğin arttığını ve halkın ekonomik sıkıntı altında ezildiğini ifade etmişti. AKP’ye katıldı. Bakanlık ve meclis başkanlığı yaptı ve halen de devam ediyor.
Süleyman Soylu, 2008-2009 yıllarında katıldığı bir TV programında (TV8, Erkan Tan’ın sunduğu program) AKP’yi “Türkiye’nin en çok yolsuzluğa bulaşmış iktidarlarından biri” olarak nitelendirmiş ve belediyelerde, bakanlıklarda ve kamu kuruluşlarında yolsuzluklar olduğunu iddia etmişti, Ayrıca, 14 Mart 2009’da AKP mensuplarının Erdoğan’ı “padişah gibi gördüğünü” ve ülkede bir “sadaka kültürü” oluşturduklarını belirtmişti. AKP’ye katılınca yıllarca içişleri bakanlığı yaptı.
Sinan Oğan, özellikle Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) milletvekilliği (2011-2015) ve 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ATA İttifakı’nın adayı olduğu dönemde, AKP’ye yönelik çeşitli eleştirilerde bulunmuştur. Oğan, Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından AKP hükümetinin afet yönetimine yönelik yetersizliklerini eleştirmiştir. Özellikle, askerin deprem bölgesine geç sevk edilmesini sert bir dille kınamış ve “AK Parti’nin asker korkusu var. Asker deprem zamanında darbe mi yapacak?” diyerek hükümetin NATO’nun ikinci büyük ordusunu etkin kullanmadığını ifade etmişti. Oğan, TBMM kürsüsünde ve çeşitli platformlarda, AKP’nin Türkmen politikalarını eleştirmiş, özellikle, Irak ve Suriye’deki Türkmenlerin haklarının korunmasında hükümetin yetersiz kaldığını belirtmiş ve Türkmen meselesini sıkça gündeme getirmişti. Hatta, Musul Başkonsolosluğu’nun IŞİD tarafından kuşatıldığı dönemde, AKP’yi “IŞİD’i beslemekle” suçlayarak, bu konuda erken uyarıda bulunduğunu söylemişti.
Mehmet Ali Çelebi, 2008’de Ergenekon davaları kapsamında “Hizb-ut-Tahrir örgütü adına faaliyet” iddiasıyla 41 ay hapis yatmış ve 2014’te beraat etmiştir. Bu dönemde, AKP hükümetinin Ergenekon ve Balyoz gibi kumpas davalarına yönelik politikalarını en üst perdeden eleştiriyordu. CHP’deyken, bu davaların FETÖ ile bağlantılı olduğunu ve hükümetin bu süreçte sorumluluğu bulunduğunu ima eden açıklamalar yapıyordu.
Anayasa profesörü. Serap Yazıcı Özbudun, 2017 Anayasa değişikliğiyle getirilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni eleştirmiş, güçler ayrılığı ilkesinin zedelediğini ve yürütmenin yasama ile yargı üzerindeki etkisini artırdığını savunmuştu. Bu sistemin, demokratik denge ve denetim mekanizmalarını zayıflattığını belirtmiş, özellikle, yasama organını etkisizleştirdiğini ve yürütmenin aşırı güçlenmesine yol açtığını ifade etmişti.
Kürşat Zorlu, Ünal Karaman, İdris Nebi Hatipoğlu ve burada adını sayamadığım daha niceleri…
Başta da dediğim gibi siyasetimiz maalesef kirlendi. Koca koca insanların seçilebilmek için en ağır eleştirilerde bulundukları bir siyasi partiye nasıl katılabildiklerini anlamak mümkün değil. Bunun kendisine oy veren seçmenin iradesinin çalınması olduğunu, yarın o yörede seçmenlerin karşısına nasıl çıkacaklarını düşünmezler mi hiç?
Safını değiştirenlerle ilgili seçmendeki algı, mutlaka bir yanlışı veya çıkarı vardır, şeklindedir. Cumhurbaşkanının gözlerine bakarak eleştirilerini sıralayan Metin Feyzioğlu’nun Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne büyükelçi olması bunun en taze örneğidir.
Oysa demokrasiye güvenin tam olduğu toplumlarda bu sorun kolayca çözülebilir. İlgili kanunlarda değişiklikler yapılarak partisinden istifa eden milletvekili bağımsız olarak görevine devam etmeli. Herhangi bir nedenle görevinden uzaklaştırılan belediye başkanı için mahkeme süreci tamamlanana kadar aynı partinin meclis üyeleri kendi aralarından birini seçmeliler. Şayet belediye başkanı berat ederse görevine döner. Kanun böyle derse meclis üyelerinde çoğunluğu ele geçirip belediye başkanını değiştirme kurnazlıklarına yeltenmeler de boşa düşer.
Şunu unutmayalım: Anadolu insanı, servetini kaybetme pahasına şerefini korumayı tercih edenlerle yürür… Doğru olan da budur.
Maalesef siyaset kurumunun tuzu koktu…