Kütahya’nın ortak manevi değerlerinden Pir Ahmet Dede ve erenler sayesinde Türk dünyası
bin yıldır diğer güçlü kültürler arasında kendi harsını ve medeniyetini korumayı başarabilmiştir.
Anadolu abdallarından kabul edebileceğimiz düşünce insanları sadece imar ve iskân faaliyetlerinde
bulunmamışlar; ayrıca gönüller fethetmiş, gönüller inşa etmişlerdir.

Prof. Dr. Süleyman Kızıltoprak

Kütahya Dumlupınar Üniversitesi Rektörü

Kütahya, yerleşim tarihi itibarıyla 7 bin yıllık köklü bir geçmişe sahiptir. Kütahya
toprakları, barış ve huzur içinde barındırdığı çok farklı uygarlıklara ev sahipliği yapmıştır.
Şehrin sakinleri, çok zengin kültürel değerlerin varisleri olduklarının bilincindedir. Sanat
değeri yüksek kaliteli seramikleriyle tanınan Hititler; barışçıl bir toplum olmaları yanında
müzisyen ve sanatçılara yüksek değer verdikleri bilinen Frigler; pek çok ünlü heykeltıraşın
bulunduğu Romalılar ve Bizanslılar; anıtsal mimaride nadide eserler bırakan, edibi, şairi,
mutasavvıfı bol Selçuklular ve Germiyanoğulları Beyliği bu topraklarda hüküm sürmüş
gelecek medeniyetlere önemli miraslar bırakmışlardır. Osmanlı Devleti’ne barışçıl bir
katılım sağlayan Germiyanoğulları, Türk milletinin birlik ve beraberlik ruhunun her türlü
saltanat anlayışından daha yüksek olduğunu göstermiştir. Germiyanoğullarının asalet ve
payitaht birikimini yansıtan Kütahya; tarihinin her devresinde önemli bir ilim, kültür ve
sanatın merkezi olmayı başarmıştır.

MEDENİYETLER BEŞİĞİ
Kütahya'da tarihin ilk dönemlerinden itibaren pek çok medeniyet ve devlet hüküm
sürmüştür. Jeostratejik konumu itibarıyla doğal korunakları olan Kütahya, ev sahipliği
yaptığı medeniyetlerin izlerini taşıyan ancak Türk milletinin ve İslam medeniyetinin içinde
özgün karaktere bürünen kültürel değerlere sahiptir. Bu değerlerle birlikte kadim
medeniyetlerin çok kıymetli mimari eserleri, şehrin kültürel mirası olarak varlığını
sürdürmektedir. Friglerden günümüze kadar ulaşan binlerce barınma ve korunma amaçlı
mağaralar, erken Hıristiyanlık dönemine ait şapel ve kiliseler, Romalılardan kalan Aizanoi
antik kenti, Roma izleri taşıyan ve Bizanslılardan kalan Kütahya Kalesi, Selçuklulardan
kalan Hıdırlık Mescidi, Osmanlı Devleti’nin kurulduğu topraklar olan Domaniç’teki Hayme
Ana Türbesi, Germiyanoğullarından kalan Vacidiye Medresesi ve II. Yakup İmaret
Külliyesi, Türklerin farklı etnik unsurlarla bir arada yüzlerce yıl barış içinde yaşadığı
hoşgörü kültürünün şahidi Yeni Mahalle Rum Ortodoks Kilisesi, Osmanlılardan kalma Ulu
Camii, Adliye Binası (Eski Hükümet Konağı) ve Kütahya Lisesi ile Türkiye
Cumhuriyeti’nin temellerinin atıldığı ve Başkumandan Meydan Savaşı'nın kazanıldığı
Dumlupınar ve Altıntaş - Zafertepe Çalköy'deki Şehitlikler ve Anıtlar bu topraklarda
yaşayan medeniyetlerin bizlere bıraktıkları kültürel mirasın ilk akla gelen örnekleridir.

EVLİYA ÇELEBİ’NİN YURDU
Antik kaynaklarda masalcı Ezop’un doğum yeri olarak gösterilen Kütahya,
Germiyanoğulları Beyliği’nin başkenti, Anadolu Beylerbeyliğinin merkezi ve şehzadelerin
valilik yaptığı kent olarak Osmanlı tahtının bir anlamda staj yerlerinden birisi olma
özelliğini taşır. Ünlü gezgin ve edebiyatçı Evliya Çelebi'nin de memleketi olan Kütahya,
Osmanlı sarayına gelin giden Devlet Hatun tarafından himaye edilmiş, Kütahya'dan yetişen
çok sayıda bilim adamı ve sanatkâr şehzadelere öğretmenlik yapmış, böylelikle saray
kültürü Kütahya’da yok olmadan kesintisiz yaşama imkânı bulmuştur. Kütahya, her alanda
yetiştirdiği insanlarla Anadolu kültürüne büyük katkı sağlamış ve Sultan Veled’in “Kütahya
kusursuz bir güzeldir” iltifatına mazhar olmuştur. Kütahya halkı tarih boyunca adaletin,
iyinin, güzelin, doğrunun yanında olmuş, insani değerleri korumuş, çelebilik makamında
yaşayan insanlar olarak değerlendirilmiştir. Klasik Türk edebiyatının merkezi konumunda
olan Kütahya; Ahmedî, Şeyhoğlu Mustafa ve Şeyhi gibi kuruluş dönemi şairleri 14. ve 15.
yüzyılda bu coğrafyada yetiştirmiştir.

PİR AHMET EFENDİ TÜRBESİ
Erdal Aday’ın Kütahya İli Türbe ve Yatırları Etrafında İnanış ve Uygulamalar adlı
çalışmasında, Kütahya’da 140 türbe ve 352 yatır olduğu belirtilmektedir. Bu bağlamda
çeşitli kültürlere ev sahipliği yapan Kütahya’da, Türk ve İslam Medeniyetini yaşatan çok
sayıda manevi yapı bulunmaktadır. Kütahya ili merkezine bağlı Sofça köyündeki Pir Ahmet
Efendi Türbesi’nin bulunduğu alan şehrin manevi açıdan cazibe alanlarından biridir. Bu
mübarek zatın medfun olduğu türbe, toplumsal hafızanın mekânı olarak kabul
edebileceğimiz yapılardan birisi olarak şehrin kalbi mesabesindeki yerler arasındadır.
Kutsalın tezahür ettiği bu mekânlar, topluma soy bilincini kazandırma, töre ve geleneğe
bağlılığı devam ettirme, yaşamı anlamlandırma, tabiata uyum sağlama ve ahlaki değerleri
aktarama işlevlerini yerine getirmektedir. Şehrin ortak manevi değerlerinden olan Pir Ahmet
Dede ve erenler sayesinde Türk dünyası bin yıldır diğer güçlü kültürler arasında kendi
harsını ve medeniyetini korumayı başarabilmiştir. Anadolu abdallarından kabul
edebileceğimiz düşünce insanları sadece imar ve iskân faaliyetlerinde bulunmamışlar;
ayrıca gönüller fethetmiş, gönüller inşa etmişlerdir. Bu zatlar tarihi şahsiyetlerinin yanı sıra
Anadolu insanının gönlünde menkıbevi hayatlarıyla da yer bulmuşlardır.

İKİ TASAVVUF EKOLÜ
Pir Ahmet Dede de tarihi şahsiyetinin yanında daha çok menkıbevi hayatıyla
toplumsal hafızada kendisine yer bulmuştur. Tarihi belgelere göre, Pir Ahmet Dede, 17. yy.
mutasavvıflarından Sunullah Gaybi’nin büyük dedesidir. Pir Ahmet ve ahfadı, tasavvufi
gelenek açısından Halvetiliğe mensup bir ailedir. Halvetilik ve Safavi tarikatları silsile
itibarıyla İbrahim Zahid Gilani’de birleşerek Hz. Ali’ye dayanır. Bu sebeple aynı kökten
gelen iki hareket farklı görevleri üstlenseler de hedef kitleleri ve fikri yapıları olarak “Ehli
Beyt” sevgisinden beslenirler. Özellikle Osmanlı Devleti Halvetiliğe, Safevi Devleti’nin
Anadolu’daki Kızılbaş Türkmenleri üzerindeki nüfuzunu kırmak için özel önem vermiştir.
Sanata ve sanatçıya değer veren Mevlevilik ve Halvetilik gibi iki tasavvuf ekolünün
Kütahya’da yaygın olması bu düşünceyi doğrulamaktadır. Sözlü kültürden günümüze
ulaşan bilgilere göre Pir Ahmet Dede 16. yüzyılda yaşamış Türkmen dedelerinden biridir ve
Dede Garkın'ın neslinden gelmektedir. Sofca Köyü Pir Ahmet Efendi Turizm ve Tanıtma
Derneği, Valilik ve Belediye Başkanlığının destekleriyle 2009 yılından itibaren her yıl
ağustos ayı içerisinde “Ulusal Pîr Ahmet Efendi Anma ve Kültür Festivali” tertip
edilmektedir. Pir Ahmet Efendi, yöredeki talipler tarafından ocak merkezi kabul edilmekte,
ocak dedeliğini Oktay Garkın sürdürmektedir. Ocak dedesine göre, Pir Ahmet Dede Ocağı,
Dede Garkın Ocağı’nın devamıdır.

ŞEHZADE SELİM’E DUA
Eldeki kaynaklara göre, Pir Ahmet Efendi, İstanbul’da hem Karamanlı Cem
Seyyah’dan hem de Koca Mustafa Paşa Şeyhi Sümbül Sinan’dan hilafet almıştır. Gaybi,
Biatnâme adlı eserinde büyük dedesiyle ilgili olarak şunları aktarmaktadır:
“Cedd-i âlâmız Kalburcu Şeyhi Pîr Ahmed Efendi Hazretleri Karaman’da Cem
Seyyah’a ve İstanbul’da Koca Mustafa Paşa Şeyhi Sünbül Sinan’a nice müddet kemâl-i
mertebe hizmetler eyleyüp tarikleri muktezâsınca hilâfete icâzet buyurduklarından sonra
hâle muvâfık ve istimdâdıma lâyık insan-ı kâmil sohbetine vâsıl olmadım diyû tehassürleri
menâkıblarında mezkûr ve beyne’l-ahbâb meşhurdur.
Kütahya’nın Kalburcu köyüne yerleştiği için “Kalburcu Şeyhi/ Kalburcu Dede”
olarak tanınmıştır. Lemazatı Hulviyye el-Lemazatı Ulviye adlı Halveti şeyhlerin
biyografilerinin yer aldığı eserde, Pir Ahmet Efendi’nin, Kütahya’nın Okçu köyüne irşad
vazifesi ile gönderildiğinden bahsedilmektedir. Pir unvanına sahip olması oldukça dikkat
çekicidir. Bu unvanın dönemin önemli kişilerinin onun sohbetlerinde yer alması nedeniyle
verildiği düşünülmektedir. Kanunî Sultan Süleyman vefat ettiğinde Kütahya’da olan
Şehzade Selim’in, Pir Ahmet Dede’nin dualarıyla II. Selim olarak tahta oturmak üzere
buradan yola çıktığı söylenir. Pir Ahmet Dede’nin dua ve himmetlerini sürekli kılmak için
onun zaviyesine bir mescit inşa ettiği rivayet edilmektedir. Evliya Çelebi de eserinde Pir
Ahmet Efendi’nin türbesini ziyaret ettiğini kaydetmiştir. Porsuk Barajı’nın yapımı
nedeniyle sular altında kalmasını önlemek amacıyla türbesi 1949 yılında şimdiki yerine
taşınmıştır. Yakın zamanda, Kütahya Valiliğinin katkılarıyla Pir Ahmet Dede Türbesi tamir
edilmiş, çevresi düzenlenmiş ve çeşitli vesilelerle tertiplenen etkinliklere katılanların
hizmetine sunulan çok fonksiyonlu bir dinlenme tesisi yapılmıştır. Bu mekânın; II. Selim
devrinde yaşayan Pir Ahmet Dede’nin zaviyesini daha canlı bir şekilde yansıtacak hale
bürünmesi halkın arzusunun adım adım gerçekleştiğini göstermektedir.
Pir Ahmet Dede’nin Kütahya’da ektiği dostluk, kardeşlik, birlik, beraberlik ve vatan
sevgisi kültürü Türklerin ortak özellikleridir. Onun her bir menkıbesi, Türk milletinin
Anadolu topraklarını anavatan yapan değerlerin temel rehberidir.

MEHMETÇİKLE BİRLİKTELİK
Ulu ve bilge kişilerin zor durumda savaşlara katılacağı ve istedikleri zamanda ve
mekânda yer alabilecekleri inanıcı bu zatlara ithaf edilen önemli özelliklerdendir. Pir Ahmet
Efendi hakkında anlatılan menkıbelerin bir kısmı da vatan savunması ve Mehmetçik’e
lojistik destek vermekle ilgilidir.
Pir Ahmet Efendi’nin yaşadığı dönemde; Osmanlı askerleri sefer esnasında Porsuk
Çayı kenarında konaklama ihtiyacını Dede’nin dergâhı yakınında yaparlar. Zira burada
pişirilen yemekler hem lezzetli hem de bereketlidir. Dergah mutfağında pişen bir çömlek
pilav tüm askere yeter. Yine Pîr Ahmet Efendi’nin kalburla bile su taşıyarak askerleri susuz
bırakmadığı rivayet edilir. Tarlada ekin biçerken savaşa katılan velilerden biri de Pir Ahmet
Efendi’dir. Osmanlı döneminde askerler ondan dua istediklerini ifade edince, o da sıkıntıya
düştüklerinde, “Ya Allah, Ya Muhammed, Ya Ali, Yetiş Ya Pîr Ahmet diye meded
dilediğinizde ben gelirim” der. Savaş esnasında komutan zorda kalır. Dedenin söyledikleri
aklında kalan komutan onun tarif ettiği şekilde dua eder. Bu arada bir toz bulutu kalkar,
düşman mağlup olur, bu sırada bir tahta parçası komutanın önüne düşer. Seferden sonra
komutanın önüne düşen tahta parçasını yanlarına alarak geri dönen askerler, Pîr Ahmet
Efendi’nin yanına ulaştıklarında ona kendisini yardıma çağırdıklarını fakat kendisinin
yardım etmediğini söylerler. Onlara yardım ettiğini ifade eden Pîr, askerden yanındaki tahta
parçasını ister. Yanında bulunan yabanın eksik bölümüne parçayı yerleştirir. Tayy-i mekân
ile savaşlara katılarak Türk askeri zor duruma düştüğü zaman onlara yardımcı olan ve
savaştan zaferle çıkılmasında etkili olan velilerin efsaneleri geçmişten günümüze inanç
değerini korumaktadır. Türk kültüründe önemli bir yeri olan “gaza” ve “şehadet” anlayışı
ise bu efsanelerdeki “inanç” unsurunun devamının sağlanmasında etkili olmaktadır.

ÇAVDARLI ŞEYH
Evliya Çelebi Seyahatnamesinde ve bazı kaynaklarda ondan bahsederken “Çavdarlı Şeyh”
ifadeleri de kullanılmaktadır. Tarihi kaynaklardan hareketle bu mahlası Gaybi’nin babası
Kütahya müftüsü Müftî Derviş kullanmıştır. Çavdar Şeyh olarak anılmasında ise normal
buğday ve çavdar tohumları ekmesine rağmen, hasat döneminde benzersiz buğdaylar elde
etmesi, zaviyesini ziyaret edenlerin heybesine mutlaka çavdar ekmeği koyması onun
kerametine bağlanmakta ve halk tarafından bu sıfatla anılmasına vesile olmaktadır. Velilerin
gösterdikleri diğer bir keramet de “Az yiyecekle çok kişiyi doyurma” eylemidir. Pir Ahmet
Efendi, tarlalardan elde ettiği buğdayı bir ambara koyar, kapısını kapatırdı. İhtiyaç sahipleri
diledikleri zaman buğdayları ambarın altındaki oluktan alırdı. Ambarın tamamen boşaldığı
hiç görülmezdi. Onun sayesinde hiçbir zaman zahire sıkıntısı yaşanmazdı.

BİR OL, İRİ OL, DİRİ OL
Tarihi şahsiyeti bilinen fakat bugün unutulan daha çok menkıbevi hayatıyla toplumsal
hafızda kendisine yer bulun Pir Ahmet Dede; bir olmayı, iri olmayı, diri olmayı bize mesaj
olarak vermektedir. Anadolu’nun fethinde rol alan bu şahsiyetler kurdukları zaviyelerle
toplumun hizmetinde önemli bir görev üstlenmişlerdir. Onlar, insanı merkeze alan
faaliyetler sergilemişlerdir. Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşmasında rol almışlardır.
Kütahya’nın tüm değerleri gibi Pir Ahmet Dede Türbesi şehrin hafızasını yaşatan
mekanlardan biridir. Dede’nin menkıbeleriyle yaşatılan vatan sevgisi, insan sevgisi, birlik
ve beraberlik ruhu, Türk Milletini millet yapan değerlerdir. Tarihi şahsiyetlerimizi bilmek,
tanımak geleceğimize yön vermek demektir. Tarihi şanla, şerefle dolu olan bu necip milletin
evlatları olarak geçmiş büyüklerimizi hayırla yâd etmek başta gelen vefa borcumuzdur.
“Türk çocuğu, ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır”
sözü ile bunu en veciz şekilde ifade etmektedir...