Kütahya şehir merkezinde her gün şahit olduğumuz trafik manzaraları artık sadece birer alışkanlık değil, adeta sinir testine dönüşmüş durumda. Ne yazık ki, ne yayalar ne de sürücüler trafik kurallarını umursar hâlde. Daha da kötüsü, kentte trafikteki nezaket tamamen ortadan kaybolmuş gibi. Herkesin acelesi var, herkesin yolu kendine ait ve kimsenin kimseyi umursadığı yok.

İtiraf edelim: Bugün Kütahya'nın caddelerine, özellikle de Adnan Menderes Bulvarı'na ya da Atatürk Bulvarı’na şöyle yüksekten bir gözle baktığınızda; kendinizi Hindistan’da bir kavşakta hissedebilirsiniz. Yaya geçidinden geçmeye çalışan yaşlı bir teyze, elinde çocuğuyla yola atlayan bir anne, yolun ortasında sağa sola bakmadan ilerlemeye çalışan gençler… Ayrıca onlara korna çalarak “çekil” diyen araç sürücüleri… Kaosun böylesi olsa olsa Delhi’de olurdu, ya da belki Kabil'de ama hayır, bu bizim memleketimiz Kütahya.

YAYA MI ARAÇ MI? İKİSİ DE KURALSIZ

İşin acı tarafı, bu karmaşada kimse tamamen haklı değil. Araç sürücüleri kırmızı ışıkta durmayı lütuf sanıyor. Cep telefonuyla konuşurken araç kullanan mı dersiniz, sinyal vermeden şerit değiştiren mi? Hele bazı motosikletliler var ki, kaldırımda mı, yolda mı, yaya geçidinde mi oldukları belirsiz. Aynı şekilde, yayaların da pek masum olduğu söylenemez. Göz göre göre kırmızı ışıkta yola atlayan, trafik akışını umursamadan “ben geçerim” diyen yayaların sayısı hiç de az değil.

Özellikle bulvarlar üzerindeki yaya geçitleri, “geçiş üstünlüğü” kavramının en çok çiğnendiği noktalar. Yaya geçidinde dahi araçların durmaması, kornayla yayayı korkutma alışkanlığı, bu kentin nasıl bir trafik kültürüne sahip olduğunu özetlemeye yeter de artar. Yayalar ise bu baskıya karşılık olarak “nasıl olsa durmazlar” diyerek kuralsızca ve rastgele geçmeyi bir çözüm sanıyor. İşte böylece keşmekeş her geçen gün büyüyor.

Bir zamanlar, araçlar yayaya yol verir, yayalar da araçlara teşekkür ederdi. Bugün ise kimse kimseye yol vermiyor, kimse kimseyi beklemiyor. Yolda birine yol vermek artık bir zayıflık göstergesi gibi algılanıyor. Oysa medeni bir şehirde, medeni bir trafikte asıl güç, karşısındakine saygı duyanda olmalı. Biz bu anlayışı kaybettik. Sadece kuralları değil, nezaketi de unuttuk.

YETKİLİLER NEREDE? DENETİM NEDEN BU KADAR ZAYIF?

Burada yalnızca vatandaşı suçlayıp geçmek de haksızlık olur. Çünkü bu keşmekeşin bir diğer sorumlusu da yeterince etkin olmayan trafik denetimidir. Kamera sistemleri, ceza uygulamaları, yaya güvenliği önlemleri… Kâğıt üzerinde varlar ama sahada ne kadar işlerlik kazandıkları tartışılır. Gözle görünür şekilde polis denetimi olmayan yerlerde kural tanımazlık zirveye çıkıyor. Denetimin olmadığı yerde kuralsızlık, normalleşiyor.

Dün akşam Laleli Camii karşısındaki ara yoldan sağa dönmek için trafik ışığının “araçlara geç” anlamında yanmasından sonra hareket ettik. Kendini yola atan modern görünümlü ancak hiç de modern olmayan iki kadın bize eliyle hareket yapıp durmamızı istedi ve salına salına geçtiler. Olaya şahit olan 3-4 trafik polisi de kendi aralarındaki derin muhabbete hiç ara vermeden devam etti. Araç olsa ceza yazmak için peşinden kovalarlar oysa. Yayanın yaptığına ceza yok mu? Kütahya’da yok. Çünkü Kütahya tıpkı Hindistan, Afganistan ya da Pakistan gibi!

Trafik, bir kentin medeniyet ölçüsüdür. Bir şehirde insanlar birbirine saygı duyuyorsa, trafik de düzenlidir. Kütahya'nın bu anlamda sınıfta kaldığını üzülerek söylemek zorundayım. Gelişmiş şehirlerde yaya geçidinde araç durur, sürücü yayaya gülümser, yaya da minnetle selam verir. Bu, küçük bir detay gibi görünse de aslında toplumun genel kültürünü ve saygı anlayışını yansıtır.

Kütahya olarak, bu keşmekeşi aşmak zorundayız. Hem yayalar olarak hem de sürücüler olarak sorumluluğumuzu yerine getirmeli, saygıyı ve kuralları yeniden hatırlamalıyız. Aksi halde, şehir içi ulaşım her geçen gün daha da içinden çıkılmaz bir hâl alacak.

Bu manzaralar Hindistan’a ya da Afganistan’a değil, Anadolu’nun ortasındaki Kütahya’ya ait ve biz bu gerçeği değiştirebiliriz. Yeter ki görmek isteyelim, yeter ki biraz nezaket, biraz da dikkat gösterelim.

Sevgiyle kalın…

GÜZEL CÜMLELER

Nezaket, küçük şeylerle başlar; medeni toplumlar, bu küçük şeylere dikkat eden insanlarla kurulur. KONFÜCYUS