Yazmaktan kalem eskidi, söylemekten dilimizde tüy bitti. Kütahya’nın değişmeyen gerçekleri hâlâ masanın üstünde. O meşhur masa var ya… “Kütahya’nın sorunları masaya yatırıldı” diye başlayan o yaldızlı cümlelerle dolu toplantıların değişmez dekoru… Ne varsa o masada, kalkmadı gitti. Her yıl, her dönemde aynı başlık: Sorunlar konuşuldu… Çözüm için adım atılacak…

Peki sonra? Hiç!

Sadece masada kalan kelimeler, raflarda tozlanan raporlar, yitip giden umutlar…

Hatırlıyorum… 1996 yılıydı. Destan TV adına muhabir olarak o toplantıya katılmıştım. Kütahya Ticaret ve Sanayi Odasında bir “Arama Toplantısı” yapıldı. Şehrin ileri gelenleri, siyasiler, bürokratlar, akademisyenler, iş insanları, (sözde) gazeteciler… Hepsi oradaydı. Konuşmalar yapıldı, fikirler söylendi. Hatta her şey daha sonra bir kitapçık haline bile getirildi. “Çözüm için çalışılacak” dendi. Ne büyük bir umut doğmuştu içimize… Gelin görün ki iş icraata gelince; ne bir adım atıldı, ne bir iz bırakıldı. Dağ fare doğurdu, biz hâlâ o dağı seyrediyoruz.

Kütahya’nın göç sorunu vardı mesela. Hâlâ var. Kırsaldan kente göçün önüne geçilecekti. Köyler desteklenecekti, eğitim yatırımları yapılacaktı. Yapılmadı. Bugün köyler sessiz, üretim durmuş, gençler yok. Köylü peyniri, yumurtayı, yoğurdu bile üç harfli marketlerden alıyor.

Çarpık yapılaşma o zaman da sorun olarak tespit edilmişti. Mimarlarla, mühendislerle, şehir plancılarıyla çalışılacaktı. Çalışılmadı. Siyasi çıkarlar ve cahilce kibirler geleceğimizi yaktı.

Kütahyaspor için altyapı, tesisleşme denildi. Kaç nesil geçti, o tesisler hâlâ bir hayal.

Rahmetli babam, meslekte ustam Ahmet Yaylıoğlu, bu şehrin sorunlarını 50 yıl yazdı. 10 Kasım 2021’de aramızdan ayrıldı ama arkasında çözülememiş koca bir sorunlar yığını bıraktı. Ona bir gün, “Baba, hep aynı şeyleri yazıyorsun, neden?” diye sorduğumda, tebessüm edip şöyle demişti:

“Oğlum, ayının 40 hikâyesi varmış, hepsi de ahlat üstüneymiş.”

Bugün hâlâ aynı hikâyeyi dinliyoruz. Siyasetçiler değişiyor, partiler değişiyor, dönemler değişiyor ama yöntem hep aynı. Seçimden önce meydanlarda dökülen vaatler, seçimden sonra unutulan kelimelere dönüşüyor. Bir koltuğa oturan, halkı unutuyor. Yetki alan, vicdanını rafa kaldırıyor. Süresi bitip yeniden seçilemeyince de atını alıp şehri terk ediyor!..

Sormak istiyorum: Kütahya bunu hak ediyor mu?

Bu şehir, vurdumduymazlığın, ilgisizliğin, samimiyetsizliğin kurbanı mı olmalı?

Tarih kokan sokaklarıyla, çiniye can veren ustalarıyla, kültürüyle, sanatıyla bu kadar zengin bir şehir, nasıl olur da bu kadar sahipsiz bırakılır? Türk Halk Müziği, Türk Sanat Müziği, Tasavvuf Musikisi gibi alanlarda yüzlerce sanatkâr yetiştiren bir şehir şimdilerde iş bilmez birkaç kişinin elinde oyuncak olmuş! Bu mudur hak edişimiz?

Burası öyle bir yer ki… Sultan Veled’in dizelerinde aşk olur, Evliya Çelebi’nin satırlarında övgüye dönüşür, Hacı Ali Pesendi’ye ilham olur, Ahmet Yakupoğlu’nun fırçasında hayat bulur, Ahmet Uluçay’ın hayallerinde beyaz perdeye yansır.

Mamafih, bugün ne yazık ki aynı Kütahya, işe yaramaz projelerin, boş konuşmaların, tabela için yapılan yatırımların altında eziliyor. Buna katılmayan bir kişi bile çıkmaz, koltuk işgalcileri dışında…

Ve biz ne yapıyoruz? Yıllardır o meşhur masanın etrafında dönüp duruyoruz. Kiminin elinde dosya, kiminin dilinde nutuk ama hiçbirinin kalbinde samimiyet yok! Candan bir çalışma arzusu yok! Bu il, kan kaybediyor, gençlik kaçıyor, üretim çöküyor, umutlar göç ediyor. Her geçen gün biraz daha yok oluyoruz, farkında mısınız? Evet, bu yazıyı okuyanlardan bazıları yine aynı tepkiyi verecek:

“Yine aynı şeyler…”

Evet, çünkü aynı şeyler yazılmak zorunda! Çünkü hâlâ aynı yanlışlar yapılıyor. Çünkü bu şehir, her sabah aynı karanlıkla uyanıyor. Koltuğa oturanın gözleri kör, kulakları sağır. Halkın feryadı duyulmuyor, gençlerin hayalleri önemsenmiyor ve sevgili dostum biz sadece seyrediyoruz…

Kütahya’nın kaderi bu olmamalıydı. Ne yazık ki bu şehir, vizyonsuzlukla kuşatıldı. Umursamazlıkla tüketildi. Samimiyetsizlikle yaralandı. Sevgisizlik aşılanmaya çalışılıyor. Nefret tohumları ekilmek isteniyor.

Artık bir karar verme zamanı geldi: Ya hep birlikte susacağız ve yok oluşumuzu seyredeceğiz, ya da bu defa gerçekten ayağa kalkacağız! Çözüm var ama o çözüm; makam odalarında değil, kalplerde başlar. Kürsüde değil, sokakta başlar. Alkışla değil, alın teriyle yazılır. Kütahya için artık sadece masaya oturmak değil, o masayı devirmek gerek. Çünkü o masada umut yok, samimiyet yok… Çünkü o masa, bu kente ihaneti örtmeye yarıyor!

Kütahya’nın haklarını çatır çatır yediği halde sesi çıkmayanlar var ya, onlara sözüm! Bin yıl alnınızı secdeden kaldırmadan ibadet etseniz, bu ilin hakkıyla, insanların hakkıyla gideceğiniz yer eşek cennetidir! Bu kadar söyleyeyim, siz anlayıverin gali

Sevgiyle kalın…

GÜZEL CÜMLELER

Müftü kör, kadı sağır! Sen durma bağır! HASAN BİLCAN