‘Yalan’, dille söylenince, dil; yalancı dil mi oluyor? Dilden dökülen, içimizin yansıması… İçimizin dışımıza açılan penceresi dil… Dilden çıkan, ne olduğumuz ne olmadığımız ile ilgili… Dilin, ana dil ya da yabancı dil olması, anlaşılabilir durum… Dilin, yalancı olması, dilin sahibini ele veren hâl… “Söz ola kese savaşı. Söz ola kestire başı.” (Yunus Emre)… Dilin kemiği yoktur, lâkin bir vuruşta öldürdüğü insan çoktur… Dil, ister ana dil olsun, ister yabancı dil olsun… Yeter ki yalancı dil olmasın…
Yalan, insanlık tarihi kadar eski bir kavram… Yalan, karmaşık ve çok yönlü bir olgu… Yalan; sosyal etkileşimlerimizin, ilişkilerimizin ve hatta kendi benlik algımızın temel taşlarından biri hâline gelmiş… Yalan, gerçeği kasıtlı olarak çarpıtma ya da gizleme eylemi… Yalanın farklı türleri ve amaçları var… Yalan; beyaz, zararlı, ihmâl yoluyla ve doğrudan söylenen türde olabilir… Yalanın kaynağı, işlevleri ve sonuçları üzerine derinlemesine düşünmek ve ona göre yalanla mücadele edebilmek gerek… Beyaz yalan; zarar vermek amacı taşımayan, başkalarını korumak, beğenmediği hâlde beğendiğini söyleyerek üzmemek ya da sosyal uyumu sağlamak için söylenen yalan… Zararlı yalan; kişisel kazanç sağlamak, kötülemek için başkalarına zarar vermek veya gerçeği manipüle etmek amacıyla söylenen yalan… İhmâl yoluyla söylenen yalan; bilinçli olarak gerçeği tam olarak söylememek, önemli bir detayı atlamak veya eksik bilgi vermek… İhmâle dayalı yalan, kişinin dürüstlüğünü zedeler ve güven ilişkisi sarsılır… Yalan, gerçeklerin kasıtlı olarak saptırılması veya gizlenmesi… Yalan, durumu kurtarmak için, düşünceleri, duyguları ve inançları ifade etmek için kullanılan dil ve iletişim biçimi… Dil, araç mı, amaç mı? Dile yüklenenden, dil değil; dili kullanan sorumlu… Yalancı olan, dil değil; diline sahip olamayan dilin sahibi… Yalan üzerine kurgulanan söylem, modern toplumu zehirleyen illet…
Yalanın bireyler ve toplum üzerindeki etkileri karmaşık… Psikolojik açıdan, yalan söyleyen kişi, içsel bir çatışma yaşar… Bu çatışma, suçluluk, utanç ve kaygı gibi duygulara yol açabilir… Sürekli yalan söyleyen, zamanla bu duygulara karşı duyarsızlaşır, arsızlaşır ve daha karmaşık yalanlara başvurabilir… Yalan; her durumda, her yerde ve her zamanda güveni sarsar ve sosyal ilişkileri çıkar odaklı yapar… Güven, sağlıklı sosyal etkileşimin temeli… Yalan üzerine kurulan her bir şey, er ya da geç çöker; yalan söyleyen de enkaza dönüşür… Aile ilişkilerinde, arkadaşlık bağlarında ve iş ortamında söylenen yalan; kısa vadede rahatlatır, ancak uzun vadede, yalanı diline dolayanı, rezil eder… Yalan; etik/ahlakî olmayan, uygunsuz söz ya da eylem… Yalan, olağanüstü hâl ve savaş dışında, millî menfaatler haricinde, koşullar ne olursa olsun, kabul edilebilir bir durum olamaz… Ancak, Immanuel Kant, yalanın her durumda yanlış olduğunu ve insanların mutlak dürüstlük ilkesine bağlı kalması gerektiğini belirtir… Buna karşılık, John Stuart Mill gibi faydacı filozoflar, yalanın sonuçlarına göre değerlendirilmesi gerektiğini ve bazen daha büyük bir iyilik için yalan söylemenin gerekli olabileceğini savunur… Gerçek, tek aslında… Yalan dolanla talanla elde edilen kazanç olamaz…
Önemli olan, yalanla başa çıkabilmek ve dürüstlük… Yalanla başa çıkmak ve dürüst olmak, kişisel ve toplumsal düzeyde mühim… Yalan söyleyen, yalan söyleme eğilimlerini fark etmeli ve bu eğilimlerle mücadele ederek dürüst olmayı ve dürüst kalmayı tercih etmeli… Toplumda, okulda, evde, her yerde, dürüstlüğü teşvik eden ve yalanın olumsuz sonuçlarını vurgulayan eğitim programları, etik/ahlakî değerler ve normlar öne çıkarılmalı; davranış eğitimi olmadan akademik eğitim verilmemeli… Davranış eğitimi üzerine konuşlandırılmayan akademik eğitim, bireyleri ve toplumları canavara dönüştürür… Yalanın gölgesine sığınılmamalı… Yalan üzerine kurgulanan söylem, bilginin manipüle edilerek yanlış veya yanıltıcı bir şekilde sunulması… Yalan kurgulu söylemler, politikadan medyaya, kişisel ilişkilerden iş dünyasına kadar birçok alanda karşımıza çıkar ve toplumsal etkileri oldukça derin olur… Yalan söylemi, çeşitli biçimlerde karşımıza çıkar… Zararsız olan ve sosyal ilişkileri korumak için söylenen küçük yalan, beyaz yalan… Stratejik yalan, daha ciddî sonuçlar doğurabilmekte ve genellikle belirli bir amaca ulaşmak için kasıtlı olarak söylenmekte… Meselâ, bir politikacının seçim kazanmak için vaat ettiği ancak gerçekte uygulamayı düşünmediği politikalar üzerine kurgulanan söylemi gibi… Yalan söyleminin amaçları o kadar çok ki… Kimi zaman, yalan söyleyen, kendini korumak, statü kazanmak veya maddî çıkar elde etmek için yalan söyler… Medyada, sansasyon (dalgalanma) yapmak ve izleyici çekmek amacıyla haberlerin çarpıtılması, böylesi bir durum… Sonuçta, kamuoyu yanlış yönlendirilir; toplumsal barış bozulur ve güven sarsılır… Yalan üzerine yapılan ve söylenen her bir şey, toplumsal düzeyde ciddi etkilere yol açar… İnsanlar, bilgiye ve birbirlerine olan güvenlerini kaybederler, sosyal bağlar zayıflar ve toplumsal uyum bozulur… Yalan söylemi, demokratik süreçleri tehlikeye atar… Doğru bilginin yerini yanlış bilginin alması, toplumdaki her bireyin bilinçli kararlar vermesini zorlaştırır ve demokrasiye olan inancı sarsar… Yalan söyleminin yaygınlaşması, bireylerin psikolojik sağlığını da olumsuz etkiler… Sürekli olarak yanıltıcı bilgiye mâruz kalmak, bireylerde kaygı ve stres seviyelerini artırır… Yanlış bilgilere dayalı kararlar almak, kişisel ve profesyonel yaşamda olumsuz sonuçlar doğurur… Ortalık toz duman olur, yalan dolan talan her yeri yaşanmaz hâle getirir… Bu, çokbilmişlerin (dilli düdüklerin, mâlumatfuruşların) yaptıkları ve sebep oldukları ahvâl…
Yalan ile mücadele edebilmek, dilin yalandan arındırılmasına, dildeki üslubun korunmasına ve dildeki ifadelerin argo ve küfre dönüşmemesine bağlı… Yalan söylemi ile mücadele edebilmek; dilin, yalancı dil olmaktan çıkarılması ve dilin, sürdürülebilir, etkin etkili ve doğru iletişim aracı olarak kullanılabilmesiyle mümkün… Bu nedenle, medya okuryazarlığı, bireylerin bilgiye eleştirel bir gözle yaklaşmalarını ve doğru ile yanlışı ayırt etmelerini sağlayan önemli bir araç olarak etkin hâle getirilmeli… Eğitim kurumlarında medya okuryazarlığı dersleri verilmeli, genç nesillerin bu konuda bilinçlenmesi için, gereken tedbirler alınmalı, davranış eğitimine önem verilmeli ve toplumsal odaklı projeler uygulanmalı… Etik kurallar ve yasal düzenlemeler güçlendirilmeli; meydan, dilli düdüklere (çokbilmişlere, malumatfuruşlara) yalana dolana talana bırakılmamalı… Medya kuruluşlarının etik standartlara uyması sağlanmalı ve yanlış bilgi yayanlar yasal olarak cezalandırılmalı, toplumsal güven, yeniden kadim medeniyet değerlerimiz üzerine tesis edilmeli… Unutmayalım, “Bir yalan bin gerçeği yok eder.” (Atasözü)… Yalancı dilin ve yalanın zararlı tesirlerinden kurtulabilmek, özümüzün ve sözümüzün her mekânda ve zamanda örtüşmesiyle kabil… “Yalan, gerçeğin geçici bir zaferidir.” (Voltaire)… “Yalancının cezası, hiç kimsenin ona inanmamasıdır, doğru söylediğinde bile.” (Aesop)…
Her şeyin yalan olduğu, yaşadığımız dünyada, ayakta kalabilmenin çaresi; yalancı dil ile değil, ana dil, yabancı dil ve gönül diliyle doğru, etkin, etkili ve sağlıklı iletişim kurabilmek olsa gerek… Yalan olan, mal ve mülk… Derdimiz, oyalanmak ve oyun içindeki oyunları fark edebilmek, oyunları bozabilmek olmalı… Oyunlara karşı doğru oyun kurabilmek, kurgulanan oyunları bozmak, dilimizi doğru ve yerinde kullanabilmek olmalı… Selam, sevgi ve saygılarımla.
https://bit.ly/muzafferceven Kanalımı takip etmeniz dileğiyle…