Görevini layığıyla yapmayan siyasiler, yöneticiler, atanmışlar, seçilmişler ve en önemlisi de sivil toplum örgütleri yüzünden köye döndü güzel Kütahya.
Siyasetin büyük bir bölümü basiretsiz, vizyonsuz ve ne idüğü belli olmayan insanların eline kaldı. Ne iktidar görevini yapıyor ne de muhalefet. Parti yöneticileri gözünü yukarılara dikmiş, gelen şerbeti milletin nabzına göre veriyor.
Atanmışlar zaten gününü tamamlayıp gitmenin peşinde. Hepsi olmasa da büyük bir bölümünün umurunda değil Kütahya’nın gelişimi.
Seçimlerde demokratik hakkımızı kullanarak seçtiğimiz milletvekilinden tutun da il genel meclisi üyesine, belediye meclisi üyesine kadar liyakatsizlik paçadan akıyor.
Asıl kızdıklarım ise adına sivil toplum örgütü dediğimiz oluşumlar. Tamamı diyemesem de çok büyük bir bölümü noter gibi çalışıyor. Kendilerinden güçlü olduğunu bildikleri kim varsa, önlerinde el pençe divan duruyorlar. Kütahya’nın köye dönmesinin en büyük sebebi, çıkarcı toplumların başına gelenle aynı sebep olarak önümüze çıkıyor.
El birliği ile ülkenin en büyük köyü haline getirdik Kütahya’yı. Ne biz gazeteciler layığıyla görev yaptık, ne de siyasetçiler adam gibi işlerini yaptı. Hep bir menfaat kavgası, hep bir makam hırsı bizi yedi bitirdi.
Gazeteci dostlarım kusura bakmasın, kendimi de ayırmadan, hepimizi aynı kefeye koyup, bu memleketin gelişimine fren olmuşlar zümresinde olduğumuzu yazmam gerekiyor. Gazeteci, eleştirileriyle, çözüm önerileriyle, sorunları gündeme taşımasıyla bilinmeli. Halkın ne dediğini muhataplarına iletmeli. Bu yüzdendir ki Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk “Basın milletin müşterek sesidir” diyerek bizi yüceltmiştir.
Hâsılı kelam, el birliği ile köye çevirdiğimiz Kütahya’ya artık hizmet edelim derim. Vallahi yazık oluyor…
MİLLİ EĞİTİM BAKANI, EĞİTİM ALMALI!
Hâli hazırdaki Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in “Laiklik” üzerine lakırdıları gerçekten bilgiden, eğitimden ve samimiyetten çok ama çok uzak.
“Sizin laiklikten anladığınız şey şu, camilerin kapısına kilit vurmak, camileri ahıra çevirmek, vatandaşın Kur’an öğrenmesini yasaklamak” diyen Yusuf Tekin’e güzel bir tarih dersi verilmeli. Ha şunu da unutmadan hatırlatayım, Kadir Mısıroğlu’nun anlattığı hikâye tarih değil, hakikatin ta kendisi olan tarih anlatılmalı. Buna çok ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.
Ey bakan efendi! Sen şu işlere baksana: Çocuklar zifiri karanlıkta, aç karnına okula gidiyor. Çocuklar beslenemiyor. Çocuklar mendil satıyor. Çocuklar dileniyor. Çocuklar çalışmak zorunda kalıyor. Bunları ne yapacağız bakan efendi? Ortaokul üçüncü sınıf öğrencisi bir çocuğun nasıl iş aradığına bizzat şahit olmuş biriyim. Ben utandım bu halden, siz utanır mısınız?
Atanamayan, KPSS’de çok yüksek puan almasına rağmen mülakat adı verilen garabette elenen öğretmenler var. Okulların eğitim seviyeleri dibin de dibinde. Ne veliler memnun ne de öğrenciler memnun. Önce işine bak sen Sayın Bakan! İşini yap abicim. Laiklik konusunda da iyi bir eğitim alman gerektiğini düşünüyorum ve bunu bir gün anlarsın. Hamasi nutuklarla, dini argümanların arkasına saklanıp, başaramadığın Milli Eğitim Bakanlığı görevini acilen bırakman lazım canımın içi…
HASAN ÂLİ YÜCEL
Milli Eğitim Bakanlığı makamında görev yapmış, oğlu Can Yücel’in tarifi ile “Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi” olarak hatırlanan Hasan Âli Yücel’i size bu kısacık yazımda mümkün değil anlatamam. Sizden ricam bu adam kimdir, memleketin kalkınması için, eğitimi için, çağdaş bir halk yaratmak için neler yapmış araştırın. Araştırdıktan sonra şimdikilerin bırakın bakanlık yapmasını, bakanlığın kapısının önünden geçmemesi gerektiğini düşünebilirsiniz. Çünkü bendeniz öyle düşünüyor…
TEBESSÜM
Cumhuriyetten hemen önce Osmanlı’da, II. Abdulhamid döneminde Maarif Nazırlığı (Milli Eğitim Bakanlığı) görevini üstlenen Haşim Paşa’nın sözlerine kulan verelim…
“Şu mektepler olmasaydı, ben bu maarifi ne güzel idare ederdim…”
Fıkra bu kadar…
GÜZEL CÜMLELER
Eğitim, refah anında bir süs, felaket sırasında bir sığınaktır. ARİSTOTELES