28 ŞUBAT MİLLÎ İRADE ve TÜRK ORDUSU

28 Şubat dönemi, çok partili siyasi hayata geçişimizden sonra milletçe yaşadığımız kırılma noktalarından biridir.

Süreç, 28 Şubat 1997’de Milli Güvenlik Kurulu toplantısında alınan kararların kamuoyuna açıklanmasıyla başlar.

Bu kararların uygulanması sırasında siyasi, hukukî, idarî ve toplumsal hayatımızda yapılan değişiklikler “post-modern darbe” olarak da adlandırılır.

Refah Partisi Genel Başkanı merhum Necmettin ERBAKAN ile Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Tansu ÇİLLER dönüşümlü olarak başbakanlık yapmak üzere anlaşarak 1996 Haziran’ında bir koalisyon hükümeti kurarlar.

Bir yıl sonra Necmettin ERBAKAN’ın Başbakanlıktan istifa etmesi üzerine hükümeti kurma görevi, Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Tansu ÇİLLER’e verilmesi gerekirken bütün demokratik ilkeler ve teamüller çiğnenerek Anavatan Partisi Genel Başkanı Mesut YILMAZ’a verilir.

Bu süreçte, millet iradesi hiçe sayılmış, laiklik elden gidiyor ve irtica hortluyor bahanesiyle bürokrasi ve yerel yönetimler üzerinde baskı oluşturulmuştur.

28 Şubat dönemi, kamu çalışanlarından kimlerin namaz kılıp kılmadığının, kimlerin eşlerinin başı örtülü olup olmadığının, hangi okulda ya da kurumda mescit bulunup bulunmadığının araştırıldığı ve fişlere yazıldığı bir dönemdir.

28 Şubat dönemi, gazetecilerin ve yargıçların karargâhlara çağrılarak sözde brifing, özde ise talimatların verildiği bir dönemdir.

28 Şubat dönemi, aynı şekilde valilere de komutanlar tarafından brifing verilmesi gündeme gelince buna izin vermeyen dönemin İçişleri Bakanı Meral AKŞENER’e, bir korgeneral, burada yazmaktan hicap duyduğum ağır sözlerle hakaret ederek millî iradeyi çiğnemiş, ahlâkî sınırları zorlamıştır.

28 Şubat dönemi, halkın seçtiği Belediye Başkanlarının dışlandığı, rencide edildiği, itibarsızlaştırılmaya çalışıldığı, olur olmaz sebeplerle haklarında davalar açıldığı bir dönemdir.

Bu milletin askere ve orduya karşı çok özel bir sevgisi ve muhabbeti vardır; çünkü Türk ordusu demek Türk milleti demektir. Bu millet tarih boyunca ordusuyla var olmuştur.

Elbette, Türk ordusunun içinde siyaset yapan, millî iradeyi küçümseyen, milleti hakîr görenlere karşıyız.

Fakat yaşanan bu kötü olayları bahane ederek toptancı bir anlayışla Peygamber ocağı Türk ordusunu lekelemeye çalışanlara, ona hak etmediği muameleyi yapanlara da karşıyız.

Bu millet Asya bozkırlarından Viyana önlerine kadar bu orduyla hükümran oldu ve son vatan kalesini bu orduyla kurdu.

Kısacası, istiklâlimizin, hürriyetimizin, dinimizin, namusumuzun, canımızın, malımızın ve geleceğimizin teminatı Türk ordusudur.