Tâc marifet tâcıdır
Sanma gayrı tâc ola
Taklid ile tok olan
Hakikatte aç ola
Kütahya’nın önemli değerlerinden biri olan Sun'ullah Gaybî'nin adı, mensur eserlerinde “Kalburcuzâde Sun’ullâh Gaybî el-Kütahyevî” olarak geçmektedir. Manzum eserlerinde ise "mânevî âlemin sırlarına ait" ya da "mânevî âlemin sırlarıyla ilgili" anlamlarına gelen "Gaybî" mahlasını kullanmıştır. Halk arasında “Hudâ Rabbim Sultân” lakabıyla da bilinir.
Sun’ullâh Gaybî Kütahya'da doğmuştur. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Genel kanaat, onun 1615-1620 yılları arasında doğmuş olabileceği yönündedir.
Babası, Kütahya'nın köklü ailelerinden Ahmed Efendi'dir. Kütahya'da on sekiz yıl müftülük yapan Ahmed Efendi aynı zamanda “Müftî Derviş” mahlasıyla şiirler yazan bir şairdir.
Dedesi Çavdar Şeyhi, Çavdar Baba gibi lakâplarla tanınan Pîr Seyyid Ahmed Beşir Efendi'dir.
Büyük dedesi Ahmed b. Beşir b. Muhammed (ö. 1570) ise halk arasında Kalburcu Şeyhi Pîr Ahmed olarak bilinir. Kabri, Eskişehir yolunda Sofça Köyü’ndedir.
Sun'ullâh Gaybî ilk öğrenimini doğduğu, çocukluk ve gençlik yıllarının geçtiği Kütahya’da babasından almıştır. Sohbetnâme adlı eserinden anlaşıldığına göre 1649 yılında babasının tavsiyesi üzerine İstanbul'a giderek Oğlanlar Tekkesi Şeyhi İbrâhim Efendi'ye intisap etmiştir. Çilesinin tamamladıktan sonra İbrâhim Efendi'nin halifesi olmuş, 1655 yılına kadar onun toplantılarına katılmış, fikirlerinden istifade etmiştir. 1655 yılında şeyhinin ölümü üzerine memleketi Kütahya'ya dönerek irşad faaliyetlerine başlamıştır.
İlk zamanlarda fikirleri yanlış anlaşılarak zındıklıkla suçlanan Sun'ullah Gaybî, taassup ve cehaletle mücadeleye devam edip zamanının bilginlerinin suçlamalarına rağmen bildiği yoldan geri adım atmamıştır
Sun'ullâh Gaybî'nin doğum tarihi gibi ölüm tarihi de kesin olarak bilinmemektedir. Kaynaklarda 1663, 1676, 1693 gibi tarihler geçmektedir. Son eseri Risâle-i Esmâ'yı 1676'da yazdığına göre bu tarihten sonra ölmüş olmalıdır.
Kütahya'da Meydan Mahallesi’ndeki Musalla Mezarlığı’nda bulunan mezarı üzerine bir türbe yapılmıştır. Kütahyalılar tarafından “Hudâ Rabbim” adıyla bilinen Sun’ullah Gaybî’nin türbesi şehrin önemli ziyaret yerlerindendir.
Sun‘ullâh Gaybî, Türk tasavvuf şiirinin önemli temsilcilerinden biridir. Mehmed Fuad Köprülü onu Yûnus Emre takipçileri arasında sayar. Çoğunluğunu aruz, bir kısmını hece vezniyle yazdığı şiirlerinde tecelli, devir nazariyesi ve insân-ı kâmil düşüncesi gibi tasavvufun temel konularını işlemiştir. Devir nazariyesini anlattığı doksan dokuz beyitlik Keşfü’l-gıtâ manzumesi tasavvufî çevrelerde çok tanınmıştır.
Şiirlerinde Türkçeyi ustalıkla kullanmıştır. Mensur eserlerinde daha çok nasihat ve hitap yoluyla anlatım, delil ve ispat yoluyla anlatımı tercih etmiştir.
İlâhî, tevhid, münâcat, na’t, mi'râciye, mevlid, nutuk, devriye ve şathiye gibi tasavvufî türlerden oluşan Divan'ı mürettep değildir. Divan'ında yer alan 115 şiirden bazıları aruz, bazıları ise hece ölçüsüyle yazılmıştır.
Divan’ından başka 10 civarında eser bırakan Sun‘ullâh Gaybî’nin neşredilen tek eseri Hüdâ Rabbim Risâlesi'dir. Bu eser,
Hudâ rabbim nebim hakkâ Muhammed’dir Resûlullâh
Hem İslâm dînidir dînim kitâbımdır kelâmullâh
beytiyle başlayan ilmihal niteliğinde elli iki beyitlik bir manzumedir. Aruz vezniyle yazılan eserin ilk bölümünde imanın şartı, ikinci bölümde ise İslâm'ın şartları, namazın, guslün, ve abdestin farzları konu olarak işlenmiş, son bölümde ise Allah’a yakarış kısmı yer almaktadır.
Bu eserin Sun'ull'ah Gaybî’ye ait olup olmadığı tartışma konusudur. Abdülbâki Gölpınarlı Hüdâ Rabbim Risâlesi'nin Erzurumlu İbrâhim Hakkı'ya ait olduğunu belirtirken İsmail Hakkı Uzunçarşılı Sun'ullâh Gaybî'ye ait olduğu görüşündedir.
Kıymetli dostum Kadir Güler Kütahya Şairleri I adlı eserinde, aslı elli iki beyit olan manzumenin Sun'ullâh Gaybî'ye ait olduğu, ondan yaklaşık yüz sene sonra yaşayan Erzurumlu İbrâhim Hakkı'nın bu manzumeyi okuyup beğenerek birtakım beyit ilaveleriyle Marifetnâme'de yer verdiği görüşündedir.
Yazımızı onun bir münâcatıyla bitirelim:
Bir sözde kim vardır hatâ estağfirullah-el-azim
O işde varsa nâ-sezâ estağfirullah-el-azim
Şer'-i şerif imiş temel makbul değil ansız amel
Bildik işimiz hep halef estağfirullah-el-azim
Bâtılda etmedik karâr Hakdan yana ettik firar
Şer'a' muhâlif her ne var estağfirullah-el-azîm
Kimin yolu ilhâd ola sanma anı irşâd ola
Âhır demi berbâd ola estağfirullah-el-azîm
Şer'i bırakmamış selef sonra gelen hayr-ül-halef
Olmayalım biz de telef estağfirullah-el-azîm
Hakkın habîbi Mustafa odur bu yolda rehnümâ
Andan cüda Hakdan cüda estağfirullah-el-azim
Gaybi heman budur sözüm şer' üzre muhkemdir özüm
Döndü mübahiden yüzüm estağfirullah-el-azîm