Fatma Âliye Hanım’ın Kızı

ZÜBEYDE İSMET NASIL RAHİBE MARGERİT OLDU?

 

Fatma Âliye Hanım son devir Osmanlı devlet adamlarından hukukçu, tarihçi ve devlet adamı Ahmed Cevdet Paşa’nın kızıdır. Birçok hocadan özel ders alır, Fransızca ve Arapçayı öğrenir. Matematik, hukuk, tarih çalışır.

 

Babasının resmi görevleri dolayısıyla Halep, Yanya, Şam ve Beyrut vilayetlerinde bulunur.

 

1878'de 17 yaşında iken Plevne kahramanı Gazi Osman Paşa’nın yeğeni ve II. Abdülhamid'in yaverlerinden Kolağası Faik Bey'le evlenir. Bu evlilikten dört kızları olur:

 

Ayşe, Hatice, Nimet, Zübeyde İsmet.

 

Fatma Âliye Hanım, Türk edebiyatında roman yazan ilk kadın yazarımızdır. Babasından sonra ikinci hocası Türk edebiyatının popüler romancısı Ahmet Mithat Efendi ile Hayal ve Hakikat adında ortak bir roman yazar.

 

Ardından yabancılara Müslüman Osmanlı aile hayatına dair doğru bilgiler vermek maksadıyla, Nisvân-ı İslâm adlı eserini yazar.

 

Baskı ile yapılan evliliklerin kötü sonuçlarını  anlattığı Muhâdârat Fatma Âliye Hanım’ın imzasını kullandığı ilk romanıdır.

 

Bunların dışında edebiyat, tarih ve felsefe alanlarında ondan fazla eser verir.

 

Eserlerinde; İslamiyet'in insana vermiş olduğu değerden hareketle Allah'a ve topluma karşı görevlerinde kadınla erkeğin eşit sorumluluk ve hak sahibi oldukları gerçeği üzerinde durur. Genç kızların ve kadınların eğitilmesinin faydalarını vurgular.

 

İslamiyet'i samimiyetle benimseyen Fatma Âliye Hanım’a göre, insanı medeniyete ulaştıran en emin yol Doğu'nun manevi değerlerini koruyarak Batı'nın tekniğinden faydalanmaktır.

 

Fatma Âliye Hanım yazdıklarının yanında yaptıklarıyla da milletimizin hafızasında önemli bir yer edinir. Devrin çeşitli sosyal faaliyetleri içinde yer alır.

 

1897 Türk-Yunan Savaşı'nda şehit olanlarla gazilerin ailelerine yardım amacıyla Cem'iyyet-i İmdâdiyye derneğini kurarak bir yardım kampanyası başlatır. Bu çalışmalarından dolayı II. Abdülhamid tarafından bir beratla takdir edilir.

 

Ayrıca bugün varlığını KIZILAY adı altında devam ettiren Hilâliahmer Cemiyeti isimli sosyal yardım kuruluşunun da ilk kadın mensubu olarak Trablusgarp ve Balkan Savaşı şehitlerinin aileleriyle savaş malullerine yardım toplanması çalışmalarında gösterdiği başarı dolayısıyla Hilaliahmer Cemiyeti tarafından bir madalya ile ödüllendirilir.

 

Gelelim onun hayatını zindan eden ve ölümüne kadar acı içinde yaşamasına sebep olan olaya…

 

1901 yılında Mehmet Faik Bey ile Fatma Âliye Hanım’ın dördüncü çocukları olarak dünyaya gelen Zübeyd İsmet, iyi eğitim alması için ablası Nimet’le birlikte Notre Dame de Sion adında bir Fransız okuluna yazdırılır.

 

Bir süre sonra Nimet, “saçlarımdan tutarak beni Hıristiyanlığın sembolü olan ikonları öpmeye zorluyorlar” diyerek Dame De Sion’a bir daha gitmeyeceğini söyler. Nitekim Nimet bu okuldan alınarak Robert Kolej’e kaydettirilir.

 

Zübeyde İsmet, ablasının aksine Dame de Sion sörlerini sevdiğini söyleyerek bu okula devam eder.

 

Okulda daha çok ayrı din ve dile mensup kişilerle arkadaşlık yapan Zübeyde İsmet, giderek içine kapanır ve bir kimlik bunalımına düşer.

 

Ailesi, İsmet’teki bu ruhî değişikliğin farkına varamaz. İsmet büyük bir buhran geçirmektedir; göğsünde haçla gezmeye başlar, İsa’nın sözde resmini yatağının üstüne asar.

 

Okulu bitirince İzmir’de üzüm ihracatı yapan büyük bir şirkette çalışmaya başlayan Zübeyde İsmet altı ay sonra bir gün, ardında yalnızca “hür yaşamak için gidiyorum” yazan bir mektup bırakarak aniden ortadan kayboluverir.

 

İsmet’in kaybolmasının nedeni bir rahibe olmaktır. İsmet, annesine uzaklardan mektuplar yazar; ama hayatının sonuna kadar onun karşısına çıkmayı reddeder.

 

İsmet’in kaybı ile şaşkına dönen ailesi onun hayatından endişe ederek polise başvurur. Sonuçta İsmet’in Paris’te olduğu ortaya çıkar. Bazı iddialara göre misyoner teşkilatı tarafından götürülmüştür.

 

Osmanlının son dönemde yetişmiş kıymetli devlet adamlarından Ahmet Cevdet Paşa’nın torunu, ilk kadın yazarımız olan ve şu anda Türkiye Cumhuriyeti’nin 50 liralık kâğıt paralarında resmi bulunan Fatma Âliye Hanım’ın küçük kızı Zübeyde İsmet iki yıllık hazırlık devresinden sonra Katolik olmuş ve saçlarını kazıtıp Rahibe Margerit adını almıştır.

 

İsmet’in Hıristiyan olup ailesini, vatanını, dinini terk etmesi en çok annesini yaralamıştır. Fatma Aliye Hanım, kızının din değiştirip rahibe oluşunu bir türlü kabullenemez.

 

Ana yüreği yandıkça İsmet’ine sayfalar dolusu mektup yazar ve onu “aslına dönmek” konusunda hayat boyu mücadele verir.

 

Fakat nafile!..

 

Artık Zübeyde İsmet yoktur; Rahibe Margerit vardır.

 

Hasta yatağında ölümü bekleyen babasının “bana kızımı getirin” dileğini iletildiğinde bile gelmez ve babası kızını son bir defa olsun göremeden vefat eder.

 

Zübeyde İsmet annesine yazdığı mektupta arkasında hiç bir mazi kalmadığını, anasını, babasını, vatanını ve dinini terk ettiğini, miras hakkını da kardeşlerine bıraktığını bildirir.

 

Fatma Aliye Hanım babasından kalan tüm bütün servetini kızını bulma uğruna harcar. Birçok ülke gezer, dedektifler tutar ve kalan ömrünü kızı İsmet’i aramakla geçirir. Ancak Hıristiyan olan kızı İsmet’e kavuşamadan 13 Temmuz 1936’da hayata gözlerini yumar.

 

İslam Hukuku konusunda önemli çalışmalara imza atan Ahmet Cevdet Paşa’nın torunu, ilk kadın romancımız Fatma Âliye Hanım’ın en küçük kızı Zübeyde İsmet, bir Katolik rahibesi olarak kayıplar arasına karışır gider.

 

Tıpkı Türk edebiyatının önemli şairlerinden Tevfik Fikret’in oğlu Halûk’un Protestan papazı olması gibi.

 

Tıpkı, dönemin ünlü Osmanlı bakanlarından gazeteci Ali Kemal’in, önce Londra belediye başkanı seçilen daha sonra da İngiltere başbakanı olan torunu Boris Johnson’un İslam karşıtı bir Hıristiyan olması gibi.

 

Sebepler zinciri belli: Yabancı okullar… Misyonerler… Milli ve manevi değerlerden uzaklaşma… Kimlik bunalımı…

 

Sonuç HÜSRAN!..

 

Video adresi:

https://www.youtube.com/watch?v=I736W9h3i0g