“Milletin hayatı tehlikeye maruz kalmadıkça savaş cinayettir. Yurtta barış, cihanda barış.” diyen bir liderimiz var bizim. Yıllardır ülkemizin başına musallat olan PKK terörü belasından kurtulmayı istemeyen de yoktur bu ülkede. Anaların gözyaşlarının dinmesi hepimizin dileğidir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde kurulan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu, PKK lideri Abdullah Öcalan ile görüşmek üzere 21 Kasım 2025'te İmralı Adası'na heyet gönderme kararı aldı. 24 Kasım’da AK Parti, MHP ve DEM Parti'den birer üye (Hüseyin Yayman, Feti Yıldız ve Gülistan Kılıç Koçyiğit) ile bu ziyareti gerçekleştirdiler.

Yürütülen çalışmalarla "Terörsüz Türkiye" hedefi kapsamında PKK'nın silahsızlanması ve kendini feshetmesi isteniyor. Dönemin içişleri bakanı Süleyman Soylu, dağlarda 86 tane terörist kaldı, ayakkabı numaralarına kadar biliyoruz, demişti. Zaten bitmiş bir örgütle müzakere etmenin mantığını çözemiyor toplum.

İşin özü, yüce meclisin bir terörist başının ayağına kadar gitmiş olması Türk milletini rahatsız etmiştir. DEM partililer İmralı’ya zaten gidip geliyor, mesajları da açıklıyorlar. O halde neden meclisi temsilen birileri İmralı’ya kadar gidiyor? CHP ziyaretçi heyete temsilci vermeyince de başladılar kara propagandaya. O zaman geçmişe dair sorulması gereken çok soru var ortada. Özellikle seçim zamanları miting meydanlarında ip sallayanlara ne oldu? Bayramlarda ellerini sıkmaya tenezzül etmedikleri DEM’lilere mecliste el uzatanlara ne söylemeli? Seçimlerde montaj videolarla, CHP eşittir PKK diyenler hafızalarını mı kaybettiler?
Bu çabaların anayasa değişikliği yapılarak cumhurbaşkanının yeniden aday olabilmesinin önünü açmak için DEM’in desteğini kazanmak uğruna olduğunu düşünüyor vatandaş. Oysa mevcut anayasaya uymayanlarla yeni bir anayasanın yapılamayacağı da toplumun gözünden kaçmıyor.

Ta başından beri çözümün adresi olarak meclisi gösteren CHP idi. Son yerel seçimlerde “kent uzlaşısı” adı altında Kürtleri belediye yönetimine aldınız, deyip davalar açılıp kayyımlar atanmadı mı?

Bu ülkede herkesin, barıştan yana olduğundan kimsenin şüphesi olmamalı. Ama bu işin yöntemi meclisi İmralı’ya kadar göndermek olmamalıydı, diyor sokaktaki vatandaş.

Siyasi partiler, bu ziyareti ideolojik çizgilerine göre eleştirirken kimileri şeffaflık eksikliği, kimileri "ihanet" ve "kabul edilemez" olarak nitelendirdiler. Yani milliyetçi ve ulusalcı kesim, bu ziyareti "anayasal suç" olarak gördüklerini söylediler.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel: "Kış biter, yaz gelir; Erdoğan, Bahçeli'ye ölçtürecek." derken Grup Başkanvekili Murat Emir: "Milletin rızası yok; şeffaf süreç yerine fiziksel ziyarete sıkıştırıldı. Ham tutanaklar açıklanmalı." dedi.

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu: "Korsan komisyon; gidenler ve gönderenler suç işledi. Millet vicdanında yok hükmündedir." derken milliyetçi kanadın önemli isimlerinden Koray Aydın ise: "Millet iradesi bebek katilinin ayağına götürülemez." dedi.

Süreci destekleyenler ise bunu "tarihi fırsat" olarak gördüklerini belirtiler. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli: "İmralı'ya gitmekten gocunmam; terörsüz Türkiye için irade gösterisi." derken Semih Yalçın: "CHP gitmesin, biz seyirci değiliz." dedi.
Siyasi partilerin birbirleriyle çelişen raporlarını meclise sunmalarının ardından yeni bir tartışma daha başladı. Siyasi parti raporlarının birleştirilmesi. Bu nasıl olacak? Anlaşılan süreç, arzulanan hedefe ulaşmada daha çok soruna gebe gibi duruyor. Özellikle DEM’in Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesiyle uyuşmayan isteklerine kapının kapalı olduğu belirtildi.

Sonuç olarak, güçlü devletler, teröristlerle müzakere değil mücadele ederle. Müzakere yapacaksa da kamuoyunun önünde, toplumdan bir şey gizlemeden yapar.
Şunu da unutmayalım ki güçlü devletler, asıl güçlerini hukukun üstünlüğü ve demokratik hakların anayasal güvence altında olmasından alırlar. Anayasaya uyulmadan ve bireysel haklar özgürce kullanılmadan güç sahibi olunmaz…
Ülkemizin çevresinde gelişen siyasi olaylara biraz kafa yoranlar, bu sürecin arkasında Büyük Ortadoğu Projesini görüyorlar.