“Kostantıniyye, elbet bir gün fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, onu fetheden asker ne güzel askerdir.”
Âlemlerin Resulü, bu Hadis-i Şerifiyle İslâm ordularına Doğu Roma'nın kalbi Konstantinopolis'i gösteriyordu.
Ve "..elbet bir gün fethedilecektir." diyordu.
Rüyaları süsleyen kutlu bir müjdeydi bu!
Onu fethedecek komutanı ve askeri "...ne güzel..." diyerek övüyordu.
Bu şerefe nail olmak için nice ordular Bizans önlerine karargâh kurdu,
Nice serdengeçtiler surlara tırmanırken şehit oldu.
Olmadı, olmadı, olmadı...
Ta ki takvimler 29 Mayıs 1453'ü gösterene kadar!..
O gün, o kutlu gün, İslâm ordularının başında Sultan Mehmet vardı.
O güzel komutan,
Oğuz soyundan,
Kayı boyundan,
Murat Han oğlu Sultan Mehmet!
29 Mayıs 1453'ten sonra tarihlerin "Fatih" diye kaydedeceği Sultan Mehmet!
21 yaşındaydı.
Beyaz bir Türkmen atının üstündeydi Sultan Mehmet!
Sanki Çin Seddi'ne doğru at süren Mete Han'dı!
Sanki Roma'nın kalbine mızrak gibi saplanan Atilla'ydı.
Sanki Malazgirt'teki Alparslan'dı.
Sanki Kayı boyunun Kara Osman'ıydı.
Bakışları Yıldırım gibiydi.
Mayısın 29'uydu!
Günlerden Salı!
Şafak vakti!
Beyaz bir Türkmen atının üstündeydi Sultan Mehmet!
En öndeydi.
Döndü Ak Şemseddin'e sordu:
"Zafer nasip midir Hocam?"
O pîr-i fâni hiç düşünmedi:
"Allah'ın izniyle zafer nasiptir Hünkârım!"
Döndü Molla Gürani'ye ,
Döndü Zağanos Paşa'ya,
Ağalar, beyler, vezirler...
Hep bir ağızdan dediler:
"Allah'ın izniyle... Allah'ın izniyle..."
Kızıl külahlı yeniçeriler, yeşil sarıklı dervişler, mor cepkenli beyler...
Yerlerinde duramıyorlardı.
Beyaz bir Türkmen atının üstündeydi Sultan Mehmet!
En öndeydi.
Haykırdı:
"Ya İstanbul beni alır ya ben İstanbul'u!"
Bu sesi duyan Bizans'ın kocamış yüreğine bir korku düştü.
Zerrelerine kadar bir kere daha titredi!
Ve o an!
Hücum emri verildi.
Kılıçlar sıyrıldı kından,
Tuğlar, sancaklar yükseldi, kösler vurmaya başladı.
At kişnemesi, ok vızıltısı, kılıç şakırtısı birbirine karıştı.
Gök gürlemesi gibi bir ses duyuldu
Ordu birden dalgalandı, surlara doğru yürüdü.
Kıtaları bir ipek kumaş gibi kesip biçen ordu!
Fırtına olup Estergon önlerinde esen,
Şimşek olup Kosova'da çakan,
Yıldırım olup Niğbolu'ya düşen kahraman ordu...
Allah Allah sesleri yankılandı surlarda.
Beyaz bir Türkmen atının üstündeydi Sultan Mehmet!
En öndeydi.
Kuşatmanın 53. günüydü.
Yahya Kemal diliyle:
Elli üç gün ne mehâbetli temâşa idi o.
Sanki halkın uyanık gördüğü rüya idi o.
Sel olup aktı Sultan Mehmet'in ordusu küffar üstüne.
Binler, on binler düştü kara toprağa...
Fakat dayanamadı Bizans.
Bir çağ kapanıp bir çağ açılıyordu...
Surlar üzerinde dalgalanmaya başladı Osmanlının sancağı.
"Müjde Hünkârım, zafer müyesser oldu!" dediler.
"Şükürler olsun!" dedi Sultan Mehmet ve sordu:
"Sancağımı diken yiğit kimdir?"
"Hasan" dediler, "Ulubatlı Hasan! Şehit oldu!"
Kederlendi Sultan Mehmet:
"Sultan olmasaydım, Ulubatlı Hasan olmak isterdim." dedi.
Beyaz bir Türkmen atının üstündeydi,
En öndeydi.
Tekbirlerle girdi şehre.
Aman diledi cümle halk!
"Aman dileyene af vardır, hayatlarını bağışladım!" dedi Sultan Fatih!
Hz. Peygamber de Mekke'ye girdiğinde karşısında tir tir titreyen halka;
"Ne yapacağımı tahmin ediyorsunuz?" demişti de;
"Sen iyi bir insansın! Kerem sahibisin, soylusun, asilsin!" dediklerinde;
Âlemlerin Resulü:
"Hepinizi affettim." demişti.
İşte öyle:
"Hepinizi affettim!" dedi Sultan Fatih.
O gün İstanbul oldu Konstantinopolis!
İstanbul!..
Zamanın yedi tepe üstünde gergef işlediği İstanbul!
Gecesi sümbül kokan İstanbul!
Türkçesi bülbül kokan İstanbul!
Miladî 1453 yılıydı.
Mayıs'ın 29'uydu,
Günlerden Salı.
Beyaz Türkmen atının üstündeydi Sultan Fatih!
Ve en öndeydi.
Ayasofya'ya gelince beyaz Türkmen atından indi.
Bir ezan okudu müezzin ki İstanbul semaları yankılandı.
Topluca şükür namazına durdular.
"Fethimizin sembolü olsun bu ma'bed." dedi Sultan Fatih,
Ve ekledi:
"Camiye tahvil ola!"
Fethin üçüncü günü Cuma namazını orada kıldılar.
Hutbeyi Ak Şemseddin okudu.
Aradan yüzyıllar geçti...
Bugün bu kutlu fethin 571. yılını kutluyoruz.
Fetih ruhunu taşıyan herkese selâm olsun!..