Günümüzde toplum olarak kaybettiğimiz en kıymetli şeylerden biri de bize mazimizi hatırlatan kilometre taşlarımızı teker teker...
Günümüzde toplum olarak kaybettiğimiz en kıymetli şeylerden biri de bize mazimizi hatırlatan kilometre taşlarımızı teker teker yitiriyor oluşumuzdur. Ruhumuzda yani manevi kanımızda olan kabiliyetlerin, iyi ve kötü, doğru ve yanlış olan her şeyin kökleri mazimizden gelmektedir. Bu genleri tanımak, bilmek, kusurlu olanları düzeltmek bir milletin bütün nesillerinin başlıca vazifesi olmalıdır.
Behçet Kemal Çağlar’ın da tarif ettiği gibi Itrî’nin notayla, Mimar Sinan’ın taşla yaptığını kelime ile yapan insana Yahya Kemal derler. Yahya Kemal, birçok büyük şaire ilham kaynağı olmuş, iki devrin özlemi içinde ömrünü tüketmiş ve şiirini ilmek ilmek işlemiş büyük bir şairdir. Yahya Kemal’de iki çeşit mazi özlemi vardır. Zaman içinde özlem ve mekân içinde özlem: Ya bugünün hüznü ve verimsizliği içinde eski fetih ve akın günlerinin özlemi ya da uzak memleketlerde İstanbul’un tarih ve tabiatının özlemi. Yahya Kemal’in bu mazi özleminden dolayı Ziya Gökalp’ten şöyle bir tenkit gelmiştir:
“Harabisin harabati değilsin
Gözün mazidedir ati değilsin.”
(Ayyaşsın ama vaktini meyhanede ziyan etmezsin. Geçmişte takılıp kalmışsın hiç geleceğe hitap etmiyorsun.)
Yani Ziya Gökalp “Sen eskiye çok düşkünsün, günümüz senden ne alacak? Geleceğe diyeceğin ne var?” diyor. İşte bu acımasız tenkide Yahya Kemal’den şık bir cevap gelmektedir:
“Ne harabiyim ne harabatiyim
Kökü mazide olan atiyim.”
(Ne ayyaşım ne de vaktimi buralarda boşa harcarım. Ben köklerini geçmişten alıp dallarını geleceğe uzatan bir çınar ağacıyım.)
Yahya Kemal, beytini söyleyerek mazi ile ati yani geçmiş ile gelecek arasındaki inkâr edilemez bağı çok net bir şekilde izah etmiştir. Bu dört kelimelik mısra maziyi unutsak, atsak, inkâr etsek bile kökümüzün yani aslımızın orada durduğunu anlatmaktadır. Her ağacın bir kökü vardır. Ağaç kökünden beslenmezse dalından da hayır gelmez. Milletlerin kökü sağlam, dalları göğe yükselen meyveli bir ağaç misali nesiller yetiştirmeleri bu açıdan kıymetlidir. Nasıl ki köksüz bitki tutmazsa kökü mazide olan ati olmak da beraberinde harabi ve harabatilerden hesap sormayı gerektirmektedir. Çünkü mazisiz ati olmaz. Geçmişini bilmeyen geleceğini tayin edemez. Ancak bugün kökü derinlerde olan asırlık koca çınarlar yerine saksı bitkisi gibi köksüz, kısa ömürlü zihniyetler karşımıza çıkmaktadır. Böyle zihniyetlere “Nereye bağlısınız? Kökünüze mi yoksa köksüzlüğe mi?” diye sormadan edemiyorum. Mazi küçük görüldüğü müddetçe hiçbir yere varılamaz. Onu aşağılamak, yok saymak, inkâr etmek şuursuzca yapılan bir davranıştan başka bir şey değildir.
Unutulmamalıdır ki mesele kökü mazide olan ati olmaktır. Çünkü istikbal köklerdedir!