Devlet, toplumun huzur ve refahını sağlamak için var olan bir mekanizmadır. Yasalarla şekillenen bu yapı, adalet ve eşitlik ilkesine dayanmalıdır. Ancak, ne yazık ki günümüz dünyasında usulsüzlükler, yolsuzluklar ve hukuksuz uygulamalar, devlet işleyişinin en büyük sorunlarından biri haline geldi.

Özellikle kamu ihaleleri, imar planları, atamalar ve bütçe kullanımı gibi konularda sıkça usulsüz işlemlerle karşılaşıyoruz. Devletin yetkili organları, belli kişi veya grupların çıkarlarını koruma uğruna şeffaflıktan uzaklaşabiliyor. Halkın vergileriyle oluşan kamu bütçesinin doğru yönetilmesi gerekirken, belirli çıkar çevrelerine hizmet eden bir araç haline gelmesi, devletin itibarını zedeliyor.

Peki, usulsüzlük nasıl ortaya çıkıyor? Çoğunlukla liyakatsiz atamalarla başlayan bu süreç, kamu kaynaklarının belirli gruplara aktarılması, denetim mekanizmalarının devre dışı bırakılması ve hukukun çiğnenmesiyle devam ediyor. Üst düzey yetkililerin imtiyaz sağladığı durumlarda ise adalet yerini güçlünün hukukuna bırakıyor. Bu da halkın devlete olan güvenini sarsan en büyük etkenlerden biri oluyor.

Denetim mekanizmalarının bağımsız çalışması, şeffaflık ilkelerinin benimsenmesi ve sorumluların hesap vermesi sağlanmadıkça, usulsüzlüklerin önüne geçmek mümkün değil. Vatandaş olarak, bizlerin de sorumluluğu büyük. Şeffaf yönetim talep etmek, kamu harcamalarını sorgulamak ve yolsuzluklara karşı ses yükseltmek, toplumsal bir görevdir. Devlet, halkı için vardır ve halkın çıkarlarını korumak zorundadır. Aksi takdirde, usulsüzlüklerin gölgesinde yönetilen bir ülkenin geleceği de aynı şekilde karanlık olacaktır.

Şu an araştırmakta olduğum bazı iddialar var. Kütahya’da kamu kaynaklarının usulsüz kullanıldığı, yetim hakkının yendiği yönünde ciddi söylentiler kulağıma geliyor. Bu iddiaların ne derece doğru olduğunu henüz bilmiyorum, ancak 33 yıllık gazetecilik hayatım bana şunu öğretti: Devletin malını haksızca yiyen, kamu kaynaklarını kişisel menfaatine kullanan kim olursa olsun, bir gün mutlaka ortaya çıkar. Bazen bir gazeteci, bazen bir müfettiş, bazen bir Cumhuriyet Savcısı, bazen de bir polis bu gerçeği gün yüzüne çıkarır. Ama kural hiç değişmez: Devletin malına göz diken, mutlaka deşifre olur. 

ÇOK UYANIĞI ENSELEDİ BU DEVLET

Gazetecilik mesleğine adım attığım ilk günlerden beri, halkın hakkını koruma sorumluluğunun ne denli önemli olduğunu bilerek çalıştım. Yıllar önce KÜMAŞ’ta yaşanan usulsüzlükleri ortaya çıkarmak için kış günü, Kütahya Ilıca kaplıcasında, elimde fotoğraf makinesiyle saatlerce nöbet tuttuğumu hatırlıyorum. O dönem bir Kamu İktisadi Teşebbüsü olan KÜMAŞ’ın üst düzey yöneticileri, devlete ait araçları ve kaynakları sanki kendi mallarıymış gibi kullanıyorlardı. Bunu tespit edip haber yaparak, kamu malının hoyratça kullanılmasının önüne geçmiştik. Konu mahkemelik olmuştu. Hatta o zamanki genel müdüre çok ağır eleştiriler yapmıştık. Bize iftira davası açmıştı, ancak berat etmiştik.

Yine 90’lı yıllarda dönemin il sağlık müdürünün yaptığı usulsüzlükleri günlerce manşetlerden indirmedik. Devletin kaynaklarını kişisel menfaati için harcayan, kamuya ait olanı zimmetine geçirmeye çalışan zihniyetle mücadele etmeyi, onların rahat nefes almasına fırsat vermemeyi her zaman görev bildim. Bugün de aynı noktadayım. Kamu adına görev yapanların, gerçekten kamu yararını mı gözettiği, yoksa devletin malını kendi malı gibi mi kullandığı sorularına cevap arıyorum. 

Şunu çok iyi biliyorum: Adalet, bazen geç de olsa mutlaka tecelli eder. Kamuya ait olanı zimmetine geçiren, devletin imkânlarını kendi çıkarları doğrultusunda kullanan herkes, günün birinde bunun hesabını verir. Ben de bir gazeteci olarak, doğru bilgiyi ortaya çıkarmak, halkı bilgilendirmek ve kamu kaynaklarının doğru şekilde kullanılıp kullanılmadığını sorgulamak adına üzerime düşeni yapmaya devam edeceğim.

Sevgiyle kalın…

GÜZEL CÜMLELER

Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner. ATASÖZÜ