İnsanlık tarihinde, beşerî olayları hayvanlar üzerinden anlatmak eski çağlardan beri süregelen bir gelenektir.


Türk edebiyatında Kırşehirli Gülşehrî’nin Mantıku’t-tayr isimli eserinden, Kütahyalı Şeyhî’nin Harnâme isimli eserine kadar kahramanları hayvan olan sayısız eser vardır.


Eski Yunan’da Ezop (Aisopos), Hindistan’da Beydebâ, Fransa’da La Fontaine, Danimarka’da Andersen bu türün en önemli temsilcileridir.


Büyük Arap Edebiyatçısı Meydânî de Kitabü’l Emsâl isimli eserinde şöyle ilginç bir masal anlatır:


Bir ormanda biri beyaz, biri siyah biri de kırmızı üç öküz yaşarmış. Birbirlerinden hiç ayrılmazlar, birlikte gezer, birlikte otlar, birlikte uyurlarmış.


Bu güzel ormanda, bir de kendini kral ilan eden kötü niyetli bir aslan varmış.


Bu kötü niyetli aslan, öküzler arasındaki birlikten rahatsız oluyormuş. Ne zaman öküzlerden birini yemek için plân yapsa öküzler tehlikeyi sezer, sırt sırta verirler ve “Birimiz hepimiz için, hepimiz birimiz için.” diyerek aslanı yanlarına sokmazlarmış.


Aslan önce bu üç öküzün arasını bozup sonra onları teker teker yemeyi düşünmeye başlamış.


Bir gün kırmızı ve siyah öküzün yanına giderek onlara demiş ki:


“Sevgili öküz kardeşlerim, ben sizinle dost olmak istiyorum. Zira bu güzel orman size de yeter bana da… Ancak şu beyaz öküzü görüyor musunuz? O bize hiç benzemiyor, rengiyle nasıl da fark ediliyor? Korkarım ki onu çok uzaklardan gören avcılar buraya gelecek, onunla birlikte bizi de öldürecekler. Ne yapıp edip onu ortadan kaldırmalıyız.”


Kırmızı ve siyah öküz, “O bizim kardeşimiz, biz ona bir şey yapamayız.” demişlerse de aslan:


“Acıyorum size, yakında çiftçi onun yüzünden sizi de yakalayıp boyunduruk altına alacak, hürriyetiniz elden gidecek. Elbette siz ona bir şey yapmayacaksınız, bu işi bana bırakın, siz sadece göz yumun!” gibi laflarla ikisini de ikna etmiş.


Siyah öküzle kırmızı öküz, aslanın bu hileli teklifini kabul etmişler; aslan da beyaz öküzü öldürüp afiyetle yemiş.


Gel zaman git zaman, zalim aslan yine acıkmış ve öküzlerin birini daha yemeye karar vermiş. Bu sefer kırmızı öküzün yanına gitmiş ve ona demiş ki:


“Aziz dostum, bak bu siyah öküzü hiç gözüm tutmuyor. Hakkımızda kötü şeyler düşünüyor. Başımıza bir iş gelmeden sen bana izin ver, ben onu ortadan kaldırarak bu tehlikeye son vereyim, artık ormanda ikimiz rahat rahat yaşayalım.”


Kırmızı öküz, aslanın bu teklifine tamam, demiş ve siyah öküzü yemesine izin vermiş.


Adım adım hedeflerini gerçekleştirmenin sevinciyle aslan siyah öküzü de tek başına yakalayarak bir güzel yemiş.


Son olarak aslan, kırmızı öküzün yanına gelmiş ve demiş ki;


“Nasılsın bakalım, akşam yemeğim?!”


Kırmızı öküz, aslanın plânını işte o zaman anlamış ve:


“Tamam, sen beni de yiyeceksin, dostlarım birer birer gitti, sana karşı koyacak gücüm de yok; ama ne olur, şu tepeye kadar birlikte çıkalım, ben orada üç kere bağırayım, beni ondan sonra ye!” demiş.


Aslan ve kırmızı öküz tepeye çıkmışlar; kırmızı öküz başını havaya dikip üç kere, “Ben beyaz öküzün yenildiği gün yenildim.” diye acı acı feryat ettikten sonra aslanın pençesine teslim olmuş.


Değerli okuyucularım, dünyada, bölgemizde ve Türkiye’de olup bitenleri; hattâ yaşadığınız veya tanık olduğunuz pek çok olayı bu masala adapte edebilirsiniz.


Haksızlığa ve zulme göz yumup izin veren, o haksızlığı ve zulmü yapan kadar sorumlu ve suçludur.


Zalimin kılıcı, aynı yolda yürüdüğünüz ve kader birliği yaptığınız kardeşinizin boynuna uzandığında sessiz kalırsanız Allah’ın gazabından kurtulamazsınız.


Gün gelir o kılıç onların sizin boynunuza da uzanır ve sonuçta ne şahlık kalır ne sultanlık.