Bana başvuranlar şöyle der sıklıkla: “Ayşegül hanım, kilo vermek için öyle bir diyetler yaptım ki… İki hafta boyunca neredeyse sadece salata yedim. 3 gün sadece su içtim. Günde tek öğün yedim vs. Sonuç mu? Tartıdaki rakam düştü ama ben de düştüm. Moral sıfır, enerji yok, sürekli sinirliyim.”
Aslında bu sözleri çevremizden az bir kere “şok diyet” tabiriyle duymuşuzdur. Uzun sürede aldığımız kiloları kısa sürede kaybetme çabası bizleri yanlış/sağlıksız beslenmelere itiyor. Birkaç kilo vermek uğruna, günlük enerjimizi de, keyfimizi de tükettiğimiz oluyor. Ama mesele şu: Kilo veriyoruz belki (bu da tartışılır elbette) ama asıl mesele peki ya ruh hâlimiz?
Son yapılan araştırmalar, uzun süreli uygulanan çok düşük kalorili diyetlerin depresyon riskini artırabileceğini söylüyor. Beynimiz de enerjiyle çalışıyor; yetersiz kalori, eksik besin ögesi demek aslında serotonin ve dopaminin, yani mutluluk hormonlarımızın da azalması demek. Başka bir deyişle, kilolara veda ediyoruz ama gülüşümüzü de kaybediyoruz.
Şunu hep unutuyoruz: Sağlıklı beslenme sadece bedenle ilgili bir süreç değildir. Ruh sağlığı da bu işin merkezindedir. Eğer diyet yaparken kendimizi mutsuz, huysuz, sosyal hayattan kopmuş hissediyorsak, o diyetin bize faydası uzun vadede yoktur. Kısa sürede kilo verseniz bile aslında uzun vadede kaybediyorsunuz.
Bana soracak olursanız işin sırrı şu soruda saklı: “Bu beslenme düzenini 6 ay, 1 yıl, hatta 5 yıl sürdürebilir miyim?” Eğer cevabınız hayırsa, o yol size göre değildir. Çünkü gerçek başarı, tartıda değil, hayatın bütününde dengeli kalabilmektedir. O yüzden diyet yaparken kendinize acımasız olmamak adına bu işi diyetisyenlere bırakın. Çünkü diyet, kişiye özel olmalıdır ve diyetinizi sadece diyetisyeniniz yazmalıdır. Mutluluğunuzun diyetinizle pekişme dileğiyle..
Uzman Diyetisyen Ayşegül Akkaya Erden