Onun hicreti bir zaferdi

 

Müslümanlar Mekke'den Medine'ye gruplar halinde gizli gizli hicret ediyorlardı.

 

İlk defa Hz. Ömer gizlenmeden müşriklere meydan okuyarak hicret etti.

 

Hz. Ali'nin anlattığına göre, Hz. Ömer hicret edeceği gün kılıcını kuşanır, yayını omzuna takar, eline oklarını alır ve doğruca Kâbe'ye gider.

 

Kureyş'in ileri gelenleri Kâ'be'nin avlusunda oturmaktadır. O, Kâbe'yi yedi defa tavaf ettikten sonra, Makâm-ı İbrahim'de iki rekat namaz kılar.

 

Halka halka oturan müşrikleri tek tek dolaşır ve onlara yüksek sesle:

 

"Kim anasını evlatsız, çocuklarını yetim, karısını dul bırakmak istiyorsa şu vadinin arkasında bana gelip kavuşsun, beni takip etsin!" der.

 

Onlardan hiçbiri onu engellemeye cesaret edeme­z.

 

Bunun içindir ki Abdullah bin Mes'ud; "Hz. Ömer'in hicreti, bir zaferdi.” demiştir.

 

Dicle’nin kenarındaki koyundan o sorumluydu

 

Hz. Ömer hayatı boyunca hep Hz. Peygamber (s.a.v.)'in yanında bulundu.

 

Bedir, Uhud, Hendek, Huneyn savaşlarına katıldı, Hayber'in ve Mekke'nin fethinde bulundu, Tebük seferinde malının yarısını orduya bağışladı.

 

Veda Haccı’nda da bulunan Hz. Ömer, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in vefatından sonra da Hz. Ebû Bekir'e yardımcı oldu.

 

Hz. Ömer ilk defa "Emîr-el Mü'minîn" ismini aldı. On sene altı ay ve yedi gün dünyada hiç görülmemiş bir adaletle halifelik yaptı.

 

Mehmet Âkif Ersoy'un Safahat'ta "Kocakarı ile Ömer" başlığı altında anlattığı aşağıdaki olay onun nasıl bir emir olduğunu ortaya koyması bakımından ilginçtir: 

 

Hz. Ömer bir gece, Medine'nin dış bölgelerine doğru gezmeye çıkmıştı. Işık yanan bir evin kapısını çaldı.

 

Bir kadın ve ağlayan iki çocuk, üzerinde tencere bulunan bir ateşin etrafında oturuyorlardı. Hz. Ömer kadına çocukların neden ağladığını sordu.

 

Kadın, çocukların aç olduğunu, evde yiyecek bir şey olmadığını, tencerede su kaynattığını, onları yemek pişiyor diye avuttuğunu söyleyerek, "Allah bunu Ömer'den elbette soracaktır." dedi.

 

Hz. Ömer kadına, "Ömer bu durumu nereden bilsin ki?" diye sorduğunda kadın; "Madem bilemeyecekti, neden halife oldu?" karşılığını verdi.

 

Hz. Ömer bu cevap karşısında irkildi.

 

Doğruca erzak deposuna gitti, doldurdukları yiyecek çuvalını Eslem taşımak istedi.

 

Ancak Hz. Ömer, "Kıyamet gününde benim yüküme ortak olacak değilsin. Onun için bırak da yükümü kendim taşıyayım." diyerek buna izin vermedi. Çuvalı omzuna aldı ve kadının bulunduğu yere götürdü.

 

Orada bizzat yemeği Hz. Ömer hazırlayıp pişirdi ve onları doyurdu. Oradan ayrılırken kadın, "Siz halifeliğe Ömer'den daha layıksınız." dedi.

 

Hz. Ömer "Ömer'e dua et. Bir gün onu ziyarete gidersen beni orada bulursun." dedi.

 

Mehmet Âkif ne güzel söylemiş:

 

Kenâr-ı Dicle'de bir kurt aşırsa bir koyunu, 

Gelir de adl-i İlâhî sorar Ömer'den onu!

 

Adalet ve doğruluk timsaliydi

 

Hz. Ömer devletin başkenti konumunda olan Medine’ye vali tayin etmemiş, idaresini bizzat kendisi üstlenmiştir.

 

Devlet idaresinde âdil olunması, liyakatli kişilerin işbaşına getirilmesi gibi konularda hassasiyeti ile tanınan Hz. Ömer Kur’an esaslarına ve bilhassa istişareye büyük önem vermiştir.

 

Hz. Ömer görevlendirdiği valilerin yerlerine gitmeden önce bütün mal varlıklarını kaydettirir, servetlerinde aşırı miktarda artış olanların durumlarını araştırır, gerekirse servetlerinin bir kısmına el koyardı.

 

Her yıl hac mevsiminde valileri ve halktan azı kişileri Medine’ye çağırır, onlardan vilâyetlerinin durumuna, halkın şikâyetine, fiyatlara, zayıf ve güçsüzlerin valilerin yanına girip giremediklerine, valilerin hastaları ziyaret edip etmediğine dair sorular sorardı. Ayrıca teftiş maksadıyla tanınmayan kimseleri gizlice vilâyetlere gönderirdi.

 

Hücre-i Saadet’e defnedilen üçüncü kişi oldu

 

Milâdî 1 Kasım 644′te, kendisinden alınan verginin azaltılmasını isteyen, ancak talebi kabul edilmeyen İranlı Mecusî bir köle olan Ebû Lü’lüe tarafından Medine’de sabah namazında hançerle saldırıya uğradı.

 

Saldırgan intihar ederken Hz. Ömer üç gün sonra, 4 Kasım'da vefat etti.

 

Hz. Ömer “Ölümüm, Müslüman bir kişinin elinde kılmadığından ötürü Allah’a hamd olsun!” diye dua etti.

 

Yaralı bir vaziyette iken oğlu Abdullah'ı yanına çağırdı:

 

"Ey Abdullah, müminlerin annesi Âişe’ye git! De ki: Ömer sana selâm ediyor; iki arkadaşının yanına defnedilmek için izin istiyor?" dedi.

 

Abdullah, Hz. Âişe'nin yanına vardığında onu ağlarken gördü.

 

Dedi ki: "Ömer bin Hattab sana selâm ediyor. İki arkadaşıyla beraber hücre-i saadetinde defnedilmek istiyor."

 

Bunun üzerine Hz. Aişe, "Ben o yeri, kendim için ayırmıştım. Fakat bugün Ömer’i nefsime tercih edeceğim." dedi.

 

Müminlerin Emiri ve İslâm dünyasının halifesi Hz. Ömer, üç gün sonra, Hz. Peygamber (s.a.v.) ve Hz. Ebû Bekir gibi 63 yaşındayken vefat etti.

 

Hz. Âişe’nin izniyle hücre-i saadete gömüldü.

 

Onun güzel sözlerinden birkaçıyla yazımızı noktalayalım:

 

“Tevâzunun başı, bir Müslüman ile yolda karşılaşırsan ilk önce selâmı senin vermen, bir mecliste en geride oturmaya razı olman ve şöhretten uzak durmandır.”

 

“Ramazan ayı çok hayırlı ve mübarek bir aydır. Gündüz tutulan oruca, gece kılınan namaza bu ayda verilen sadakaya, Allahü teâlâ kat kat sevap verir.”

 

“Allah, başkasına acımayana acımaz, affetmeyeni affetmez, özür kabul etmeyenin özrünü kabul etmez.”


“İstiğfar her derde devadır.”