Medeniyet tarihimizde Türk-İslâm kültürünün neşvünemâ bulduğu, yani gelişip kök saldığı şehirler, insanlar gibi çeşitli unvanlarla anılır.

Medeniyet tarihimizde Türk-İslâm kültürünün neşvünemâ bulduğu, yani gelişip kök saldığı şehirler, insanlar gibi çeşitli unvanlarla anılır.

Atalarımız Orta Asya’daki anayurdumuz Ötüken’den bahsederken “Toprak Ana” ve “Kutlu Kent” derlerdi.

Kutadgu Bilig’in yazarı Yusuf Has Hâcib’in de doğup büyüdüğü şehir olan Balasagun’un unvanı “Türk Şehirlerinin Yüreği”ydi.

Tarihçiler, Karahanlı devletinin başkenti Kaşgar’dan bahsederken “Türk Hakanlarının Şehri” derlerdi. Kaşgar’ın bir unvanı da “Işıldayan Şehir”di.

Kur’ân-ı Kerîm’de, En’âm sûresinin 92. âyet-i kerîmesinde Ümmü’l-Kurâ (şehirlerin anası) olarak belirtilen Mekke her zaman “mükerrem”dir; yani azizdir, değerlidir; saygı duyulan bir şehirdir.

Hicret yurdu ve İslâm devletinin ilk başkenti olan Medine ise “münevver”dir; yani nurlu şehir, aydınlık şehirdir.

Mekke ifade edileceği zaman Mekke-i Mükerreme, Medine ifade edileceği zaman Medine-i Münevvere şeklinde söylenir. Kâbe ve Ravza-i Mutahhara’yı barındıran Mekke ve Medine’nin ikisine birden Haremeyn-i Şerifeyn unvanı verilmiştir.

İslâmiyet, Hıristiyanlık ve Musevîlik, bu üç dinin kutsal saydığı, Kudüs, Beytû’l-Makdis (Kutsanmış, Arınmış Ev) ve Dârü’s-selâm’dır; yani barışın ve kardeşliğin şehridir.

Dârü’l-hilâfe, yani asırlarca hilafetin merkezi olan Bağdat, Kudüs gibi Dârü’s-selâm’dır.

Ehl-i Beyt şehitlerinin kanlarıyla sulanan Kerbelâ, gönül coğrafyamızda “Meşhedû’l-İmam” ve “Meşhed-i Hüseyin-i Muallâ”dır.

Şam, “şerif” unvanıyla, Buhârâ “fâhira” unvanıyla anılır ki, her ikisi de “övünç kaynağı” olan şerefli şehirlerdir.

Birçok İslâm şairinin “İslâm’ın Meş’alesi” olarak gördüğü Buhârâ aynı zamanda “Medinetû’t-Tüccâr” yani “Tüccarlar Şehri”dir.

Suriye’nin kuzeyinde, Şam’dan sonra ülkenin ticaret, sanayi ve ekonomisine hâkim, bir siyaset ve fikir merkezi olan Halep ise tarihte “parlak, aydınlık şehir” anlamına gelen “Halebü’ş-şehbâ” unvanıyla anılmış; kimi zaman da sadece Şehbâ denmekle yetinilmiştir.

Mısır’ın başkenti Kahire için de “Ümmû’d-Dünya” yani “Dünyanın Annesi” unvanı kullanılmıştır.

Elbruz dağların eteklerinde kurulmuş, yedi kapısı olan Kazvin’e tarihçiler “Dârü’l-bâb” demişlerdir. 

Saltanat merkezi, başkent anlamına gelen “Dârü’s-saltana” unvanını taşıyan birçok şehir vardır: Semerkand, Tebriz, Isfahan, Şiraz, Kâbil, Kandehar, Kazvin, Bursa ve İstanbul…

Ayrıca Isfahan, “nısf-ı cihân” yani cihanın yarısıdır.

Şairin “Gecesi sünbül kokan / Türkçesi bülbül kokan” dediği İstanbul ise her zaman “der-saâdet”; yani saadet kapısı, mutluluk yurdu olarak görülmüş ve anılmıştır.

İstanbul’un bir diğer unvanı da Dârü’l-kemâl, yani mükemmel şehirdir.

Aynı şekilde Merv, Belh, Buhara, Ahlat ve Basra “İslâm’ın kubbesi” anlamına gelen “Kubbetü’l-İslâm” unvanıyla tarih kayıtlarına geçmiştir.

Mevlânâ Celâledin-i Rûmî’nin doğum yeri ve ata yurdu olan Belh, aynı zamanda “Ümmü’l-Bilâd” yani “beldelerin anası”dır. Aynı unvan Basra için de kullanılmıştır.

“Dünyanın İncisi” veya “Dünyanın Süsü” unvanlarına sahip Endülüs başkenti Kurtuba o günden bugüne hâlâ bu özelliğini sürdürmektedir.

Konya, dârü’l-mülk, Malatya dârü’r-rıf’a, Sivas dârû’l âlâ, dârü’l-ulemâ; Erzincan dârü’n-nasr; Tokat dârü’n-nusret; Bayburt dârü’l-celâl; Kayseri dârü’l-feth; Niğde dârü’l-pehlivâniye; Edirne dârü’l-karar; Aksaray şehr-i süleha ve dârü’l-cihâd; Sinop cezîretü’l-uşşak; Amasya medinetü’l-hükema, türbetü’l-evliya, dârü’l-izzet; Erzincan dârü’n-nasr; Ankara dârü’l-hısn; Adıyaman hısn-ı mansûr; Samsun, Antalya, Samsun, Denizli dârü’s-sagr; Diyarbakır dârü’l-fahr;  Elazığ (Harput) dârü’l-fevz; unvanlarıyla anılırlar.

Şehrimiz Kütahya ise kadim çağlardan bu yana birçok medeniyete ev sahipliği yapmış, birçok fikir ve sanat adamı yetiştirmiş, tarihte önemli olaylara sahne olmuş bir şehirdir.

Türk hakimiyetine girdikten sonra şehrimiz için kullanılan unvanların sayısı onu geçer.

Tarihe dönüp baktığımızda Kütahya, her şeyden önce Evliya Çelebi’nin deyimiyle “Anadolu Tahtı”dır.

Bunun dışında Kütahya için söylenen unvanlar şunlardır: Germiyan Başkenti, Şehzadeler Şehri, Anadolu Beylerbeyliğinin Merkezi, Çininin Başkenti, Sanatkârlar Şehri, Konaklar Şehri, Çeşmeler ve Pınarlar Şehri, Kaplıcalar ve Şifalı Sular Şehri, Madenler Şehri, Kuruluşun ve Kurtuluşun Şehri, Türkiye Cumhuriyeti’nin Temellerinin Atıldığı Şehir… ve son olarak UNESCO Şehri.

Tarihte bu kadar çok unvan ve sıfatla anılan başka bir şehir yoktur. Kütahya’mızın bu unvanlarını daha sonraki yazılarımızda birer birer ele almak düşüncesiyle şimdilik hoşça kalın!