(30 Kasım Cumartesi günü yayımlanan yazının devamı)
 

Celâledin Harzemşah’ın Ahlat’ı kanlı bir şekilde ele geçirmesi İslâm dünyasında Celâleddin’e bakışın tamamen değişmesine sebep olur.

 Ahlatlılar bu muhasara esnasında çok büyük sıkıntılar çeker. Ünlü tarihçi İbnü’l Esir kuşatma sırasında Ahlat halkının bir kısmının korkudan şehri terk ettiğini, bir kısmının ise gıdasızlık ve açlıktan ölüp gittiğini yazar.

 Moğol tehlikesinin kapıları zorladığı bir dönemde bu davranış ona hem müttefiklerini kaybettirmiş hem de kendisine bağlanan umutları silip süpürmüştür.

 Ahlât kuşatması, Celâleddin Harzemşah için bir dönüm noktası olur ve bundan sonra felaketten felakete uğrayarak bir daha kendini toparlayamaz.

 Bu olaydan sonra Selçuklu Sultanı Alâeddin Keykubad 10.000 kişilik Eyyûbî takviyesi ile ordusunun başında Erzincan civarında bulunan Celâleddin ve ordusunun üzerine yürür.

 Ağustos 1230'da Erzincan yakınlarında Yassı Çemen Muharebesi başlar. Bu muharebe 3 gün sürer. Sonuçta Celâleddin büyük bir yenilgiye uğrar. Ahlat geri alınır. *

 Bu arada Moğollar da peşine düşerler. Celâleddin yaklaşan Moğol tehlikesi karşısında yeni kuvvetler oluşturmaya çalıştıysa da başarılı olamaz. Birçok kere Moğolların baskınına uğrar. Her baskında yanındaki kuvvetler biraz daha azalır.

 1231 yılı ilkbaharında, Âmid (Diyarbakır) önüne gelir. Sultan yanında kalan küçük grupla Diyarbekir’in dış surları önüne varıp içeri girmek ister; ancak kale görevlileri, onları içeri almaz.

 Nihayet 1231 Ağustos’unda Dicle nehri kenarında bir kere daha Moğolların baskınına uğrar. Celâleddin’in bütün kuvvetleri ya ölür ya da kaçar. Ellerinde avuçlarında bulunan bütün malları, silahları ve atları gasp edilir. Artık gittikleri her yerde Ahlat’taki affedilmez zulümlerinden dolayı önüne gelen herkes onlardan yüz çeviriyordu.

 Celâleddin Moğolların takibinden kurtulmak için Meyyâfârikîn tarafına kaçar ve dağlara çıkar. Ancak, sarp geçitlerde yol kesip haraç toplayan bir grup eşkıyanın eline düşer. Bir rivayete göre o, kendisinin kim olduğunu söyleyince, eşkıyalardan birisi Ahlat kuşatmasında öldürülen kardeşinin intikamını almak için bir mızrak darbesiyle onu öldürür. Bir başka rivayete göre de eşkıyalar elbise ve silahlarını çalmak için onu göğsünden bıçaklayarak öldürürler.

 Nice zorlu savaş ve çatışmalardan sağ salim kurtulan, Asya’nın uçsuz bucaksız ovalarında, geçit vermez sarp dağlarında bin bir türlü bela ve musibeti atlatan Sultan Celâleddin şanına yakışmayan bir ölümle 32 yaşında bu dünyaya veda eder.

 Bir süre sonra Melik Muzaffer, Sultanın vefat ettiği bölgeye adamlar göndererek ondan geriye kalanlar arasında yer alan atını, eyerini, meşhur kılıcını, devamlı surette saçlarının arasında taşıdığı muskasını toplatıp getirtir ve bir vefa nişanesi olarak naaşını Meyyâfârikîn’e defnettirir. (Meyyafârikîn bugün Diyarbakır ilimize bağlı bir ilçe olan Silvan’dır.)

 Celâleddin’in ölümü dolayısıyla onunla ilgili haberler kesilince, birçokları ölümüne inanmaz. Onun daha önce olduğu gibi Hindistan’a veya başka bir yere gittiğini sanarak uzun zaman onun dönüşünü beklerler.

 Tanzimat Dönemi şairlerinden Namık Kemal de Celâleddin’in ölümünden yaklaşık 650 yıl sonra, Moğollara karşı İslam dünyasını koruyan bu kahramanın hayatını, kişiliğini ve mücadelelerini anlatan on perdelik Celâleddin Harzemşah adlı tiyatro oyununu yazar.

 Son olarak şunları söyleyebiliriz: Celâleddin Harzemşah İslâm âlemi ve Moğollar arasında bir set idi. Onun ölümünden sonra bu set yıkıldı ve İslâm ülkeleri baştanbaşa istila edilip yağmalandı, halk esir edilip kılıçtan geçirildi. Memlûk sultanı Kutuz’un 1260 yılında Ayn Câlût’ta onları ağır bir yenilgiye uğratmasına kadar Moğol korkusu insanların kalbinden hiç çıkmadı.

 Netice olarak; Celâleddin Harzemşah büyük bir kumandan, askeri bir dehaydı. Tarihçiler, onun pek çok savaşı hayatı pahasına kazanmasına rağmen askeri başarılarını siyasete ve diplomasiye istediği gibi yansıtamadığı konusunda hemfikirdir. Ahlat kuşatması ise onun en büyük hatasıydı ve bedelini hayatıyla öder.

 Onun için derler ki: “Tarihte kahramanlıkla hainlik arasında çok ince bir çizgi vardır. Düşmana karşı sallanan kılıç, bir gün aynı yolda yürüdüğünüz, kader birliği yaptığınız Müslüman din kardeşinizin boynuna uzanırsa Allah’ın gazâbından kurtulamazsınız. Ne şahlık kalır ne sultanlık.”

* (Yassıçemen savaşında yenilmek üzere olan Selçuklu Sultanına, o tarihlerde Erzincan, Erzurum ve Bitlis (Ahlat) dolaylarında göçebe bir hayat süren, ileride Osmanlı Devleti’ni kuracak olan Ertuğrul Gazi, aşiretinden topladığı askerlerle destek vererek Selçuklu Devletini mutlak bir yenilgiden kurtarmış, karşılığında Selçuklu Sultanı onlara Söğüt, Domaniç gibi sınır boylarını yurtluk olarak vermiştir.)

Video adresi:

https://www.youtube.com/watch?v=LBcNPNBSNXE&t=62s