24 Nisan, Ermeni diasporası tarafından "Soykırım ve Anma Günü" ilan edilmiştir.
O gün, Ermenistan'da ve Ermenilerin yaşadığı bütün ülkelerde çeşitli etkinlikler düzenlenir, Türk bayrakları yakılır ve Türklere lânet okunur.
Ermenilerin yoğun olarak yaşadıkları ülkelerin devlet başkanları, başbakanları ya da dışişleri bakanları Türkleri kınayan açıklamalar yaparlar.
Malazgirt Savaşı’ndan sonra Selçukluların himayesinde yaşayan Ermeniler, huzur ve güven içinde, adalet ve inanç hürriyetinden faydalanmışlardır. Bu konuda Ermeni tarihçisi Urfalı Mateos, Vakayinâme isimli eserinde şöyle der: “Melikşah, hakimiyeti boyunca Allah’ın yardımına mazhar oldu. O, bütün ülkeleri fethetti ve Ermenistan’ı sulh ve sükûna kavuşturdu.“
Osmanlı döneminde ise, Türk–Ermeni ilişkileri olumlu yönde gelişmiştir. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u fethettikten sonra 1461 yılında Bursa’daki Ermeni başpapazı Ovakim’i İstanbul’a yerleştirerek bir fermanla (Bu fermanın halen Kumkapı Ermeni Patrikhanesi’nde saklandığı bilinmektedir.) bütün Ermenilerin patriği ilan etmiştir. Bunlara idarî ve dinî imtiyazlar verilmiştir.
XVIII. yüzyılda Anadolu’ya geçmiş ve Türk–Ermeni ilişkileri konusunda araştırmalar yapmış olan Polonyalı ünlü gezgin Mikoşa şöyle der: “Ermenilere Türkler tarafından herhangi bir milletten daha çok saygı gösterilmektedir.”
XIX. yüzyıl başlarında “Millet-i Sâdıka“ olarak adlandırılan Ermeniler 1856 Islahat Fermanından sonra valilik, müfettişlik elçilik ve hattâ bakanlık mevkilerine bile getirilmişlerdir. Birkaç örnek vermek gerekirse Gabriel Noradunkyan Dışişleri Bakanlığı; Agop Kazazyan Paşa Maliye Bakanlığı yapmıştır.
Sayıştay Başkanlığı yapan Çamiç Ohannes Efendi ile Sakızlı Armenak Efendi’nin fotoğrafları hâlâ Sayıştay genel kurul salonunda asılı durmaktadır.
Bir Ermeni ileri geleni olan Mıgırdıç Dadyan da Paris'te ateşe olarak görev yapmıştır.
Bütün bunlara rağmen Ermeniler tarafından Osmanlı ülkesinde sürekli olarak isyanlar çıkarılmış, halka insanlık dışı boyutlara varan işkence ve zulümler yapılmıştır.
Ermenilerin Türklere karşı gerçekleştirdiği hareketlerin en etkini, Osmanlı Devleti’nin yedi düvele karşı ölüm-kalım mücadelesi verdiği I. Dünya Savaşı yıllarında meydana gelmiştir.
I. Dünya Savaşı başladığı zaman İtilaf devletlerinden yeşil ışık gören Ermeniler, silaha sarıldılar. Doğu cephesinde Ruslarla savaşmakta olan Türk ordusunun ikmal hatlarını kestiler. Masum insanlar Ermeni çeteleri tarafından öldürüldü. Erzurum, Erzincan, Bayburt, Gümüşhane, Ağrı ve Van yöresinde tarihte eşine az rastlanan katliamlar yapıldı. Kısacası, Ermeniler Osmanlı Devleti'nin içinde bulunduğu sıkıntılı durumdan yararlanmak istiyorlardı.
Osmanlı Devleti bir yandan Çanakkale'de İngiliz, Fransız, Anzak vb. kuvvetlerle, diğer taraftan doğuda Rus ordusuyla savaşıyordu. Anadolu çocukları birbirinden binlerce km. uzaktaki cephelerde kan döküyor, can veriyordu. Osmanlı ordusunda görev yapan Ermeni askerler ise Ruslara gizli bilgiler aktarıyor, çatışma ortamlarında gönüllü olarak Ruslara esir düşüyor sonra da Ruslarla birlik olup Osmanlı ordusuyla savaşıyorlardı. Ayrıca, Osmanlı ordusuna cephane ve iâşe sağlayan lojistik hatlarına saldırı düzenliyorlar, her türlü kötülüğü yapmaktan geri kalmıyorlardı.
Osmanlı Devleti mahallî tedbirlerle bölgede asayişi ve güvenliği sağlamaya çalışıyordu; ancak olaylar azalacağı yerde büyüyor ve daha geniş bir coğrafyaya yayılıyordu.
Nihayet, Ermeniler, 15 Nisan 1915'te Van, Çatak ve Bitlis yöresinde başlatılan isyanda sivil asker ayrımı yapmadan pek çok insanımızı öldürdüler, resmi binaları ateşe verdiler, Ruslara kılavuzluk yaparak 16-17 Mayıs 1915'te birlikte Van'ı işgal ettiler.
Van isyanından hemen sonra Osmanlı Devleti bu olayları başlatan, çeteci Ermenileri silahlandırarak isyana teşvik eden kişilerin faaliyetlerine son vermek için 24 Nisan 1915'te vilayetlere ve mutasarrıflıklara gizli bir genelge gönderir. Bu genelgede Ermenilerin komite merkezlerinin kapatılması, evraklarına el konulması ve elebaşlarının tutuklanması istenir.
Bu genelge doğrultusunda 2345 kişi tutuklanarak Ankara ve Çankırı'daki hapishanelere konulur. Bugün, Ermenilerin tüm dünyaya soykırım günü olarak kabul ettirmeye çalıştıkları 24 Nisan günü, Ermeni çetecilerin önde gelenlerinin ve onları teşvik edenlerin tutuklanma emrinin verildiği gündür.
Osmanlı Devleti’nin savaş şartları içinde aldığı bu tedbiri, hukukî ve siyasî olarak soykırım olarak tarif etmek mümkün değildir.
Osmanlı devletinin Çanakkale'de İngiliz, Fransız, Anzak ordularıyla ve doğuda ise Rus ordusuyla savaşı devam ederken Van'daki isyan sürüyor ve diğer bölgelere de yayılıyordu. Bu durum karşısında Talat Paşa'nın isteğiyle 27 Mayıs 1915'te, resmî adı "Sevk ve İskân Kanunu" olan "Tehcir Kanunu" çıkarılır.
(YARIN: SEBEP VE SONUÇLARIYLA TEHCİR KANUNU VE ERMENİ KATLİAMLARI)