Geçtiğimiz haftayı orman yangınlarıyla mücadele ederek geçirdik. Özellikle yangın bölgelerindeki vatandaşlarımızın yangınları söndürmede fedakârca çalışmaları takdire şayandı. Köylülerimiz, traktörlerine taktıkları su tanklarıyla, motokuryeler, çalışanlara yiyecek içecek taşıyarak, vatandaş ise itfaiye hortumunu sırtlayarak yangınla mücadelenin bir yerinde yer almak istediler. Halkımızın fedakarlığı kalplerindeki vatan sevgisindendi. Ormanları korumayı vatanı korumak olarak görüyorlardı. Bu uğurda herkes canı pahasına çalıştı. Hatta şehitlerimiz de oldu. Ölenlere Allah’tan rahmet diliyoruz.

Orman yangınlarının nedenleri genellikle doğal ve insan kaynaklı faktörlerin bir kombinasyonu olarak ortaya çıkar. Doğal nedenler arasında yıldırım düşmesi, volkanik aktiviteler veya aşırı sıcak ve kuru hava koşulları gibi iklimsel faktörler yer alır. Ancak, günümüzde orman yangınlarının büyük bir kısmının insan kaynaklı olduğunu görüyoruz. Bunlar arasında dikkatsizce bırakılan kamp ateşleri, sigara izmaritleri, tarım veya arazi temizliği için yapılan kontrolsüz yakmalar, enerji hatlarının bakımsızlığından kaynaklı enerji tellerinin sert rüzgarların etkisiyle çarpışmasından kaynaklı kıvılcımlar ya da kasıtlı kundaklamalar sayılabilir. Ayrıca, iklim değişikliği de yangınların sıklığını ve şiddetini artırıyor. Artan sıcaklıklar, kuraklık ve düşük nem oranları, bitki örtüsünü daha kolay alev alacak hale getiriyor. Özellikle Akdeniz iklimine sahip bölgelerde, bu faktörler yangın riskini ciddi şekilde yükseltiyor. Türkiye'de de son yıllarda artan sıcaklıklar ve yanlış arazi yönetimi bu sorunu daha belirgin hale getirdi. Vatan hainlerini unuttuğumu sanmayın. Onlara en ağır cezai yaptırımlar uygulanmalı ve infaz yasalarındaki indirimden de muaf tutulmalı.

Yangınların başlangıçta tespit edilmesi kritik, ancak bazı bölgelerde yangın izleme sistemleri (dronlar, uydu görüntüleme, gözetleme kuleleri) yetersiz veya eski. Erken müdahale eksikliği, yangınların kontrol edilemeden büyümesine neden olabiliyor.

İklim değişikliği ile her geçen gün ısınan hava, yangınların daha sık ve yoğun olmasına neden oluyor. Mevcut söndürme stratejileri, bu yeni ve daha şiddetli yangınlara karşı yetersiz kalabiliyor. Özellikle rüzgârlı ve kuru havalarda yangınlar hızla yayılıyor, bu da mevcut durumu yetersiz hale getiriyor.

Yanan ormanın büyüklüğünden bahsetmek yerine neden hala gereken müdahaleleri, yeterli ekipmanlarla yapamıyor olmamızı konuşmalıyız, diye düşünüyorum.

Yangın söndürme uçakları, helikopterler, arazi araçları ve modern ekipmanların sayısı veya bakımı konusundaki yetersizlik aynen devam ediyor. Örneğin, Türkiye'de geçmişte yangın söndürme uçaklarının bakım sorunları veya sayıca az olması günlerce konuşulmasına rağmen bir arpa boyu yol alamadığımız ortada. Yangınla mücadele için gerekli olan uçak filomuza geçtiğimiz seneden bu yana bir uçak dahil olmuş. Özellikle gece görüşlü uçakların ne denli önemli olduğu bilinmesine rağmen tedarik konusunu çözememişiz. Hava karardı mı işimiz Allah’a kalmış! Ancak bir konuyu çözmüşüz gibi geliyor bana; Tarım ve Orman Bakanı, yangınlara dair açıklamaları yaparken “cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla yangınlara hemen müdahale edildi” demedi!..

Şunu da belirtmeliyim: Orman yangınlarıyla mücadele dışarıdan temin edilen kiralık uçaklarla olmaz. Bu iş için her türlü donanıma sahip iyi eğitilmiş, özel ekipler oluşturulmalıdır.

Şimdi de bir başka tartışma başlatılmak isteniyor. Orman Genel Müdürlüğü’nün sorumluluk alanındaki orman yangınlarıyla mücadele konusundaki sorumluluğu belediyelerin göreviymiş gibi gösterme çabası… Belediyeler muhalefete geçince sorumluluk alanlarını artırıp yetkilerini kısıtlama alışkanlığı başladı iktidarda…

Yangını önleme ve mücadele konusunda toplumun bilinç düzeyi maalesef düşük. Örneğin, yangına neden olabilecek davranışlar (kamp ateşi, anız yakma) hâlâ yaygın.

Ormanlarımızdaki ağaçları kereste, dallarını odun, doğayı da maden sahası olarak gören bir zihniyetle karşı karşıyayız. Orada yaşayan yüzlerce, binlerce canlının telef olması insanlarımızın yüreğini sızlatmalı. Böyle giderse ülkemizi açlığın, kıtlığın, susuzluğun, çoraklığın ve kuraklığın egemen olduğu günler bekliyor. İktidarın orman politikaları değişmediği sürece gölgesinde huzur bulacağımız ağaçlar, ayaklarımızı sokup serinleyeceğimiz derelerimiz kalmayacak.

Şunu unutmayalım ki ormanlarımızı korumanın en basit yolu, insanlarımızı eğitmenin yanında yangınlara karşı alacağımız güçlü önlemler olmalıdır.

Alevlerin değil kuş cıvıltılarına karışan neşe ve mutluluk seslerinin yükseldiği bir ülke istiyoruz.