Dün gece Gujarat eyaletinin en önemli kentlerinden birisi olan,8 milyonluk şehir AhmedAbad’a ulaştık.Sabarmati Nehri'nin doğu kıyısında, 1411’de Gujarat Sultanı Ahmed Şah tarafından kurulan ve surlarla çevrili Ahmedabad şehri 17. Yüzyılda önemli İslami mimarisi eserleri ile Hindistan’ın en iyi şehirleri arasına girmiş ,19 yüzyılda tekstil endüstrisi ile Hindistan’ın Manchester’ı olmuş ,600 yıl boyunca varlığını sürdürmüş ,başkentlik yapmış ,2002’de yaşadığı üzücü olaylardan sonra günümüzde bilişim,eğitim,kimya,tekstil,ticaret ile büyüyen ve zengin tarihi mirası ile Unesco koruması altına alınan oldukça önemli bir şehir.
Sabah kahvaltıdan sonra otelden ayrılıyorum ,Sabarmati Nehri hotele çok yakın olduğundan dolayı ilk noktam Sabarmati Nehir kıyısından şehri izlemek oluyor.Sabarmati Nehri, Hindistan'ın batıdan akan en büyük nehirlerinden birisi.Rajasthan'ın Udaipur Bölgesinin Aravalli Sıradağları'ndan dogup Rajasthan ve Gujarat boyunca akmakta ve Hindu inancına göre ciddi kutsallığı olan bir nehir, bu kutsallığın mitolojik bir hikayesi de var , rivayete göre kutsal Abu Dağı'ndaki derviş Kashyapa bir mevzu ile ilgili kefaretini yerine getirir ve bu kefaret büyük Hindu Tanrısı Shiva'yı ciddi memnun eder ve karşılığında Shiva, saçlarından akan Ganj nehri akıntısı ile Sabarmati nehrinin oluşumunu sağlar.
Nehir’in hemen kıyısında 1912’de inşa edilmiş ve Hindistan'ın bağımsızlık mücadelesi sırasında Mahatma Gandhi tarafından kullanılmış olan Sabarmati Aşramı ,Gandi’nin ikametgahı ve sosyo-politik faaliyetlerinin merkezi olarak hizmet verdiği için günümüzde büyük önem taşımakta ve özgürlük mücadelesinin önemli bir sembolü konumundadır.
Sabarmati Aşram’ına gitmek için bir Auto’ya atlayıp ortalama 5 km gittikten sonra giriş kapısına ulaşıyoruz. İlk dikkatimi çeken nokta kompleksin tamamı oldukça temiz ve düzenli ,içeride birçok yerli/yabancı turist var. Ülkenin babası olarak bilinen Gandhi aslen Gujaratlı ve Ahmedabad hayatının hep bir yerlerinde olmuş.Gandhi , Gujarat’ın sahil kasabası Porbandar’da doğmuş ,1887’de Ahmedabad’da bir liseden mezun olmuş ve bağımsızlık mücadelesi esnasında bu Aşram kendisine ve eşi Kasturba’ya 12 yıl ev sahipliği yapmış.
Bu aşram’ın Hint tarihi açısından diğer çok önemli hadisesi ise Salt Satyagraha olarak da bilinen Dandi March’dır (Tuz Yürüyüşü) , bu sivil itaatsizlik hareketinin çok önemli sonuçları olmuştur.O dönemde , Hindistan'da tuz üretimi ve dağıtımı İngilizlerin tekelindeydi ve devreye aldıkları bir dizi yasa ile Hint halkının bağımsız olarak tuz üretmesi veya satması tamamen yasaklandı ve bunun yerine Hintliler, genellikle ithal edilen pahalı ve yüksek vergili tuz satın almak zorunda bırakıldı. Bu durum, satın almaya gücü yetmeyen Hintlilerin büyük çoğunluğunu etkiledi.1930'ların başlarında Gandhi, giderek baskıcı hale gelen tuz vergisine karşı sivil itaatsizlik eylemi yapmaya karar verdi.
Bu eylem için bugün içinde bulunduğumuz bu Aşram’dan başlayarak deniz kıyısında bulunan Dandi kasabasına doğru ,12 Mart 1930'da düzinelerce takipçisiyle yola çıktı. Her günün yürüyüşünden sonra grup, güzergâh üzerinde farklı bir yerleşim alanında durdu ve Gandhi'nin verginin adaletsizliğini protesto etmesini dinlemek için toplandı ve gruba katıldı. Giderek büyüyen grup 5 Nisan'da 1930’da yaklaşık 385 km kat ederek Dandi'ye ulaştı. 6 Nisan sabahı Gandhi ve takipçileri kıyı boyunca avuç avuç tuz topladılar, böylece teknik olarak tuz "üretmiş" ve yasayı çiğnemiş oldular. İngilizler ilk başta olaya tepkisiz kalıp hiçbir müdahalede bulunmadılar.
Ancak Gandhi, devam eden süreçte tuz vergisine karşı sivil itaatsizliği sürdürdü ve diğer Hintlileri de tuz yasalarını ihlal etmeye teşvik etti.Artık İngilizler müdahale zamanı geldiğine karar verdi ve Nisan ayında Jawaharlal Nehru ve Mayıs ayı başlarında Gandhi'nin kendisi de dahil olmak üzere binlerce kişi tutuklanıp hapse atıldı. Ancak Gandhi'nin gözaltına alındığı haberi, büyük bir infiale neden oldu ve on binlerce kişinin daha sivil itaatsizliğe katılması ile sonuçlandı ,ülke çapında büyük gösteriler yapıldı ve neticede yıl sonuna kadar yaklaşık 60.000 kişi hapse atıldı. Gandhi, Ocak 1931'de serbest bırakıldı ve Hindistan Valisi Lord Irwin ile satyagraha kampanyasını sona erdirmek amacıyla Londra’da yuvarlak masa görüşmeleri başladı ve 5 Mart’ta Gandhi-Irwin Paktı adlı bir mutabakat ile anlaşma sağlandı.
Sabarmati Aşram’ında gördüğüm ilk yer Hridaya Kunj oluyor ,burası Mahatma Gandhi'nin kaldığı odalardı; odalarda meşhur çarkı ,bir yazı masası ve Gandhi'nin uyuduğu bir şilte vardı. Bunun dışında çeşitli çarkaların (Çıkrık, doğal ya da yapay liflerden iplik eğirmek için ) bulunduğu bir oda, tüm günü geçirebileceğiniz bir müze ve birçok kitap ve hediyelik eşyanın satın alınabileceği bir kütüphane bulunmakta. Müze’de etkileyici sözler, fotoğraflar, posterler , Gandi’nin kişisel eşyaları ve mektupları da dahil olmak üzere hayatına dair eserler, fotoğraflar ve belgeler sergileniyor. Bu sergiler, dünyanın en etkili liderlerinden birinin yaşamına ve felsefesine bir bakış sunmakta. Posterlerden birisinde Aşram'ın temel politikalarının bir parçası olan Dinlerin Eşitliği fikri ve kişi kendi dini inancına gösterdiği saygıyı başkalarının dini inançlarına da göstermelidir kısmı açık ve net olarak vurgulanmıştı.Aşramda belli periyodlarda düzenlenen toplu dua ve meditasyon seansları da varmış ve bu seanslar genellikle Gandhi'nin bizzat uyguladığı dua ve tefekkür prensiplerini takip ediyormuş.
Aşram’dan ayrılıp bir sonraki durağım olan Sardar Vallabhbhai Patel National Memorial’a geçiyorum. Beni karşılayan yapı geçmişi olan kırmızı kum taşı izleri taşıyan bir mimariye sahip. Taç Mahal'i inşa eden Babür İmparatoru Şah Cihan 17. Yüzyılda Ahmedabad'da Şah Mahal adında küçük bir saray inşa ettirmiş ve şimdi bu saray, Hindistan tarihinin en önemli isimlerinden birisi olan ve Hintçe, Urduca, Bengalce ve Farsça "şef" anlamına gelen Sardar olarak bilinen Vallabhbhai Patel'in anısına güzel bir müzeye dönüştürülmüş.Sardar Vallabhbhai Jhaverbhai Patel 1947'den 1950'ye kadar Hindistan'ın ilk Başbakan Yardımcısı ve İçişleri Bakanı olarak görev yapan Hintli bir avukat, etkili siyasi lider ve devlet adamıydı.
Ülkenin bağımsızlık mücadelesinde lider bir rol oynayan ve birleşik, bağımsız bir ulusla bütünleşmesine önderlik eden Hindistan Ulusal Kongresi'nin avukatı,Gandhi’nin yoldaşı ve daha da önemlisi bugün Hindistan'da 29 eyalet olmasının arkasındaki gerçek kişiliktir. Çünkü İngilizler Hindistan'ı özgür bir devlet olarak kabul ettiklerinde, Hindistan’da toplamda 562 tane (Mewar, Marwar, Haydarabad, Junagarh,Travancore vs. gibi) krallık ve prenslik vardı ve İngilizler bağımsız devlet antlaşmasına prenslik devletlerinin Hindistan veya Pakistan'ın bir parçası olmayı seçme hakkına sahip olduklarını veya bağımsız bir ulus olarak kalabileceklerini belirten bir madde koydular ve Patel, tüm prenslik devletlerini Hindistan Cumhuriyeti çatısı altında birleştirmekten sorumlu liderlerden biriydi. Patel Ulusal Anıtı'nda, Patel'in hayatına dair birçok fotoğraf, belge ve Hindistan'ın çeşitli Mihraceleri tarafından Sardar Patel'e verilen hediyeler bulunmaktaydı. Müzenin içinde fotoğraf çekmek ile ilgili olarak gene ciddi bir kasıntı vardı bu nedenle nerdeyse hiç fotoğraf alamadım.
Patel’in Ulusal anıtından ayrılıyorum ve Ahmedabad'ın en popüler camilerinden birisi olan tarihi Sidi Saiyyed Camisine geçiyorum, Camii tartışmasız Ahmedabad'ın en bilinen camilerinden birisi ve yarım daire şeklindeki kemerli pencerelerindeki ünlü 'Hayat Ağacı Celi' veya kafes işi ile ünlü ve aynı zamanda şehrin ve ihtişamının simgesi haline gelmiş.1572-73 yıllarında Gujarat sultanlığının son döneminde Sidi Said veya Sidi Saiyyed olarak bilinen bir Habeşli tarafından inşa ettirilmiştir.16. yüzyılda, Gujarat'a köle veya deniz işçisi olarak gelen birçok Sidi (Afrika kökenli kişi demek), Sultanların askeri komutanları olarak önemli mevkilere yükselmişti. Bu Afrikalılara, "Habeş” (Etiyopyalılar) anlamına gelen Sidi deniliyordu. Bu Sidilerden biri de Sultan III. Nasiruddin Madmud'a hizmet etmiş, fakirlere yardım eden ve geniş bir kitap koleksiyonuna sahip soylu biri olan Şeyh Seyyid El-Habşi Sultani, kısaca Sidi Said idi.Cami’nin inşası Gujarat stilinde başlamasına rağmen 1573’de Babürlerin şehri alması ile cami planında değişiklikler yapıldığı kroniklerde geçmekte ancak çok uzatmamak için detayına girmeyeceğim. Cami, İngiliz yönetimi sırasında hükümet binası olarak da kullanılmış ve 1880 yılında oyma paravanın kağıt kalıpları alınarak Kensington ve New York Müzeleri için iki ahşap model yapılmış. Camii, Hint-İslam mimari tarzında sarı kumtaşından inşa edilmiş.
Ön cephesi aslında oldukça sade geldi bana; yanlarda iki minare varmış (minareler yıkılmış, kaidelerini net görebiliyorsunuz).Arka duvarda ise tüm minareler bulunuyordu ,abdest havuzu biraz küçük gibiydi. Caminin ön cephesinden de Jali’leri aslında görebiliyorsunuz ancak en iyi görüntü için camiden çıkıp arka tarafa geçmek gerekiyor.
Yan ve arka kemerlerindeki on adet incelikle oyulmuş taş kafes penceresiyle (celi) bilinen Sidi Saiyyed Camii, tamamen kemerli bir mimariye sahip. Zamanında bitirmek için bu celilere her gün 45 ustanın çalıştığı rivayet edilmekte. Ancak, yukarıda da ifade etmiştim camii tam bitirilmek üzereyken Ahmedabad Babürlülerin eline geçer ve arka duvarın ortasındaki son pencere maalesef celiyesiz kalır.
Bu kafeslerin bir kısmı karmaşık geometrik desenler sergilerken, orta nefi çevreleyen iki bölme, iç içe geçmiş ağaç ve yeşilliklerden oluşan bir tarzda oyulmuş. İncelikle ve ustalıkla oyulmuş bu kafes taş pencere, daha sonra Ahmedabad şehrinin gayri resmî sembolü haline gelmiş. Celilerdeki on altı metre yüksekliğindeki oymalar, İslam’a göre cennette yetiştiğine inanılan bir ağacın sanatsal bir temsili olan Hayat Ağacı motifini temsil etmekteymiş.
Gujarat Sultanlığının bu son nadide ve zarif eserini ziyaret ettikten sonra artık AhmedAbad’da ne yiyebiliriz sorusuna cevap alabilmek için 8 km ileride kalan Atithi Dining Hall’in yolunu tutuyoruz. Bu restoranın en meşhur yemeği Gujarat usulü Thali ,içinde roti, dal, kadhi (tatlı), dhokla, khandvi, puri , shrikhand, lassi olan ve siz bitirdikçe takviye eden bir ekibi ile oldukça tatmin edici bir yerdi. Dönüşte bu bölgede çok meşhur olan Khakhra denemek için Induben Khakhrawala ‘ya uğruyorum.Khakra disk şeklinde kıtır tuzlu ,buğday unu, kimyon, kişniş ve kırmızı biber tozu gibi çeşitli Hint baharatlarıyla harmanlanmasıyla yapılan bir nevi atıştırmalık. Açıkçası tadını tarif etmem çok güç , her zaman dediğim gibi Hindistan anlatılmaz yaşanır.
Bir sonraki seyahatnamede görüşmek üzere herkese selamlar. Seyahatlerim ile ilgili güncel paylaşımlara erişmek isterseniz instagram ve youtube ‘da yolbizigozler hesaplarını takip edebilirsiniz.
Not: Bu makale ’de adı geçen yer ve marka isimleri sadece bilgilendirme ve kişisel deneyimi yansıtma amacı ile paylaşılmıştır, reklam değildir.5846 Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında , Makale de kullanılan yazı ve görsel materyaller yazarın izni olmadan kesinlikle başka bir yerde kullanılamaz ,kopyalanamaz ve yeniden yayınlanamaz.