Hubli’den kalkan uçağımız Maharashtra eyaletinin başkenti Mumbai Uluslararası Chhatrapati Shivaji Maharaj havalimanına teker koyuyor. Havalimanın ismi ilginç ve telaffuzu biraz zor ,Chhatrapati, bir hükümdarı belirtmek için kullanılan Sanskritçe bir unvan."Chhatrapati" kelimesi, chhatra (şemsiye) ve pati'nin (efendi/efendi/hükümdar) birleşmesinden ortaya çıkmış. Shivaji ise , 1630–1680 yılları arasında hüküm sürmüş Maratha İmparatorluğu'nun önemli hükümdarlarından birisi.

Mumbai ,(1995'e kadarki resmi adı Bombay olarak da bilinir), Hindistan'ın Maharashtra eyaletinin başkenti.Mumbai, çevre banliyöleri ile tahmini 25 milyonluk nüfusu ile Hindistan’ın en kalabalık şehri unvanına sahip ve Asya'daki herhangi bir şehirden daha fazla milyarder sayısı ile Hint ekonomisinin önemli kentlerinden birisi konumunda.Mumbai başlangıçta balıkçı topluluklarının yaşadığı yedi adadan oluşan bir grupmuş.16. yüzyılda Portekizliler bölgede kontrolü ele geçirdi ve daha sonra 1661'de kraliyet çeyizinin bir parçası olarak İngilizlere verildi.Britanya Doğu Hindistan Şirketi şehri önemli bir ticaret limanı haline getirdi ve 19. yüzyılda pamuk ve tekstil endüstrileri için önemli bir merkez haline geldi. Daha sonra finans ve nakliye için de önemli bir merkez oldu.1947'de Hindistan'ın bağımsızlığından sonra Bombay, 1960'ta Maharashtra'nın başkenti oldu ve yerel tanrıça Mumbā Devi'nin ismini alarak ,1995'te resmi olarak Mumbai olarak yeniden adlandırıldı.Mumbai bugün Hindistan'ın finans, ticaret ve eğlence başkenti olup Bollywood ve Bombay Borsası’na da ev sahipliği yapmaktadır.

Uçaktan ayrılıp bagajlarımı alıyorum ,havalimanından şehir merkezine toplu taşıma ile ulaşım sınırlı , böyle büyük bir metropol ’de havalimanının içinden raylı bir sistem ile şehrin bağlantısının olmaması büyük eksiklik. Sadece otobüs alternatifi var ,6. katın gidiş tarafında 337 veya 308 numaralı otobüsler Andheri tren istasyonuna kadar gidiyor ,buradan banliyö hattı olan Harbour Line (Mavi) ile Colabadaki CST durağına gidebiliyorsunuz.Mumbai’de banliyö hattı çok yoğun ve kalabalık ,aynı zamanda CST durağı ile kalacağım otel arası mesafe uzak ,bu yüzden Taksi seçeneği hem hız hem de kolaylık açısından mecburen tercihim oluyor. Taksi ile hareket eder iken şehrin siluetini Bandra Worli deniz köprüsünden net olarak görebiliyorsunuz , burası klasik Hindistan’dan çok farklı ,gökdelenlerin hızla yayıldığı bir siluet hakim , büyük bir şehre geldiğinizi hissediyorsunuz.

Aşağı yukarı bir saat süren ve 30 km’lik yolculuğun ardından Mumbai'nin tarihi bölgesi Coloba’daki otelimize ulaşıyoruz. Bu şehirdeki konaklama rakamları Hindistan ortalamasının epey bir üstünde , uygun bütçe dostu hotel bulmak hiç kolay değil ,hele seçeneğiniz Coloba gibi tarihi bir alan ise mevzu bir tık daha zorlaşmakta, daha uygun seçenekleri Andheri gibi bölgelerde bulabiliyorsunuz, ancak haliyle mesafe problemi var. Bir süre odada dinlendikten sonra kendimizi Mumbai sokaklarına bırakıyoruz, dikkatimi çeken ilk nokta Coloba bölgesinde hiç AutoRikşa yok , sonradan öğreniyorum ki bu bölgede Auto yasak , ulaşım için tek seçeneğiniz Taksi. İkinci dikkatimi çeken husus sömürge geçmişinin tüm izlerini burada görebiliyorsunuz ,binalar, arnavut kaldırımlı sokaklar ve limanın yanındaki geçit, canlı enerjisi, çeşitliliği ,kaosu ile gezmek için mükemmel bir ortam oluşmuş.

Bugünkü ilk hedefimiz Gateway of India olarak bilinen Hindistan geçidi.Bu bazalt kemer şeklindeki mimari şaheser, Kraliçe Mary ve Kral George V'in Hindistan'a yaptığı ziyareti anmak için 20. yüzyılın başlarında ,İslami mimari stillerinin de bir karışımı olarak inşa edilmiş ve Hindistan'ın en ünlü simgelerinden birisi konumunda. Yapı 1924’e kadar bitirilememiş ve sadece 24 yıl sonra , Hindistan bağımsızlığı esnasında , ironik bir şekilde son İngiliz birliğinin ülkeden ayrıldığı yer olmuş.
Hindistan geçidinin hemen arkasında bu bölgede en çok fotoğraflanan diğer bir yapı Taj Hotel’i görüyorsunuz. Tac Mahal Palace, beş yıldızlı, lüks bir miras oteli.Hint-Sarazen tarzında inşa edilen otel, 16 Aralık 1903 yılında hizmete girmiş.

Otelin yapım hikayesi de ilginç , rivayete göre Jamsetji Tata Watson's Hotel'de kalmak ister ancak otel sadece Avrupalıları kabul etmesinden dolayı girişi engellenir , buna çok bozulan ve ayrımcılığa uğradığını düşünen JN Tata ,Taj Hotel’i yapma kararı alır ve 5 yıldızlı üst düzey bir tesis ortaya çıkar, bugün 600 odası ,44 süiti ,1600’e yakın çalışanı ile dünyaca ünlü bir tesis konumunda.26 Kasım 2008’de otelin üstüne kara bulutlar çöker ve Lashkar-e-Taiba isimli bir grup tarafından terör saldırısı düzenlenir ve bu saldırı sırasında otelin çatısının yıkılması da dahil olmak üzere ciddi maddi hasar meydana gelir.Saldırılar sırasında rehineler alınır ve aralarında birçok yabancının da bulunduğu en az 167 kişi öldürülür.Kayıplar çoğunlukla Hint vatandaşlarıydı ancak yabancı pasaport taşıyan batılılar özellikle seçildi. Hint komandoları, üç günlük savaşı 29 Kasım'da sonlandırmak için otelde barikat kuran teröristleri öldürdü. Otelin hasar gören kısımları tamir edilip ,restore edildi ve 2010’da ülkenin bağımsızlık gününde tekrar ziyaretçi kabulüne başladı.Taj Hotel ikonik bir yer olmasının yanında Hint tarihindeki ilkleri ile de bilinmekte ,örneğin Hindistan’da bayan personel çalıştıran ilk tesis unvanına sahip , aynı zamanda elektrik ve fan’lar ilk defa bu otele gelmiş ve bağımsızlık mücadelesi döneminde bir çok kişiye ev sahipliği yapmış.

Gateway of India’nın hemen çevresi büyük bir rıhtım ve buraya Apollo Bunder deniliyor ,alanda epeyce dolanıp ve foto çekimi yaptıktan sonra bir sonraki hedefim olan Elephanta adası için rıhtımdan ayrılan feribota binip bir saat gibi süre sonra adaya ulaşıyoruz , feribot kalkışları sabah 9:30 ile 14.30 arasında oluyor.
Güneş kavurucu ve adadaki yeşillik dikkatimi çekmek için benle mücadele ediyor. Elephanta Unesco dünya kültür mirası listesinde olan bir kayaların içine oyulmuş antik bir Hindu tapınağı. Milattan sonra 450-750 arasında oyulduğu düşünülen bu mağaralar, Batı Hindistan'da, kaya mimarisinin tarihindeki en görkemli mağaralar , kesinlikle eşsiz.Elephanta Mağaraları ismi de, adaya ayak basan Portekizli istilacıların, burada devasa büyüklükte siyah taştan bir fil figürü bulmaları üzerine verilmiş. Ancak Portekizliler bu yapılara da ciddi hasarlar vermişler ,görkemli figürler askerler tarafından hedef tahtası olarak bile kullanılmış, bazılarındaki kurşun deliklerini hala görebiliyorsunuz.

Birinci mağaraya girmek için 120 basamaklı bir tepeden aşağı indim.Giriş kapısı oldukça küçüktü , içeri girer girmez ,bir hol ve sütunlar sizi karşılıyor ve bu ibadathane Lord Shiva’ya adanmış , bu holün başyapıtı 6 metre uzunluğundaki üç yüzlü Trimurti (yokeden,yaratan,koruyan) meditasyon halinde ve gözleri kapalı SadhaShiva heykeli idi.Sağ tarafta dans eden Shiva olan Nataraja heykeli vardı. Heykelin normalde sekiz eli olmalı , ama şimdi sadece üçü görünüyor. Sol bacak tamamen ve sağ bacak dizden kesikti özetle günümüze ulaşan hali bu şekildeydi.

İlk tapınaktan ayrılıp Canon tepelerine, 2 ila 5 numaralı mağaraları görmeye gidiyorum , burada fark edeceğiniz tek şey sütunlar ,ilginç bir şekilde tek bir çatlak bile görünmüyor , sütunlar güç ve canlılığın tasviri. 6 ve 7 numaralı mağaralara stupa tepelerinden girildiğinde, tepenin doğu tarafında Sitabai mağara tapınağı olarak da adlandırılan 6 numaralı mağara var. Mağaranın merkezinde 3 odalı bir tapınak var. 7 numaralı mağarada çok bir numara yok. En sonunda bir mola verdim, mağaraların arka tarafından şelaleyi duyabiliyorsunuz. Alanda bir çok tapınak ve Hindu Tanrısı var , bunlarıda kısaca dolaştıktan sonra Apollo Bunder’a feribot ile geri dönüp Prince of Wales (Chhatrapati Shivaji Maharaj Vastu Sangrahalaya) adlı müzeye geçiyorum, nereye gidersek gidelim, her zaman bir müze aramaya çalışırım ,tarih beni her zaman büyülemiştir, geçmişe ışınlanmak ve tarihi eserlere bakmak bana büyük bir keyif veriyor , tabi herkes aynı hazzı almayabilir, bazı insanlar müzelerden çok hoşlanmamakta,bunada saygı duyuyoruz.

Binanın mimarisi başta biraz Hint-İslam stili karışımı gibi ancak temellerinde belirgin bir İngiliz etkisi de açıkça görülebiliyor. Hindistan Geçidini de dizayn eden George Wittet tarafından tasarlanmış. Uzun palmiye ağaçları ve tropikal bitkilerle çevrili olan bina, epeyce görkemli durmakta.20. yüzyılın başlarında, İngiliz yönetimi altındayken (o zamanlar şehir Bombay olarak biliniyordu), Prens'in 1905'teki ziyaretini anmak amacı ile yapılmış. Seyahat eder iken en canımı sıkan işlerden bir tanesi de müzeler ve ören yerlerinde uygulanan yerel ve yabancı ayrımı , bu müzede yabancı ziyaretçiler için bilet 700 Rupi (9 $ ) ve kamera ile çekim yapacaksanız 200 Rupi daha extra ödemek gerekiyor, bana göre tüm dünyada bir akım haline gelen , ören yerlerindeki bu afaki artışlar orta vadede dünya turizmi için bir tehdit haline gelebilir.

Müze’ye girdim ancak tavan ve duvar vantilatörleri ortamdaki sıcağa yetişemediklerinden olsa gerek sürekli sıcak hava üflüyordu, baya boğulmaya başladım. Müze, çeşitli sanat, arkeoloji alanında 50.000'den fazla esere ev sahipliği yapmakta ,birçok galeri var benim dikkatimi çekenleri çok kısa ve özet olarak vermeye çalışacağım ,bu müzeyi bu kadar dar bir alanda anlatmam imkansız , birincisi Hindistan arkeolojisine ayrılmış olan ve indus Vadisi, Maurya ve Gupta dönemleri gibi medeniyetlere ait heykeller ve eserlerinin olduğu bölüm benim için çok dikkat çekici idi diğeri ise Hint minyatür resim ve fotoğraf koleksiyonunun olduğu bölümdü. Örneğin mumya ve lahitleri ile antik mısır eserlerinin sergilendiği bir Mısır galerisi de vardı ,ancak benim gibi birden fazla Mısır’a gitmiş biri için çok etkileyici değildi. Müze kısmını çok uzatmak istemiyorum ancak bu müzeyi ziyaret etmek, özetle sanat ve kültürde sizi bir zaman yolculuğuna çıkartıyor.

Müzede yeteri kadar zaman harcadık artık ayrılma vakti ve bu arada akşam olmak üzere bugün yoğun ve yorucu geçti Mumbai, sokak yemeklerinin cennetidir. Tabi bu şehirde epeyce nam yapmış lüks restoranlarda mevcut.Sokak lezzet turunda ilk denemem Mumbai’nin burger’a cevabı olan Vada Pav olacak ve bu sokak lezzetini en iyi deneyebileceğiniz yer aslında Dadar’daki Ashok Vada Pav ,ancak bu tesis ile aramdaki mesafe 10 km’den fazla ,bu nedenle hislerimi ve yeteneklerimi kullanıp sokaktaki bir satıcıdan deniyorum. Vada Pav vejetaryen bir fast food yemeği, pav denilen burger ekmeğinin içine chutney (kişniş ve demirhindi sosları) sürülüyor sonra derin yağda kızartılmış baharatlı patates topu koyuluyor , vada pav’ı yedik ,Hint usulü bu burger oldukça güzel ve lezzetliydi.
Diğer denemek istediğim sokak lezzeti Pav-Bhaji oluyor ,gene burda burger ekmeği olan pav var ,yanında koyu bir sos içinde ezilmiş sebzelerin baharatlı bir karışımı oluyor.Körideki sebzeler genellikle patates, soğan, havuç, acı biber, bezelye, biber, patlıcan, lahana ve domates ’den meydana geliyor. Yemeği yapan sokak şefi köriyi gözümün önünde düz bir sac üzerinde pişirip öyle servis etti , bu yemek de çok iyiydi ancak acı ve baharat o kadar keskin diki beden iptal moduna girdi, kulaklarıma kadar hissettim, acayip ter bastı hatta üstüne burnum nezle olmuşum gibi akmaya başladı ,baharatın etkisini varın siz düşünün.Mumbai’de sokak lezzetlerinde sıcak başlangıçları tamamladık , şimdi sıra ana yemekte ,bunun için Coloba’da ikonik bir yer olan Bademiya’ya gidiyorum.Bademiya 1946’da minik bir tezgah’da Muhammed Yasin tarafından işletilmeye başlanmış ve günümüzde bu bölgenin adeta simgesi gibi. Geçmiş günlerin anısına sokak ortasında kebapların piştiği Taj Hotel’in tam arkasında da devasa bir tezgahları da var. Restoran genel anlamda Muglai dediğimiz Kuzey Hint mutfağı üzerine hizmet vermekte.Şiş Kebab ve mutton biryani sipariş ediyoruz , kebablar ile birlikte soğan ve ekmek olarak bizdeki ince lavaşa çok benzeyen ,taze tandır’dan çıkmış Rumali geliyor. Hindistan’daki kebaplar bizdekilerden oldukça farklı , koyun ve keçi etinden yapılan ,daha çok parmak gibi şekle sahip ,sucuk gibi aroması olan yoğun baharatla marine edilmiş şişler. Kebaplarımızı afiyetle tükettikten sonra üzerine bol kaymaklı ve süt tabanlı matka rabdi sipariş ettim ve Hindistan’da şu ana kadar yediğim en iyi tatlı sıralamasında direk olarak tepelere çıkar gerçekten çok başarılıydı.

Şeker seviyemiz tavan yaptı bunu yakmamız lazım bu amaçla Mumbai’nin gece görülmesi gereken noktası olan Marine Drive’a geçiyoruz, ortalama 2.5 km yürüdükten sonra yay gibi görünen sahil kıyısına ulaşıyoruz ,manzara gerçekten eşsiz ve bir o kadarda romantik.Marine Drive çevresindeki binaların çoğu Farsiler (Iran göçmenleri) tarafından inşa edilmiş olup bölgeye daha fazla karakter ve kişilik katan benzersiz bir art deco stili oluşturmuş. Mumbai'nin en ünlü kriket sahaları,kulüpleri,şehrin en iyi restoranları ve sokak yemeği satıcılarını burda bulmak mümkün.Kalori yakmak için epeyce bir yol yürüdük birde geri gideriz diye planladık ancak sokak yemeklerinin cenneti olan bu yerde biri beni durdursun moduna giriyorum ve bir tür chaat olan (atıştırmalık), patlamış pirinç, patates, ufalanmış çıtır puri, soğan, domates, kişnişten ve chutney ile karıştırılan Bhel Puri deniyoruz ,bu ilginç atıştırmalıkta çok ilginç ve farklı bir deneyim oldu.

Aslında bu tip sebze türü karışımı olan yemekleri sokak satıcılarından kesinlikle yememek gerekiyor, bu konuda altın bir kuralımız var ancak bazen ,kurallar alt üst oluyor. Enerjimizi yeniden depoladık ve Arap denizinin çarşaf gibi gölgesi altında otelimizi doğru yavaş yavaş yürüyüp günü sonlandırıyoruz.

Bir sonraki seyahatnamede görüşmek üzere herkese selamlar. Seyahatlerim ile ilgili güncel paylaşımlara erişmek isterseniz instagram ve youtube ‘da yolbizigozler hesaplarını takip edebilirsiniz.
Not:Bu makale ’de adı geçen yer ve marka isimleri sadece bilgilendirme ve kişisel deneyimi yansıtma amacı ile paylaşılmıştır, reklam değildir.



