Gujarat eyaleti sınırlarındaki Vadodara, Vishwamitri nehri kıyısında yer alan (yaklaşık 200 timsah yaşamakta) ve aslen Baroda olarak bilinen üç milyon luk bir kent. Bir kültür şehri olan Baroda aynı zamanda bir sanayi merkezi.
Şehrin, neden Vadodara adını aldığına dair ilginç bir tarihi var.Şehrin ilk bilinen adı Chandanavati ,peşinden Virakshetra (Savaşçılar Ülkesi) oluyor ve daha sonra antik Hindu dili Sanskritçe’de vaodara’nın (Banyan Ağaçları Ile Dolu ) bozulmuş hali olan Vadodara oluyor. Ancak İngilizler bakmışlar bu işin telaffuzu zor bu nedenle Baroda olarak şehrin adını değiştirmişler ancak 1974'te Vadodara adı tekrar resmi olarak geri gelmiş.
Şehrin ve bölgenin geçmişi tarih öncesi döneme kadar uzanıyor, günümüzde Vadodara'nın bir uzak bir semti olan Akota'da yapılan kazılarda, bölgedeki yerleşimin erken dönemlerine dair kanıtlar sunan zengin mikrolit yatakları bulunmuş ve bu tarih öncesi insanlar avcılık ve balıkçılıkla uğraşmış ve MÖ 1000 yılında yaşadıkları düşünülmekte.Guptalar, Çalukyalar ve Solankiler gibi çeşitli hanedanlar tarafından yönetilmiş ,daha sonra Delhi Sultanlığının ve ardından Babürlerin egemenliğine girmiş. Babürlüler döneminde Vadodara, Gujarat Subah'ının bir parçasıymış ve 18. yüzyılın başlarındaki çöküşlerine kadar Babür valileri tarafından yönetilmiş.18. yüzyılın başlarında Babür İmparatorluğu tamamen zayıflayınca Maratha İmparatorluğu Gujarat'a doğru genişlemiş ve Maratha klanlarından biri olan Gaekwadlar, Maratha İmparatorlugundan Peshwa ( Bir nevi Bakan) Baji Rao I önderliğinde ayaklanıp Vadodara yakınlarındaki Songadh Kalesi ele geçirirler ve bölgede gelir toplamaya ve Maratha otoritesini tesis etmeye başlarlar. Zamanla Gaekwadlar, Babür ve Vadodara çevresindeki yerel otoriteye meydan okurlar ve bir dizi savaş ve siyasi manevranın ardından, Pilaji Rao Gaekwad’ın oğlu Damaji Rao Gaekwad, 1734-1740 yılları arasında Vadodara'yı resmen Gaekwad iktidarının başkenti ilan eder.Vadodara , 1895 yılına gelindiğinde yeraltı drenaj hattına sahip olur ve Hindistan'ın ilk iyi planlanmış şehirlerinden biri haline gelir.Maratha İmparatorluğu ve Peshwa’lar 19. yüzyılın başlarında ciddi güç kayıp edince Vadodora yarı özerk haline gelir ve İngilizler, Gaekwad hükümdarlarının Maratha İmparatorluğu'ndan bağımsızlığını, İngiliz egemenliğini kabul etmeleri karşılığında tanırlar. Gaekwad Hükümdarlarından Mihrace III Sayajirao, 1906 yılında zorunlu ve ücretsiz ilköğretimi başlatan ilk Hint hükümdarı olur ve Mihrace Pratap Singh Gaekwad ise bir zamanlar dünyanın en zengin 8. İnsanı listesine girer.
Mumbai’den çıkan trenimiz ile 5 saatlik bir yolculuk sonunda Vadodora JN Tren istasyonuna ulaşıyorum. Akşam saatleri , trende otelin harita konumlamasını yaptım ,ortalama 500m uzaklıkta görünüyor. Ana yoldan kaosun içinden yürüyerek ilgili noktaya ulaşıyorum, dışarıdan baktığımda otelin olduğunu düşündüğüm yer kocaman bir Mall ( AVM ) , biraz daha ilerleyip acaba arka tarafta mı diye bakmaya gidiyorum , ancak AVM’nin arkası Vadodara Otobüs istasyonu , her yerden otobüs girip çıkıyor ,en sonunda gözüme güvenilir olduğunu kestirdiğim birine oteli soruyorum ve cevabını aldığımda tam ’da otobüs durağının paralelinde kaldığını anlıyorum.
Otele giriş yapıp checkin işlemlerinin arkasından odamıza doğru giderken bir koridor ’un içinden geçiyoruz ve avm’nin bir tarafı beyaz camların arkasından net bir şekilde görülebiliyor yani otelin içinden AVM’ye geçebiliyorsunuz oldukça ilginç bir yapı ile karşı karşıyayım.
Ertesi sabah Vadodara’da ilk günümüze bu şehrin görülmesi gereken en önemli noktası olan Laxmi Vilas Palace’a (Saray) gitmek için bir AutoRikşaya atlıyorum.Laxmi Vilas Sarayı, Baroda Hükümdarları'nın Hint-İslam mimari tarzında inşa edilmiş gösterişli bir rezidansı. Geniş bir yeşil alana yayılmış olan saray, etrafında rengarenk kuşların uçuştuğu golf sahalarına sahip.1878 yılında Mihrace III Sayaji Rao tarafından kendi ikametgahı olarak yaptırılmış, Mimarı İngiliz Binbaşı Charles Mant olan sarayın inşası 12 yıl sürüp ,1890’da tamamlanabilmiş ve dönemi için çok ciddi bir rakam olan 180,000 İngiliz Pounduna mal olmuş. Saraya giriş ücretli ,bedelini ödedikten sonra giriyoruz , içeride fotoğraf çekmek gene yasak , ancak dışarıdan çekebileceğimiz ifade edildi. Sarayla ile ilgili ilginç bilgiler var kısaca özetlemem gerekirse ,Laxmi Vilas Sarayı, Buckingham Sarayı'nın dört katı büyüklüğündeymiş ,Mihrace III. Sayaji Rao, buraya üçüncü eşi ,Tanjore'lu Rani Laxmibai'nin adını vermiş, 130 yıl önce asansörlü olarak inşa edilmiş,170 odası var ama başlangıçta sadece kraliyet çifti III. Sayajirao Gaekwad ve eşinin özel ikametgahı olarak hizmet vermiş (Toplamda iki kişi ) ,Farklı inançların tasarımlarının bir araya getirilmesi ile dizayn edilmiş : Babür tarzı İslami mimariyi yansıtan kubbeleri, çan kulesine benzeyen kuleleri, Hindu ve Jain motifleri ve Gotik mimari öğeleri ile oldukça melez bir yapı ama bir anlamda Hindistan’ının ruhunu da tasvir etmekte. Saray ile ilgili diğer ilginç bir bilgide, Mihrace, çocuklarının saray ile Fatehsingh Müzesi'nde bulunan okul arasında gidip gelmeleri için minyatür bir demiryolu hattı bile inşa ettirmiş.
Sarayın etrafındaki tüm peyzaj, Kew Bahçeleri (GüneyBatı Londra’da botanik bahçeler) uzmanı William Goldring tarafından tasarlanmış. Bahçenin en popüler noktası, sarayın tam karşısında yer alan Batık Bahçe etrafındaki devasa gölet, tüm sarayın güzel bir yansımasını sunuyor. Bahçe bronz, mermer vazolar ve heykellerden oluşuyordu.Bana göre bahçedeki en dikkat çekici eser, annesi (Sesli Rehbere Göre ) Miriam tarafından kucağında taşınan ve İncil'deki anlatıma dayanan ünlü bebek Hz. Musa heykeliydi. Bildiğim kadarı ile Tevrat’ta Hz. Musa’nın annesi Jokebed olarak geçiyor ,Kuran’ı Kerim’de Hz. Musa’nın annesinin adı geçmemekte , ünlü Exodus kitabında ( Mısırdan çıkış) ‘da Miriam, Amram ve Yokebed'in kızı ve Harun ile Hz. Musa'nın kız kardeşi olarak anlatılıyor ve Tevrat'ta Hz Musa'nın çocukluğuna dair olan bölümde, Hz. Musa'nın Nil'e bırakılmasını gözlemleyen isimsiz bir kız kardeşten bahis edilmekte ve bu kişide muhtemelen Miriam.Diğer dikkatimi çeken eser ise ,mermerden yapılmış ünlü tavus kuşu vazosu idi, eserler çok başarılı çök emek harcanmış ,hayran olmamak elde değil.
Saray binasına giriş yaparak kraliyet ihtişamına adım atmış olduk. Sarayın sadece belli bölümlerini gezebiliyorsunuz ,çünkü bu sarayda hala Mihrace ve Maharani yaşıyor ve sadece zemin katta 11 galeri ile ziyaretçilere açık. Şu anda sarayın sahibi Mihrace HRH Samarjitsingh Gaekwad.Girişin en çarpıcı yanı, sıva işçiliği ve duvar resimleriyle süslenmiş iç mekanıydı.Hint gül ağacından yapılmış bir balkonu, kristal avizeler ve üzerindeki ince işlemeleri, duvarları, sütunları ve ünlü İtalyan heykeltıraş Felici'nin elinden çıkmış muhteşem heykelleri ile göz dolduruyordu.
Zemin ve tavanlar İtalya'dan ithal edilen Toskana bölgesinden çıkan ,çok değerli Carrera mermeriyle döşenmiş. Duvarlarda geometri, tıp, müzik, felsefe, sanat ve bilimi temsil eden altı beyaz heykel vardı ,bu heykeller, Mihrace'nin örnek vizyonu ve ileri görüşlülüğü hakkında epeyce bir fikir vermekte. Koridora doğru ilerledikçe, sütunlardaki güneş ve inek figürlerinin ince oymaları daha belirgin ,bu oymalar, Gaekwadların güneş tanrısı Surya'nın soyundan gelen Suryavanshiler olduğunu sembolize etmekteymiş. Bir başka bir koridor daha bizi karşılaşıyor ve bu koridor, şu anki Mihrace’nin yaşadığı birinci kata, mermer ve ahşap bir merdivenle bağlanıyor, aynı zamanda misafirleri ağırlamak yapılmış küçük bir oturma odası olan "Swagat Kaksh"a da çıkıyor.Bu odada Mihrace Sayajirao'nun iki devasa portreleri vardı.
Buradan taht odasının bulunduğu Gaddi Salonu’na geçiyorum. Burası aynı zamanda Rajyabhishek (Taç Giyme Odası) olarak da anılıyormuş. Hol ’de Mihrace’nin taç giyme töreninde oturduğu Mayur Chatri (tavus kuşu şemsiyesi) ile sade bir Gaddi (koltuk) yer almaktaydı ayrıca ünlü ressam Raja Ravi Verma'nın Hindu mitolojisini betimleyen 6 tablosundan oluşan koleksiyonu vardı.
Bir sonraki noktam Kraliyet Cephaneliğinin olduğu galeri oluyor ,epeyce bir eser vardı, ünlü silahlar arasında I. Dünya Savaşı'ndan kalma bazı tabancalar ,III Mihrace Sayajirao ait elmas ve incilerle süslü bir kılıç olan Nav-Durga (Ünlü Tanrıça Durga’nın avatarlarından),Sihlerin ünlü Gurusu Gobindsinghji'nin Panchkula Talvar'ı (kılıç),ve Chattrapati Shivaji’nin kılıcı ve Kerbela savaşında kullanılan Abbasi Alemani kılıcı yer almaktaydı. Sergilenen birçok kılıç altın, gümüş, fildişi ve elmaslarla süslüydü, bu bölümde oldukça etkileyici idi.
Silahtar salonundan çıkıp Fil Odası olarak bilinen Hathi Salonu’na ulaşıyorum, sesli rehber odanın atmosferine uygun olarak geleneksel Gujarat müziği ile giriş yaptı. Burası Mihrace’nin özel günlerde file bindiği yermiş, sütunlardaki her kemerin fil figürleri ile süslü olduğu dikkatimden kaçmıyor.
Fil salonundan hızlıca ayrılıp bu sarayın kalbi ve en seçkin alanı olan Durbar Salonu’na geçiyorum.95 metre uzunluğundaki ve 460 metrekarelik bu salonda şaşırtıcı bir şekilde tek bir sütun bile göremiyorsunuz. Durbar (Darbar), bir kral veya hükümdarın asilzadeler meclisini veya kralın devletle ilgili tüm görüşmeleri yaptığı resmi bir toplantıyı ifade eden Farsça kökenli bir terim. En ünlü Durbarlar güçlü imparatorlara ve krallara aitti. Hindistan'ın kuzeyinde, Baroda, Gwalior, Udaipur, Jaipur, Jodhpur, Jaisalmer, Agra ve Pakistan'daki Lahore gibi şehirlerde bu tür salonları süsleyen saraylar ve kaleler var.Mesela Babür imparatoru Ekber'in iki Durbar salonu vardı biri bakanları, devlet adamları,elçileri,özel konukları dinlediği Diwan-i Has , diğeri ise halk için olan Diwan-i-Am idi.
Durbar salonları genellikle o dönemde bulunabilen en iyi malzemelerle zengin bir şekilde dekore edilip yapılırdı.Durbar Salonunu Belçika’dan getirilen cam pencereler,vitraylar,kristal avizeler ve geometrik desenli tavanlar süslemekte, koyu kahverengi ahşap balkonlara sahip, çift yükseklikteki bu salon, açık fildişi rengi bir boyayla canlandırılmış.
Zemini İtalya’dan özel olarak gelen 18 usta tarafından yapılan Murano karoları ile kaplı, ünlü heykeltıraş Felici’nin eserlerini bura dada görmek mümkün. Salonun tepesindeki Hindu mitolojisinden 4,5 metrelik bir resim vardı ,bu resimlerin altındaki amblem ’de "Jin Ghar Jin Tak" yazılıymış,anlamıda "Bir atın eyeri benim evim ve aynı zamanda tahtımdır" anlamına geliyormuş.
Sarayın dışarıdan çok hoş görünen zarif kuleleri var ancak kötüde bir hikayesi var ,yapının mimarı Binbaşı Charles Mant 1881’de yaptığı bu kulelerin çökeceği paranoyasına kapılmış ve trajik bir şekilde kendi hayatına son vermiş. Bu zamansız vefat herkesi üzse de projeyi Robert Fellow Chisolm devir almış.Mant’ın tasarımına göre, saray 90 metre yüksekliğinde bir saat kulesine sahip olacaktı. Chisolm, saatin çıkaracağı tik tok seslerinin sarayın içindeki huzuru ve sessizliği bozacağını düşünmüş ve bu nedenle, kulenin tepesine o zamanlar şehrin her yerinden görülebilen küçük, kırmızı renkli bir ışık yerleştirmeyi önermiş. Mihracenin ikametgahta bulunduğunu gösteren bu parlak kırmızı bir ışık 100 yılı aşkın süredir devam eden bir gelenek olarak halen devam etmekte.
Dışarı doğru çıkar iken küçük bir avluya rastladım , bu avlu bir zamanlar kraliyet çocuklarının oyun alanıymış. Sarayın dış kısımları mozaik resimler ile kaplı. İtalya’dan getirtilen Smalti Mozaiğinden yapılmış geleneksel kostümler giyen arkalarında kanatlı bir meleğin olduğu erkek ve kadınların detaylı, tam boy portreli mozaik resimleri vardı.
Sarayın içinde birde Mihrace Fateh Singh Müzesi var , giriş bileti ayrı isterseniz kombine ederek alabiliyorsunuz.Müze’de fotoğraf çekmek yasaktı. İçeride Raja Ravi Verma'nın eserleri de dahil olmak üzere kraliyet ailesinin kişisel resim ve eser koleksiyonunu görebiliyorsunuz. Mihrace ailesinin sanatsal zevklerine ve Hint sanat mirasına yakından bakmış oluyorsunuz ve koleksiyonda ayrıca Mihrace ailesinin portreleri ve Hindu mitolojisine dayanan resimler de yer almaktaydı. Laxmi Vilas Palace’daki ziyaretim sonlanıyor , aslında daha önce kaleme aldığım Mysore sarayına göre oldukça küçük ama iş saray olunca ben epey detaylıca gezmeyi seviyorum, artık Gujarat mutfağından birşeyler tatma zamanı.Baroda, Maratha yönetimi ile yerel Gujarat halkının bir araya gelmesinden dolayı farklı bir mutfağa sahip olmuş.
Dikkatimi çekenler özetle ,Mahalaxmi'deki Misal Pav ( Güve fasulyesi,sebze körisi ve ekmekden oluşuyordu) ve Sev Usal (beyaz bezelye,kori sosu ve soğandan yapılıyor), Shriram TamTamwala'daki Tam Tam (popüler lokma büyüklüğünde, disk şeklindeki atıştırmalık, nohut unundan yapılıyor, baharatlı) , Maharastra Thali House’da Gujarat usulü Thali , Jalebi-Fafda (Tatlı yanında ,nohut unundan yapılmış çubuklar var ), Khandvi gibi şeyler buralarda baya nam salmış , Jagdish Farsan’da papayadan yapılmış Lila Chevda’da çok ilginçti ancak çok karıştırmak bazen beni sıkıntıya sokuyor.
Bir sonraki seyahatnamede görüşmek üzere herkese selamlar. Seyahatlerim ile ilgili güncel paylaşımlara erişmek isterseniz instagram ve youtube ‘da yolbizigozler hesaplarını takip edebilirsiniz.
Not:Bu makale ’de adı geçen yer ve marka isimleri sadece bilgilendirme ve kişisel deneyimi yansıtma amacı ile paylaşılmıştır, reklam değildir.