Hz. Peygamber'den yaklaşık iki sene sonra Mekke'de doğdu. Annesi, "hayırların annesi" anlamına gelen "Ümmü'l-Hayr" lakabıyla bilinen Selma'dır.

 

İslâm'a davetin ilk yıllarıydı. Hz. Ebû Bekir ile annesi, Hz. Peygamber'i ziyarete gittiler. Orada Hz. Ebû Bekir, Hz. Peygamber'e, "Ya Rasulüllah! Bu benim annem Selma'dır. Ona dua etmenizi istiyorum. O da hidayete kavuşsun." diyerek ricada bulundu.  Bunun üzerine Hz. Peygamber dua etti ve Ümmül'l Hayr Selma kelime-i şehadet getirerek Müslüman oldu.

 

Hz. Ebû Bekir'in babasının adı Osman'dır ve "Ebû Kuhâfe" lakabıyla tanınmıştır. Mekke'nin fethinden sonra Müslüman olmuştur. Hz. Ebû Bekir, babasının elinden tutarak Hz. Peygamber'e getirdiğinde, Hz. Peygamber, "Ya Ebâ Bekir! Babanı neden yoruyorsun? Ben onun yanına gelirdim." buyurdu. Hz. Ebû Bekir, "Bizim senin ayağına gelmemiz, senin ayağımıza gelmenden daha hayırlıdır." dedi.

 

Hz. Peygamber, Ebû Kuhâfe'nin elinden tutarak "Neyi bekliyorsun ya Kuhâfe? Müslüman ol, huzura kavuş!" dedi. Bunun üzerine Ebû Kuhâfe kelime-i şehadet getirerek Müslüman oldu. Babasının Müslüman olmasının ardından Hz. Ebû Bekir hüngür hüngür ağladı.

 

Ebû Kuhâfe uzun yıllar yaşamış ve oğlu Hz. Ebû Bekir'in vefatından bir yıl sonra 97 yaşında iken ölmüştür.

 

Ümmü'l-Hayr Selma'nın erkek çocukları yaşamıyordu. Bu yüzden ilk doğacak erkek çocuğuna "Abdülkâbe" ismini vermeyi ve Kâbe hizmetine vakfetmeyi adamıştı. Hz. Ebû Bekir doğduğunda annesi, "Ya Rabbi onu bana bağışla!" diye dua ederek "Abdülkâbe" ismini verdi.  Hz. Ebû Bekir Müslüman olunca bu isim, Hz. Peygamber tarafından Abdullah'a çevrildi.

 

Birkaç lakabı olsa da İslâm tarihinde daha çok yüzünün güzelliğinden dolayı "deve yavrusunun babası" anlamına gelen "Ebû Bekir" lakabıyla anıldı.

 

İlk lakâbı "Atîk"tir. Allah Rasulü, onun "cehennemden azat" müjdesini aldığı zaman "azaptan azat edilmiş" anlamında ona "Atîk" lakabını verdi. Daha çok bilinen ve kullanılan lakabı ise "Sıddık"tır.

 

Hz. Peygamber, miracını haber verdiğinde Kureyş müşrikleri, ona inanmadılar ve hemen, Hz. Ebû Bekir'in yanına vardılar.  "Ya Ebâ Bekir! Senin arkadaşının söylediklerinden haberin var mı? O, güya, bu gece Beytü'l-Makdis'e varmış! Orada namaz kılmış! Sonra da Mekke'ye dönmüş!" dediler.

 

Ebû Bekir (r.a.), "Vallahi, eğer bunları o söyledi ise, muhakkak, doğrudur!" dedi. Bunu duyan Hz. Peygamber, "Ey Ebâ Bekir! Sen Sıddık'sın!" buyurdu ve o gün ona "ihlaslı, asla yalan söylemeyen, itikadında şüphe olmayan" anlamında "Sıddık" lakâbını verdi.

 

Hz. Ebû Bekir, cennetle müjdelenen on kişinin ilkiydi.

 

Ebû Hureyre anlatıyor: Bir defasında Allah Rasulü, "Bugün içinizden kim oruç tuttu?" diye sordu. Ebû Bekir, "Ben" dedi.  Rasulüllah: "Hasta ziyaretine gideniniz var mı?" dedi. Yine Ebû Bekir, "Ben" dedi. Efendimiz, "Hanginiz bir cenazenin teşyiinde bulundu?" dedi. Yine Ebû Bekir, "Ben" dedi. Son olarak "Bugün kim bir yoksulun karnını doyurdu?" diye sordu. Ebû Bekir, "Ben" deyince Hz. Peygamber "Bu hasletleri bir günde kendisinde toplayan adam muhakkak cennete girer." buyurdu.

 

Hz. Ebû Bekir, yumuşak huylu, alçakgönüllü, uysal ve hoşsohbet biriydi. Cömertti; fakirlere, zor durumda olanlara yardım eder, misafirlere ikramda bulunmayı severdi. Her zaman vakarlı ve ağırbaşlıydı.

 

Az konuşur, herkese de az konuşmalarını tavsiye ederdi. Onun dürüstlüğü çok meşhurdu. Kul hakkına çok önem verir, başkalarının hakkına titizlikle riayet ederdi.

 

Hz. Ebû Bekir, Hz. Peygamber'e Hz. Hatice'den sonra ilk biat eden kişiydi. Hayatı boyunca da yanından ayrılmayarak ona arkadaş, sırdaş, yoldaş ve can dostu oldu.