Kendimizi ifade etmek istiyorsak kelimelerden başlarız. Kelimeler cümlelerin yapı taşları… Bu taşlardan işimize yarayanları seçip sıraya...

Kendimizi ifade etmek istiyorsak kelimelerden başlarız. Kelimeler cümlelerin yapı taşları… Bu taşlardan işimize yarayanları seçip sıraya koyarak meramımızı anlatırız. Dilimizi tanımak, etkili ve doğru bir biçimde kullanmak istiyorsak kelimeden başlamamız gerekiyor. Türkçe gibi eski bir tarih ve geniş bir coğrafya ile nitelenen bir dilin her yer ve zaman dilimindeki kelimelerinin hikâyesinin izini sürmek ve bu izi ortaya koymak çok zor bir iş. Ancak şunu bilmeliyiz ki hikâyeler biz insanları birleştirdikleri kadar kelimeleri de birleştirmektedir. Ortak bir geçmiş sunmaktadır. Kelimelerin de biz insanlar gibi hikâyesi vardır. Onlar da diğer canlılar gibi doğar, çoğalır ve ölürler. Etimoloji, köken bilim, kelimelerin köklerini, hangi dile ait olduklarını, anlamlarını ve geçirdikleri kültür aralıklarını takip eder. Arapçası kısaca yarıp bakmadır. Kelimelerin hikâyelerini inceler; onların doğumunu, göçünü ve yeni ikametlerinin izini sürer. İşte bu heyecan verici, bir o kadar da öğretici bir iz sürüştür. Altay Dağları’nın sarp kayalıklarında doğan bir kelimenin bazen Sahra’yı ve Pasifik’i aştığına şahitlik eder, bazen bir Anadolu köylüsünün dilinde yaşamaya çalıştığını görürsünüz. Yazmış olduğum yazı da bu iz sürüşle başladı. Yalnızca Farsça pa “ayak” kelimesinden patika, paytak, pabuç, paça, paten, sehpa, pedikür, payitaht, podyum ve futbol gibi birbirinden uzak görünen ancak ortak bir hikâyede buluşan kelimeleri fark edince bu iz sürüşe olan merakım daha da arttı. Hasretin hasar verdiğini; tahammül, hamal ve hamilenin ortak noktasının “yük” olduğunu yine bu iz sürüşte öğrendim. Yazımın amacı okuyucunun dikkatini diline yani güzel Türkçemize çekmektir. Yazma aşamasında birçok şey öğrendiğim bu çalışmanın sizlere güzel bir pencere aralamasını dilerim. Biraz hikâye, biraz etimoloji, biraz sözlük… Kelimelerin serüvenine birlikte şahit olalım.

Kelime; yara, iz demektir. Eğer kelime bir anlam taşıyorsa ve muhatapta bir iz bırakıyorsa buna kelime denir. Kelime; iz bırakmak, çizik atmak, yara açmaktır.

Farsçadan dilimize giren “renk” kelimesinin birden fazla anlamı vardır. Bu anlamlardan biri hile, düzen, oyundur. İnsanın dünyanın renklerine değil, hilesine aldandığını Neşet Ertaş “Cahildim dünyanın rengine kandım.” diyerek açıklıyor.

Sadaka Türkçede, karşılıksız yapılan yardım, dilenciye verilen para anlamında kullanılsa da aslında Arapça sadakat ile aynı kökten, sıdk “dostluk, doğruluk”tan geliyor. Zira insanın gönülden yaptığı çok küçük bir şey olsa dahi, onun doğruluğunu yani sadakatini gösteriyor.

Hâki, toprağa ait, toprakla ilgili demektir. Yeşile çalan toprak rengi olarak da bildiğimiz hâki, Farsça hâk “toprak”tan geliyor. Bu kelime insanı anlatmak için de kullanılıyor: Geldiği yeri unutmaması için insana hâki denir, yani topraktan olan. Aynı şekilde Hakkâri ilimizin adı da buradan gelmektedir.

Karavan, bir araç yardımıyla taşınan barınaktır. Kelime dilimize Farsça karvan “kervan”dan girmiştir. Modern zamanda kelimelerin anlamlarının insanlar gibi yalnızlaşmasına ne de güzel bir örnek… Yüzlerce kişilik kervandan, yalnızların tercihi karavana…

Sevda, bir şeyi yapmak, elde etmek, o şeye kavuşmak için duyulan dayanılmaz istektir. Bir diğer anlamı, başka hiçbir şeye yer bırakmayacak kadar şiddetli ve ümitsiz aşktır. Sevdanın asıl anlamı ise “kara, siyah” tır. Arapça svd “siyah” kökünden gelen sözcük, esved (Kâbe duvarında bulunan Hacerü’l-Esved de siyah taş demektir.) ve müsvedde “karalama” ile akraba. Sevdanın kendisi kara demek iken “kara sevda” demek doğru mudur?

Barış, iki kişinin birbirine varmasıdır. Kelimenin Eski Türkçedeki aslı “varışmak”tır. Zamanla barışmak halini almıştır.

Sirayet, bir düşüncenin, durumun başkasına geçmesi, bulaşması demek. Arapça sözcüğün kökünde sry “bir hastalığın yayılması” anlamı vardır. Kişiye yalnızca hastalıklar değil, hâl de sirayet eder. Bu sebeple iyilerle olmak yetmez, kötülerden de uzak durmak gerekir.

Minare, ışık kulesi demektir. Arapça nur “ışık” ile aynı köktendir. Menar “ışık yakılan yer”den minare olmuştur. Minare, Allah’ın ışığına, nuruna çağrılan yerdir.

İnsan, anlaşılması ve anlatılması en zor kelimelerdendir. Dilimize Arapçadan girmiştir. Kelimenin köküne dair iki iddia vardır. İlki üns/ünsiyet yani alışmak, evcilleşmek, uyum sağlamak. İkincisi nisyan, yani unutmak. Ancak iki köke göre de insan kelimesinin anlamı manidar: neye alışan ve neyi unutandır insan?

Depresyon, aslında çukur, çöküntü demektir. Latince, de “aşağı” ve press “basmak” kelimelerinin birleşmesiyle meydana gelmiştir. Fransızcadan dilimize girmiştir.

İstiklal, bağımsızlıktır. Hürriyetine engel olanı yere sermek, ondan kurtulmaktır. Arapça kll “küçükseme, hiçe sayma” kökünden gelen sözcük yalnızca dilimizin değil, hayatımızın da parçası olmuştur. “Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklal!” (Mehmet Akif Ersoy)

Sevgili Türkçede sevilen, muhabbet duyulan; yâr Farsçada yardımcı, dost demektir. Manita, İtalyanca el altındaki kadın; flört ise İngilizce işve, oynaş anlamına gelir. Kelimeler toplumların aynasıdır ve hangi aynadan bakacağınızı doğru seçmelisiniz.

Düğün, aslı düğümdür. Düğün, düğüm ve düğme aynı kökten, “tügmek”ten gelmektedir. Hepsi de bağlanmak, bir araya getirmek anlamındadır. Düğme kıyafetin iki yakasını, düğüm ipin iki ucunu, düğün ise gelin ve damadı…

Meşrep, huy, tabiat, kişilik demektir. Arapçadaki anlamı ise su içilen yer, kaynak… Hayat hakkında çok güzel bir sır veriyor: İnsan nereden besleniyorsa, suyu nereden içiyorsa meşrebini orası şekillendiriyor.