Kentlerin de insanlar gibi bir "kimliği" ve bir "kültürü" vardır. Kentin kimliği, yaşadığı ve yaşattığı kültürel değerlerin başka insanlar tarafından algılanış biçimidir.
Onun binlerce yıllık tarihinden süzülüp gelen, kendine özgü maddi ve manevi değerler birikimi ise o kentin kültürünü oluşturur.
Bu kültürün içinde o kentin edebiyatı, dili, sanatı, folkloru, etnografyası, gelenekleri, inançları, giyim kuşamı, kısacası aklınıza gelebilecek her özelliği bulunur.
Bu açıdan bakıldığında Kütahya'nın çok zengin bir kültürel birikime sahip olduğu; ancak bunu değerlendiremediği, bu zenginliğin farkında olmadığı bir gerçektir.
Beş yüz sene önce, "Ol mâhiler ki deryâ içredür deryâyı bilmezler." diyen Hayalî, bu sözü sanki bizim için söylemiş.
"Kuruluşun ve Kurtuluşun Diyarı" dediğimiz kentimizde "kuruluş" ve "kurtuluş" adına ne var?
Üç kıtada at koşturup, yedi deryada gemi yüzdüren Osmanlı imparatorluğunun kurulduğu Domaniç'te her yıl yapılan "Hayme Ana'yı Anma ve Göç Şenlikleri"ni sıradan bir tören olmaktan çıkarabildik mi?
Osmanlının mayasında Söğüt ne ise Domaniç de odur; ancak tarihimize ve ecdadımıza sahip çıkma noktasında bir Söğüt kadar olamadık...
Dumlupınar ve Zafertepeçalköy şehitliklerinin durumu ortada!
Tarihimize sahip çıkmak, öz kültürümüzü canlandırmak ve yaşatmak için İl Özel İdaresi ve Belediye Bütçelerinden ne kadar para harcıyoruz acaba?
Kütahya için "Şehzâdeler Şehri" diyoruz; ama hangi şehzâde, ne zaman, ne kadar kalmıştır bu şehirde, neler yapmıştır? Bugün onları hatırlatan ne vardır?
Okul tabelalarında veya cami kapılarında adını gördüğümüz Ali Paşa, Abdurrahman Paşa, Fuat Paşa, Rüstem Paşa, Derviş Paşa, Lala Hüseyin Paşa, Karagöz Ahmed Paşa, Vahid Paşa kimdir?
Sorun bakalım bu şehrin insanlarına, Hekim Sinan'la Şair Şeyhî'nin aynı kişi olduğunu, Özbek mahallesine neden Özbek, Saray mahallesine neden Saray isminin verildiğini, Porsuk çayının adının nereden geldiğini kaç kişi bilecek?
Dumlupınar Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü öğretim üyesi kıymetli insan Kadir GÜLER’in bir makalesinde verdiği bilgiye göre, sadece Cumhuriyet dönemine kadar yetiştirdiği otuz sekiz şairle Osmanlı coğrafyasında altıncı sırada bulunan Kütahya'nın bu otuz sekiz şairinden kaçını tanıyoruz?
Dönenler Mevlevihanesi’nin kapısının üstünde adı yazılı Ergün Çelebi, Musalla Kabristanı’nda yatan Sunullah Gaybi, Eskişehir yolundan gelen geçeni seyreden Pîr Ahmet Efendi, Hezar Dinari, Paşam Sultan, Ârifî, Firakî, Pesendî... kimdir?
Şair Şeyhi'nin adı Şair Şehir veya Şair Şiir, Ahi Erbasan'ın adı Ahir Basan şeklinde telaffuz ediliyorsa kent olarak bir kimlik ve kültür sorunumuz var, demektir.
Bu kentin yetiştirdiği en büyük değerlerden biri olan minyatür sanatçısı, ressam ve neyzen Ahmet YAKUPOĞLU’nun kıymetini bilebildik mi?
Her canlı, kendi ikliminde, kendi toprağında neşv ü nemâ bulur.
Bu ülkede demiyorum, bu dünyada kaç tane Ahmet YAKUPOĞLU var, söyler misiniz?
"Bilim ve sanat rağbet görmediği yerden göç eder." diyen filozof ne kadar doğru söylemiş!..
Ya Kütahya oyunları, Kütahya türküleri!..
Kıymetli dostum Kerim VURAL ve birkaç Kütahya sevdalısının üstün gayretleriyle yaşatılmaya çalışılan halk oyunlarımız kendine özgü estetiğiyle yaşatılmalı, mutlaka desteklenmeli ve geliştirilmelidir.
Türkülerimiz hep güzeldir; ama Kütahya türküleri bir başka güzeldir.
Bu yıl 14. yapılacak olan Uluslararası Hisarlı Ahmet Sempozyumları, Kütahya Güzel Sanatlar Derneği öncülüğünde ve Çanakkale 18 Mart Üniversitesi yönetiminde sürdürülüyor. Bu konuda Uğur TÜRKMEN’in ve Mustafa Kemal ALTINSOY’un gayretleri asla inkar edilemez. Ancak bu sempozyumlar bir otel salonunun duvarlarını ve Kütahya sınırlarını aşıp daha geniş platformlarda yapılmalıdır.
Çininin başkentiyiz. 2017 yılında UNESCO Yaratıcı Şehirler Ağına girmişiz. Bu alanda yapılan göstermelik çalışmaları asla yeterli göremeyiz.
Ya çini sanatçılarımız…
UNESCO’nun “Yaşayan İnsan Hazinesi” olarak dünyaya ilan ettiği Mehmet GÜRSOY, Hamza ÜSTÜNKAYA ve rahmetli Sıtkı OLÇAR Allah’ın bu şehre birer ihsanıdır. Kıymetleri bilinmeli.
Binlerce kilometre uzaklıktaki ülkelerde düzenlediği defilelerle Türk kadınının estetik zevkini dünyaya tanıtan, orijinal tasarımlarıyla geçmişi geleceğe bağlayan Cemile GÜL’e sahip çıkılmalı.
Kısacası, Kütahya Türk-İslâm medeniyetinin referans şehirlerinden biridir.
Buram buram tarih, buram buran medeniyet kokan, beylerin, beylerbeylerinin yaşadığı bu şehir böyle garip, böyle mahzun olmamalı!
Bu kadim şehir kaplıcalarıyla, konaklarıyla, çinisiyle, el sanatlarıyla, kütüphaneleriyle, müziğiyle, folkloruyla, tarihî dokusuyla her yıl yüz binlerce yerli ve yabancı turistin ziyaret ettiği bir "tarih, kültür ve sanat şehri" neden olmasın?
Bu konuda söylenecek o kadar çok söz var ki...
Kısacası, köklerimizden kopmadan, bizi biz yapan değerlerden uzaklaşmadan, Yahya Kemal'in deyişiyle "kökü mâzide olan âti" olmalıyız.