Herhangi bir dinin, herhangi bir tanrısına inanıyorsanız, o inancın gereği olarak kulluğu kabul etmişsiniz demektir. Kulluğu kabul ettikten sonra da, o inancın gerekliliklerini harfiyen yerine getirmek zorundasınız. Tartışamaz, sorgulayamazsınız. Sizin için herşey düşünülmüştür ve sizler de yalnızca o çizgiyi takip etmek, o çizgi üzerinde yürümek zorundasınızdır.

Çizgiden saptığınızda, o topluluktan men edilir, aforoz edilirsiniz. Yüzyıllardır bunun cezası çok ağır olmuştur. Halen daha da ağırdır.

Ancak günümüz insanı artık bu tarz ağır cezalandırma ve suçlama baskısı altında yaşamak istemiyor. Daha özgür, daha kendi kararlarını kendisinin vereceği bir yaşam şeklini tercih ediyor.

İşte bu nedenledir ki, insanların önemli çoğunluğu bu tarz baskılardan kurtulmak için ya redde ya da başka yollara başvurabiliyor.

Hele de o inancı savunduğunu iddia eden insanların çok da inandıkları gibi yaşamadıklarını gördüklerinde, sorgulama ve isyan süreci başlıyor.

Safiyane bir şekilde başlayan inanma ve o yoldan gime, iman etme sürecinde bireyin çevresinde görüp duyduklarıyla yaşadığı hayal kırıklıkları, onu sorgulama sürecine itebiliyor. Sevgi ve saygıya dayalı olması gereken inanç sistemi, baskı ve biata dayalı hale gelince, ister istemez bireydeki inancın sarsılmasına yol açabiliyor.

Hiç bir iş yapmadıkları halde lüks konutlarda yaşayıp, son derece lüks araçlar kullanan ve korkunç bir zenginlik içerisinde yaşayan bu kesimler, insanlardaki sorgu ve isyan mekanizmalarını harekete geçirebiliyor.

Başkalarına, kendilerine inananlara cennet vaat edenlerin, yoksulluğu övenlerin müthiş bir varlık içerisinde yaşadıklarını görenler, şehitliği yüceltenlerin kendi evlatlarını askere bile göndermediklerini görenlerin içindeki isyan ve sorgulama süreci yükselen bir ivmeyle tırmanmaya başlıyor.

Birey olabilmek, hele de bizimki gibi toplumlarda hiç de kolay değil. O geçiş süreci o kadar da kolay gerçekleşemiyor. Öncelikle aileden başlayarak, daha sonra okul, toplum ve kurumlarca desteklenen öğretilerle, insan artık o kabuktan dışarı çıkamaz hale geliyor. Aileden, toplumdan dışlanma korkusuyla da birey olabilme adımlarını atamıyor. Toplumsal huzursuzluk da bu nedenlerle baş göstermeye başlıyor.

Aile-inanç-toplum ve kurumlarla kendi benliği arasında sıkışan birey, ya redde ya da kaçamaklara sürükleniyor. Örneğin içki içmeyerek ve bunun günah olduğunu öne sürerek, pekala zina yapabilen ve bundan da hiç gocunmayan ikiyüzlü, sahtekar insanlar türüyor toplumda.

Birey olabilmek kolay bir süreç değil. Çocukluktan başlayarak gerek duygularının, gerekse de düşüncelerinin bastırıldığı bir yetişme süreci, insanın kendi istediği bir yaşam biçiminden çok, başkalarının istediği ya da dayattığı bir hayatı yaşamasına neden olabiliyor.

Aile ve toplum baskılarından geçici süreliğine olsa da sıyrılan insanların içlerinde besledikleri canavarları ortaya çıkarmasına şahit olmanız sizleri şaşırtabilir. Ancak bu zavallı ve acınası o insanların birey olamamalarından, kendileri olamamalarından kaynaklanan doğal bir sonuçtur ve acınası bir durumdur.

NE OKUMALI

Oğuz Atay Tutunamayanlar

NE İZLEMELİ

Yönetmenliğini Yüksel Aksu'nun yaptığı ve başrolünü Cem Yılaz'ın oynadığı İftarlık Gazoz