(12 Ekim 2024 tarihinde yayımlanan yazının devamıdır.)

KAPTAN-I DERYÂ ÇÖRÇİL’İ VERMİYOR


Osmanlı Devleti ile İngiltere arasındaki diplomasi trafiği devam etmektedir. Olaya Fransa ve diğer Avrupa ülkeleri de dahil olur. Rusya, Avusturya ve Prusya elçileri de Osmanlı hükümetine birer yazı göndererek Çörçil’e uygulanan davranışların kendi vatandaşlarına uygulanmamasını isterler. Osmanlı devleti üzerindeki baskılar arttıkça artar. Bu sefer Baştercüman Büyük Pisani Bâbıâli’ye gelir ve Çörçil’i alıp gitmek ister.

 

Baskılara dayanamayan Osmanlı devleti, Çörçil’i serbest bırakmaya karar verir. Pisani, Çörçil’i almak için Tersane Zindanı’na gittiğinde Kaptan-ı Deryâ Ahmed Fevzi Paşa, “yazılı talimat olmadan veremeyiz” der. Tekrar Bâbıâlî’ye gelen Pisani, bağırıp çağırır, ortalığı birbirine katar, görevlilere olmadık hakaretlerde bulunur.

 

Hariciye Nâzırı (Dışişleri Bakanı) Âkif Paşa, “Bu ne edepsizliktir, baştercüman olacaksın, ağzından çıkanı kulağın duymuyor, seni muhatap almıyorum.” diyerek Pisani’yi kovar.

 

Çörçil’i almadan İngiliz elçiliğine dönen Pisani, elçi Ponsonby’e olayı nasıl anlattıysa, devletlerarası ilişkilerde hiç olmamış bir şey olur. Elçi Sadrazam’a ve Serasker’e birere yazı göndererek İngiliz hukukuna tecâvüz ettiği gerekçesiyle bundan böyle Hariciye Nâzırı Âkif Paşa’yı muhatap almayacağını bildirir. Yani Osmanlı hükümetini tanıyor, fakat onun Dışişleri bakanını tanımıyor.

 

Artık olay devletlerarası bir krize dönüşmüştür. Akdeniz’deki İngiliz donanmasının Çanakkale Boğazı’na doğru yola çıktığı şeklinde dedikodular ortalıkta dolaşmaya başlar.

 

ÇÖRÇİL SERBEST, ÂKİF PAŞA AZİL

 

Âkif Paşa’nın haberi olmadan Padişah II. Mahmud’un emriyle Çörçil salıverilir. Bunu kabullenemeyen Paşa tam istifa edecekken görevden azledilir. Olan olmuştur. Bir İngiliz vatandaşı için koskoca Devlet-i Âliye’nin Hariciye Nâzırı (Dışişleri Bakanı) fedâ edilmiştir.

 

Yüzyıllardır diplomasi kurallarını Osmanlı belirliyordu. Avrupalı elçiler Osmanlı padişahı ile görüşebilmek için haftalarca, aylarca Elçi Hanı’nda bekletiliyordu. Şimdi ise İstanbul’daki elçiler bakanları görevden aldırabilir duruma gelmişti. Eski Zağra müftüsü Râcî Efendi’nin dediği gibi:

 

“Azîz-i vakt idik a’dâ zelîl kıldı bizi.

Esîr-i bend-i belâ vü sefîl kıldı bizi”

 

Bakanlık görevinden alınan ve değişik görevlerle İstanbul dışındaki illere gönderilen Âkif Paşa, bu olayı “Tabsıra” isimli kitabında bütün ayrıntılarıyla anlatır. Bir ara affedilip İstanbul’a döndüyse de bu olaydan sonra fazla yaşamaz. 1845 yılında hac dönüşü İskenderiye’den gemiye bineceği sırada vefat eder ve oraya defnedilir.

 

Gelelim olayın ikinci perdesine… 

 

HEM SUÇLU HEM GÜÇLÜ

 

Hapisten çıkan Çörçil olayı büyütür. Osmanlı devletinin kedisini haksız yere iki aya yakın hapiste tuttuğunu, darp edildiğini, rencide olduğunu, dolayısıyla Osmanlı hükümetini mahkemeye vereceğini söyler.

 

O yıllarda iç ve dış meselelerle uğraşan Osmanlı devleti ise bu olayın bir an önce kapanmasını istemektedir. Bu nedenle Çörçil’e önce gönlünü almak için pırlanta bir nişan verilir. Ardından bir fermanla 10.000 kantar (yaklaşık 5,5 ton) zeytinyağı ihracatı yapabilme hakkı tanınır. Bunlar da yetmez Çörçil İstanbul hükümetinden Türkçe gazete çıkarma yetkisi de koparır.

 

CERÎDE-İ HAVÂDİS DOĞUYOR

 

Çörçil zeytinyağı ihraç hakkını 3500 altına bir Rus tüccara devreder. Bu parayla 1 Ağustos 1840’tan itibaren Cerîde-i Havâdis isimli gazeteyi çıkarmaya başlar.

 

O yıllarda İstanbul’da sadece Takvim-i Vekâyi adında bir gazete çıkmaktaydı. Bugün hâlâ çıkmakta olan Resmî Gazete’nin başlangıcı sayılan Takvim-i Vekâyi hükümet tarafından 1831 yılında çıkarılmaya başlanmıştı. Fakat bu resmi gazete olduğu için daha çok resmi beyannameler, atamalar vb. yayınlar yapıyordu. 

 

Çörçil’in çıkarmaya başladığı Cerîde-i Havâdis’in harfleri ve diğer malzemeleri hükümetçe tedarik edilir. Başlangıçta gazete pek tutulmaz. Toplam tirajı 200’ü bile bulmaz. Çörçil’in hükümetten yardım istemesi üzerine Abdülmecid tarafından ayda 2500-3000 kuruş yardım sağlanır. Böylece gazete yarı resmî bir nitelik kazanır.

 

Ekim 1846’da Vilyım Çörçil ölünce oğlu Alfred Çörçil gazeteyi çıkarmaya devam eder. 139. sayıya kadar on günde bir, 139. sayıdan sonra haftalık çıkan Cerîde-i Havâdis, 1 Ağustos 1840’tan itibaren 1212 sayı çıkar. 1860’ta Şinasi ve Agâh Efendi’nin çıkardıkları Tercümân-ı Ahvâl ve 1862’de yine Şinasi’nin çıkardığı Tasvir-i Efkâr gazeteleri ile rekâbet edemez ve 28 Eylül 1864’te yayın hayatına son verir.

 

SONUÇ


Çörçil olayı 19. yüzyılın ortalarında Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu durumu ve uluslararası mücadelede güçsüz olduğunuz zaman başınıza neler gelebileceğini göstermesi bakımından ibretlik bir olaydır.

 

Hüseyin Râci Efendi yukarıdaki beyti her ne kadar 93 Harbi’nden sonraki Balkan göçleri sırasında söylese de “a’dânın bizi zelîl kılması” ondan en az yüz yıl önce zaten başlamıştı.

 

Yanlıştır; ama tarihin değişmez kuralı budur: Güçlü olan her zaman haklıdır.

 

Video adresi:

https://www.youtube.com/watch?v=xCiVhh4Oj34&t=265s