Türk Milleti!
Toprağın, ateşin, kasırgaların çocuğu!
Orta Asya bozkırlarından kopup geldin buralara!
Altaylar güzeldi; Orhun’un, Selenga’nın suladığı Ötüken toprakları bereketliydi.
Bozkırlar, kahramanlığın ve asaletin türküsünü söylerdi.
Fakat sen kabına sığmayan bir millettin.
Uzak diyarlar, güneşin battığı beldeler ufukta bir “Kızılelma” olarak rüyalarını süslüyordu,
İslâm’la müşerref olduğun zaman hayallerin bir başka anlam kazandı.
Bir şafak vakti, eşkin atlarla çıktığın yolculukta son durağın Anadolu oldu.
Anadolu sırtlanların yoluydu.
Anadolu çakalların mekân tuttuğu yerdi.
Anadolu coğrafyası netâmeliydi.
İşte sen böyle bir coğrafyayı kendine yurt yaptın ve bu topraklarda yeni bir medeniyet kurdun.
Bu yurdun adına Türkiye dedin.
Söğüt’te diktiğin çınarın dalları kıtaları kapladı.
Defalarca tarihin yönünü değiştirdin.
“Kıtaları ipek bir kumaş gibi kesip biçen” orduların vardı.
Yüzyıllarca, üç kıtada at koşturdun, yedi deryada donanma yüzdürdün.
Başlılara baş eğdirdin, dizlilere diz çöktürdün.
“Cihanda bir sen vardın, bir de küffâr.”
Ve bir gün…
Yıldırım gibi gittiğin beldelerden devrile devrile geri çekilmek zorunda kaldın.
Son sığınağın yine mübarek Anadolu oldu.
Fakat düşmanların sana bu toprakları çok gördüler; seni bu topraklardan sürmek, tarihe gömmek istediler.
Sen her seferinde yeni bir destan yazarak üzerine gelen saldırıları püskürttün, etrafını saran ateş çemberini parçaladın.
Her seferinde boynuna takılmak istenen demir halkayı kırıp attın.
Kaç kere senin için ısmarlanan tabutu hazırlayanların başına geçirdin.
Bu gök kubbe, senin kadar yurdunu seven başka bir millet görmedi.
Tarih, senin kadar yurdu için can veren, kan döken başka bir millete tanık olmadı.
Dolayısıyla, hiç kimse senin kadar özgür yaşamayı hak etmedi.
Hâlâ Kafkaslardan esen yeller senin destanını söyler; hâlâ Tuna boylarında türkülerin söylenir.
İhanetin bin bir türlüsünü gördün.
Yemen çölleri kaç evladının kanını emdi!
Trablusgarp, Filistin, Hicaz birer Türk şehitliği oldu.
Türk Milleti, bunları sakın unutma!
Tarihine sahip çık!
İyisiyle, kötüsüyle; doğrusuyla yanlışıyla, “geçmiş” senin geçmişindir.
Unutma ki; “Geçmişine taş atanın, geleceğine gülle atarlar.”
Ecdadının çektiği çileleri düşün ve hisset!
Çanakkale siperlerinde can veren on beşlileri düşün.
Yemen çöllerinde kavrulanları, Galiçya pusularında savrulanları düşün.
Ya Sarıkamış’ta, Allahüekber dağlarında donarak can verenler!..
Ya Sakarya önlerinde “hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır” diyerek etten duvar örenler…
İyi bil ki sana senden başka yanan, sana senden başka ağlayan asla olmaz.
Evlatlarına sahip ol; bak, iyi yetişmiş doktorların, mühendislerin, uzmanların akın akın başka ülkelere gidiyor.
Gençlerinin gözü dışarda…
Elin oğlu uzayda yer kapma yarışında, sen ne yapıyorsun?
Harp meydanlarında senin bileğini bükemeyenler şimdi durmadan fitne üretiyor, seni birbirine düşürmek istiyor.
İçindeki bazı gafillerin kendi çıkarları uğruna yaptıkları şatafatlı konuşmalar, hamasi nutuklar seni aldatmasın!
Bak, etrafında olan bitenlere…
Korku imparatorlukları birer birer yıkılıyor.
Coğrafyamızda oluk oluk kan akıtılıyor.
Emin ol ki, emperyalistlerin nihai hedefi sensin.
Çakal sürüleri saldırmak için fırsat kolluyor.
Bugüne kadar yılmadın, yıkılmadın.
Şimdi yeni bir yüzyılda yeni bir destan yazmanın tam zamanı!
Ağrı gibi, Erciyes gibi başın göklerde, gözün ufuklarda olsun!
Çakalların hükmü, aslanlar ayağa kalkana kadardır.
Arslanlar gibi kükre!..
Toroslar gibi göğsünü gere gere “Ne Mutlu Türk’üm Diyene” diye haykır!
Haykır ki yer gök inlesin!