Yemen anlı mıdır şanlı mıdır bilinmez; ancak taşının toprağının kanlı olduğu bir hakikattir.

Türk milleti, özellikle Osmanlı Devleti’nin son zamanlarında birçok cephede savaşır. Vatan sevgisini duyguların en yücesi sayan Anadolu çocukları, sonlarını düşünmeden, büyük bir inançla, daha önce hiç görmedikleri, duymadıkları ve bilmedikleri topraklara savaşmaya gider; köylerinden, kasabalarından dualarla, törenlerle uğurlanırlar.

Balkanlar, Trablusgarp sahilleri, Galiçya pusuları, Yemen çölleri, Çanakkale siperleri, Kafkasya dağları ve Filistin ovaları her türlü açlığa, susuzluğa, yokluğa rağmen bu Anadolu çocuklarının destansı mücadelesine şahit olur.

O yıllarda Arap ülkelerinden Yemen’e savaşmak için giden askerler, şartların zorluğundan dolayı savaşmadan geri çekilirler. Bu ülkeler Yemen’e asker göndermeyeceklerini Osmanlı’ya bildirirler. Bu yüzden Yemen’de isyanlar başlayınca Osmanlı Devleti Anadolu’dan asker toplamaya başlar.

Gidenlerin birçoğu geri dönemez. Ya şehit haberleri gelir ya da kayıp… Acılarını ekmeğine katık yapan analar, bacılar, eşler, yavuklular artık oğullarını, ağalarını, sevgililerini, yavrularını, ağıtlarda, türkülerde yaşatmaya çalışırlar. Bir Çankırı türküsü şöyle der:

Şu Yemen’de ot biter mi
İki kardaş çift gider mi
Annem o da hiç güler mi
Ağlar Mehmet Memiş ağlar

Kayseri ve Malatya yöresinden derlenen bir başka türküde de ifade edildiği gibi Anadolu içlerinden kalkıp binlerce km. uzaklıktaki Yemen’e giden Memetler, Memişler ıssız çöllerde, sarp dağlarda can verirler.

Tarlalarda biter kamış
Uzar gider vermez yemiş
Şu Yemen’de can verenler
Biri Memet biri Memiş

Arap yarımadasının güneybatısında yer alan Yemen, Yavuz Sultan Selim'in Mısır'ı fethinden sonra Osmanlı Devleti idaresine girer. Osmanlı yönetiminde kaldığı 400 yıl boyunca ilk günden son güne kadar isyan ve kargaşalıkları bitmemiş, devlet için sürekli bir problem olmuştur.

Kanuni'nin son zamanlarında başlayan isyanlarla, Yemen'in Osmanlı Devleti'ne bir fayda sağlamayacağı anlaşılmış olmakla beraber, sırf İslam toprağı diye halifelik makamının da etkisiyle Yemen’in devleti içten içe kemirmesine izin verilmiştir.

Anadolu’nun türkülerinde söylendiğine göre de kahve Yemen’den, bülbül çimenden gelirmiş.

Evet, Yemen’den turna gelir, hurma gelir, el gelir, yel gelir, kahve gelir; bir de türkülerin kanadında kara haber tez gelir; sadece gidenler gelmez. Şu Bilecik türküsü de gidenlerin ümitsizliğini ve çaresizliğini ifade eder:

Bir incecik yolum gider Yemen’e
Ilgıt ılgıt kanım damlar çimene
Çok yalvardım gelmediler imana
Bozuldu mu Ertuğrul’un alayı
Silindi mi hamaylının kalayı
Yok mu da beyler kurtulmanın kolayı

Sadece bu mu? Anadolu’nun dört bir yanında Yemen’e gidip de gelmeyenlerin ağıt türküleri yankılanır. İşte bir Erzurum türküsü:

Mızıka çalındı düğün mü sandın
Al beyaz bayrağı gelin mi sandın
Yemen’e gideni gelir mi sandın
Dön gel ağam dön gel dayanamiram
Uyku gaflet basmış uyanamiram
Ağam öldüğüne inanamiram

Mehmet Niyazi’nin, Yemen şehitlerine atfen söylediği şu sözler bu acı gerçeği dile getirir: “Yemen Çölü nasıl bir ölü uykusundasın ki, bunca şehidin kanı seni yeşertemedi. Anaların, gelinlerin ve nice yetimlerin ıssız yerlerde döktükleri gözyaşları yağmur olup üzerine yağsaydı bağrından ormanlar fışkırırdı.”

Osmanlı zamanında “bedelli asker” uygulaması vardır. Kayseri, Malatya yöresinden derlenen bir türküde bu şöyle ifade edilir:

Yemen yolu çukurdandır
Karavanam bakırdandır
Zenginimiz bedel verir
Askerimiz fakirdendir

İmparatorluk coğrafyası içinde bize en pahalıya mal olan yer Yemen olmuştur. Yemen o kadar gencimizi yutmuştur ki, XX. yüzyılın başlarında Anadolu'da Yemen'e asker göndermeyen aile yok gibidir. Âşık Hüseyin şöyle der;

Bir alay askerdik bindik gemiye
O gemi götürür bizi Yemen’e
Şükür o Yemen’den geri dönene.

İshak Sunguroğlu’nun Elazığ ve Muş yöresinden derlediği yürek sızlatan Yemen türküsü geride kalanların ıstırap ve heyecanının tercümanı olarak bir ağıt şeklinde ortaya çıkmış ve nesilden nesile aktarılarak bu güne kadar yaşamış, bundan sonra da yıllarca yaşayacaktır.

Havada bulut yok, bu ne dumandır?
Mahlede ölüm yok, bu ne şivandır?
Şu Yemen elleri ne de yamandır.

Ano Yemen’dir, gülü çemendir,
Giden gelmiyor, acep nedendir?

II. Meşrutiyet döneminde Yemen'de valilik yapmış olan Mahmud Nedim AKDİLEK'in şu cümleleri ne kadar anlamlıdır: “Fethettiğimiz günden terk ettiğimiz zamana kadar Yemen'i ne bildik, ne anladık, ne öğrendik ne de idare edebildik.”

Sonuç olarak türkülere, ağıtlara konu olan, hikâyeleriyle yürekleri sızlatan Yemen, Anadolu insanı için ayrılık, özlem, acı ve gözyaşı demektir. Çünkü henüz küçük yaşta ‘kutsal toprakları koruma’ amacıyla yollara düşmüş Anadolu evlatlarının çöllerde, susuz vadilerde ve sarp kayalıklarda ‘kırıldığı’ Yemen, tüm Anadolu'nun mezarlığı olmuştur. Bizim için bütün Yemen bir Türk şehitliğidir.


Video adresi:
https://www.youtube.com/watch?v=bNNJggvmbjE