Beyaz Zambaklar Ülkesi, Grigory Petrov tarafından yazılan ve bir milletin uyanışını anlatan bir kitap.

Finler kendilerine “Suomi” derler ve çok sevdikleri ülkelerini de “Suomi” diye tanımlarlar ki bu sözcük Fincede “bataklık yer” anlamına gelmektedir.

Bundan yüz yıl önce, bataklık ve ormanlıklardan oluşan bir ölüm vadisidir Suomi.

Finler, kimseyi rahatsız etmemek ve kimse tarafından rahatsız edilmemek için seçmişler doğal güzelliklerden yoksun, sadece bataklıklar ve ormanlardan oluşan bu ölüm vadisini…

Avrupa’nın en kuzeyinde, kışları uzun, toprakları verimsiz ve çoraktır Suomi’nin…

İnsanları, yıllarca komşu ülkelerin, özellikle Rusların, egemenliği altında yaşamıştır.

Altmış yetmiş yıl içinde akıllara durgunluk veren bir çalışma ile bataklık ve ormanlardan “Beyaz Zambaklar Ülkesi Finlandiya” ortaya çıkmıştır.

Kendilerini milletine adayan bir avuç aydının destansı hikâyesidir, bu kitapta anlatılanlar…

Beyaz Zambaklar Ülkesi bugün dünyanın en zengin ülkesi olarak kabul edilmekte ve dünyanın en ileri teknolojisini üretmektedir.

Beyaz Zambaklar Ülkesi, özgürlüğün değerinin büyük olduğu, ancak özgürlüğün başkalarını rahatsız etmek anlamına gelmediği bir ülke…

Beyaz Zambaklar Ülkesi, trenlerde ve tramvaylarda biletçi ya da kontrolörün olmadığı, herkesin ücretini bir kutuya atıp bindiği bir ülke…

Beyaz Zambaklar Ülkesi, rüşvetin ve yolsuzluğun olmadığı, insanların yere tükürmediği, sokaklarda, caddelerde yüksek sesle konuşmadığı bir ülke…

Eğitim ve sağlık hizmetlerinin tamamen parasız olduğu, en müreffeh insanların yaşadığı bu ülke bu duruma nasıl gelmiştir?

Harap olmuş bir ülkenin imarı…

Sivrisinek üreten bataklıkların birer gül ve zambak bahçesine, zümrüt ovalar haline gelmesi…

Bir milletin el ve gönül birliğiyle uyanması ve yükselmesi…

Aydınların halka karşı sorumlulukları…

Gerçek vatanseverlik, halka gerçek hizmet…

Bu kitabı okuduğunuzda göreceksiniz ki bizdeki gibi fildişi kulelerinde halktan kopuk bir şekilde yaşayan, hatta halkı küçümseyen, hakir gören aydınlar yoktur.

“Aydın olmak demek, modaya uygun elbise, şapka ya da kolalı gömlek giymek değildir. Halkımız sizi iyi bir eğitim aldıktan sonra yüksek gelir elde edesiniz, geceleri eğlenesiniz diye o konuma getirmemiştir. Böyle olanlar gerçek aydın olamazlar.” diyen Snelman gibi aydınlar vardır.

Futboldan başka bir şey düşünmeyenlere, “Beyin gücü her zaman kas gücünden daha önemlidir, bacakları öküz bacağı gibi güçlü, ama beyni koyun beyni gibi zayıf gençler bizim idealimiz değildir; yalnız top şutlarıyla değil, bilim, teknoloji, sanat, ticaret, sanayi, hukuk toplumu, ülkenin kalkınması alanında da diğer milletlere galip gelesiniz. Sizin vazifeniz sadece topu yükseklere fırlatmak değil, Fin milletinin onurunu ve şerefini yükseltmektir.” diyen bir Snelman…

Bu kitapta azim ve iradeyle, sürekli çalışmayla hayallerini gerçeğe dönüştüren kahramanların hayat hikâyelerini okuyacaksınız.

Kunduracı Okunen’in “Ayakkabılar Kralı Okunen” oluşu, pazar yerinde sepetle yumurta satan Thomas Gulbe’nin “Yumurta Kralı” oluşu, bir simitçi çocuğu olan ve küçük dükkânda kurabiye ve şekerlemeler satan Jarvinen’in “Reçel Kralı” oluşu…

Ayrıca bu kitapta kamu kuruluşlarının, okulların, askerî birliklerin işbirliği yaparak ülkeyi kalkındırmak için nasıl çalıştıklarını, neler yaptıklarını, kışlaların nasıl “halk okulu” haline dönüştürüldüğünü göreceksiniz.

Bu kitabı okuduğunuzda, eminim, şu soruyu kendi kendinize soracaksınız:

“Peki biz niye böyle değiliz?”

Sonra da doğal zenginliklerimizi, tarihî ve kültürel varlıklarımızı, millî ve manevî değerlerimizi nasıl yitirdiğimizi düşünecek ve İsmail Habib Bey gibi diyeceksiniz ki:

“Sanki Finler, aynı soydan gelen bizlere bir kolaylık olsun diye, tuttuğumuz çağdaş uygarlık yolunda gideceğimiz yolu daha bilinçli görerek yürümemizi sağlamak için bu deneyimi gerçekleştirdiler.”