KARINCA ŞEKER İÇİNDE ÖLÜR

Yıllar önce uzak bir ülkede yoksul bir taş kırıcı yaşarmış; her sabah gün ağarmadan kocaman bir kayanın yanına gider, elindeki balyozla sabahtan akşama kadar bu büyük kayadan bloklar halinde taş parçaları koparırmış.

Yaptığı bu yorucu; fakat geliri az işten memnun olmayan taş kırıcı, her gün ellerini gökyüzüne kaldırır: "Allah'ın benim işim çok ağır, buna karşılık ücretim çok az; ben böyle yaşamak istemiyorum; zengin olmak, güçlü olmak istiyorum." diye dua edermiş.

Yine böyle bir gün dua ederken aniden gökyüzünden bir melek inerek adama: "Söyle bakalım ne istiyorsun?" demiş.

Adam korku ve şaşkınlık içinde: "Güçlü ve zengin olmak istiyorum." demiş.

Melek de: "Tamam, kapat gözlerini!" demiş.

Bir süre sonra taş kırıcı adam, alnında bir elin dolaştığını hissederek gözlerini açtığında bir de ne görsün!.. Rengârenk çiçeklerin çepeçevre kuşattığı bir bahçe; çok güzel ve kocaman bir şato...

Alnında dolaşan elin sahibi bir hizmetçi kız: "Uyandınız mı efendim?" demiş.

Taş kırıcı adam artık hem zengin hem de güçlüymüş. Mutlu bir hayat sürerken günün birinde şatosunun önünde pek çok atın çektiği bir araba durmuş; arabadan inen kişiyi orada bulunan bütün insanlar süslü şapkalarını çıkararak selamlamışlar.

Taş kırıcı adam, hemen hizmetçilerini çağırmış: "Kim bu kişi?" diye sormuş.

Hizmetçiler: "Bu ülkenin kralı." demişler.

"Olamaz!" demiş adam; "Bu kişi benden daha güçlü. Ben kral olmak istiyorum." demiş.

Melek yeniden görünmüş ve adama bir kere daha dokunmuş, adam kral olmuş.

Şimdi adam daha güçlüymüş artık; her tarafa emirler yağdırırmış, herkes karşısında el pençe divan dururmuş.

Günün birinde güneş yakıp kavurmaya başlamış yeryüzünü; sıcaktan bunalan insanlar sağa sola kaçışmışlar.

Kral bir şey yapamamış bu durumda ve yakınmaya başlamış: "Olamaz, kabul edemem bunu! Güneş benden daha güçlü, ben güneş olmak istiyorum." demiş.

Yoksul bir taş kırıcı iken önce zengin, sonra da kral olan adam bu defa da güneş olmuş.

"Şimdi artık çok güçlüyüm." diye düşünmüş ve gücünü ispatlamak için bütün ışınlarını yeryüzüne göndermiş.

Tam bu esnada rüzgarın sürüklediği bulutlar gelip yerleşmiş güneşle yeryüzünün arasına; ne kadar çabalasa da güneş bir türlü ışınlarını gönderememiş yeryüzüne.

"Hayır, olamaz!" demiş; "Bulut benden daha güçlü!"

Melek bir kez daha gelmiş bizim önce zengin, sonra kral, daha sonra da güneş olan yoksul taş kırıcının yanına; bir dokunmuş bu sefer güneş, bulut oluvermiş.

Gücünü göstermek için yüklendiği sularını yağmur olarak yeryüzüne göndermeye başlamış. Öyle çok yağmur yağdırmış, öyle çok yağmur yağdırmış ki herkes kaçacak yer aramış.

Büyük seller oluşmuş. Ancak kocaman bir kaya bütün sulara karşı direnmiş. Yerinden oynamadığı gibi sel sularının yönünü de değiştiriyormuş.

Bulut bu duruma çok öfkelenmiş; daha fazla su göndermiş; ama nafile!

Öfkesi mutsuzluğa dönüşmüş bulutun. "Bu kaya benden daha güçlü, ben de en az kaya kadar güçlü olmak istiyorum. Ben kaya olmak istiyorum." demiş.

Melek tekrar gelmiş, bulut kaya olmuş.

Şimdi zengin adamdan, kraldan, güneşten, buluttan güçlü olduğu için artık çok mutluymuş; ancak bir sabah bir taş kırıcının bedeninden kopardığı parçaların sızısıyla uyanmış.

"Olamaz!" diye bağırmış yine. "Bu taş kırıcı benden daha güçlü, ben daha güçlü olmak istiyorum, ben taş kırıcı olmak istiyorum."

Melek son defa gelmiş ve koca kaya parçası, birden taş kırıcı oluvermiş.

Taş kırıcısının işi ağır, ücreti az; ama zenginden, kraldan, güneşten, buluttan ve kayadan daha güçlü olduğu için mutluymuş.

***

Bir Malezya atasözü, "Karınca, şeker içinde ölür." der.

Bu atasözünün gerçek anlamını düşündüğümüz zaman, şeker tabağı içinde debelenen ve sonunda takatsiz kalıp boğulan bir karınca canlanır gözümüzün önünde.

Mecazi anlamda ise kanaatkâr olmayan, sürekli elinde olandan daha fazlasını isteyen, hırslı insanların, sonunda düştükleri kötü durum akla gelir.

Arapçada, "çiftleşme döneminde çiftleştirilmeyen gözü dönmüş develerin ağzından akan salya" anlamına gelir "hırs" sözcüğü.

Risâle-i Nur'da hırs için "illet ve zillettir" denildikten sonra hırsın mahrumiyet ve sefalete sebep olacağı belirtilmektedir.

Para hırsı, mal mülk hırsı, mevki makam hırsı, şan şöhret hırsı gibi hırsın her türlüsü insanın aklını başından alır ve gözünü kör eder.

Âlemlerin Resulü, "Bir koyun sürüsünün içine salıverilmiş iki aç kurdun, o sürüye verdiği zarar, mala ve mevkiye düşkün bir adamın dinine verdiği zarardan daha büyük değildir." buyuruyor.