Mustafa Kemal Atatürk 29 Ekim 1933 tarihinde, TBMM’de yaptığı konuşmada müthiş bir öngörüde bulunarak şunları söyler:

"Bugün, Sovyetler Birliği dostumuzdur, komşumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır; fakat, yarın ne olacağını kimse bugünden kestiremez; tıpkı Osmanlı gibi, tıpkı Avusturya-Macaristan gibi parçalanabilir, ufalanabilir; bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir. İşte o zaman, Türkiye ne yapacağını bilmelidir. Bizim, bu dostumuzun idaresinde, dili bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak, yalnız o günü susup beklemek değildir; hazırlanmak lazımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır; manevî köprülerini sağlam tutarak. Dil bir köprüdür, inanç bir köprüdür. Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimizin içinde bütünleşmeliyiz. Onların, yani dış Türklerin bize yaklaşmasını bekleyemeyiz, bizim onlara yaklaşmamız gerekli."

Bu konuşmadan yaklaşık 60 yıl sonra Büyük Önder’in öngörüsü gerçek olur ve Sovyetler Birliği dağılır, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan bağımsızlıklarına kavuşurlar.

TÜRK BİRLİĞİ KURULUYOR
Türk dünyasının her alanda iş birliği yapması ve uluslararası ilişkilerde ortak hareket etmesi temeline dayalı üst düzeydeki çalışmalar Rahmetli Turgut Özal zamanında başlar.

Bu minvaldeki görüşmeler yaklaşık 20 yıl sonra meyvesini verir ve 3 Ekim 2009 tarihinde Nahçıvan Anlaşması ile Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan ve Kırgızistan "Türk Dili Konuşan Ülkeler İş birliği Konseyi" adında uluslararası bir teşkilat kurarlar.

2010 yılında yapılan İstanbul Zirvesi’nde alınan bir kararla teşkilat kendini “Türk Konseyi” olarak adlandırır.

Nahçıvan Anlaşması'nın onuncu yıl dönümüne, yani 2019’da Özbekistan’ın katılımıyla Türk Konseyi bir kat daha güç kazanır.

12 Kasım 2021’deki İstanbul Zirvesi’nde Konsey adını “Türk Devletleri Teşkilatı” olarak değiştirir.

Bu arada 2018’de Macaristan, 2021’de Türkmenistan ve 2022’de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, 2023’te de Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (Türk Devletleriyle birlikte İran, Afganistan, Pakistan ve Tacikistan’ın da üye olduğu on devlet) Konsey’e gözlemci olarak kabul edilir.

Sonuç olarak; Türk Devletleri Teşkilatı, adından da anlaşılacağı üzere amacı “Türk dilleri konuşan devletler arasında kapsamlı iş birliğini teşvik etmek” olan hükümetler arası bir kuruluştur.

TURAN’A ADIM ADIM
Bugün gelinen noktada Türk Devletleri Teşkilatı’nın Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan, Özbekistan ve Kırgızistan’dan oluşan beş üyesi; Türkmenistan, Macaristan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ve Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (ECO)’ndan oluşan dört gözlemci ülkesi vardır.

Türk Devletleri Teşkilatı kısaca özetlediğim bu süreç içerisinde birçok alanda önemli kararlar alır. Bunlardan biri ortak alfabe konusudur. 9-11 Eylül 2024 tarihlerinde Bakü’de ortak alfabe konusunda uzlaşıldığı açıklanır.

Bir diğer önemli gelişme de 6 Kasım 2024 tarihinde Bişkek'te toplanan Türk Devletleri Teşkilatı Devlet Başkanları Konseyi zirvesinde, Türk devletleri arasındaki birlik ve beraberliğin sembolü olarak Türk Cumhuriyetlerinin milli bayraklarından alıntılar yapılarak ortak bayrak oluşturulur.

Bu olaylar, bir taraftan çok yönlü iş birliğini, karşılıklı ilerlemeyi, birlik ve dayanışmayı güçlendirme taahhüdünü bir kez daha teyit ederken diğer taraftan dünyaya meydan okumadır.

OLMAMASI GEREKEN OLDU
Her şey yolunda gidiyor derken 2025 yılının ilk aylarından itibaren içimizi kanatan ve Türk Devletleri Teşkilatı’nın bünyesinde derin yaralar açacak bir gelişme yaşandı.

Kazakistan, Özbekistan ve Türkmenistan Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ni “Kıbrıs Cumhuriyeti” olarak tanıdı ve büyükelçi atadı.

Süreç şöyle gelişti: 3-4 Nisan 2025 tarihlerinde Semerkant’ta yapılan AB-Orta Asya Zirvesi’nde, ilişkilerin stratejik bir ortaklığa yükseltilmesi kararı alındı. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, beş Orta Asya ülkesine, “stratejik ortaklık” kapsamında AB’nin 12 milyar Avro yatırım yapacağını duyurdu.

Fakat bir engel vardı. AB üyesi olan Güney Kıbrıs Rum Kesimi, bu ülkelere yapılacak yatırımı veto edebilirdi. Çünkü Güney Kıbrıs, “adanın tek hâkimi olarak” birçok ülke tarafından tanındığı halde adı geçen Türk Cumhuriyetleri tarafından tanınmamıştı ve büyükelçilikleri yoktu.

Kazakistan, Özbekistan ve son olarak Türkmenistan’ın yarışırcasına Güney Kıbrıs’ı tanımalarının ve büyükelçi atamalarının nedeni AB’nin vaat ettiği işte bu paradır.

İkisi Türk Devletleri Teşkilatı üyesi, biri gözlemci olan bu üç kardeş ülkenin girişimleri için, “12 milyar Avro’ya KKTC’yi sattılar” demek içimden gelmiyor; fakat Türk dünyasının geleceği açısından ciddi sorunlar yaratacağından eminim.

Zira, Güney Kıbrıs’ı “Kıbrıs Cumhuriyeti” olarak tanımak demek, KKTC’yi tanımamak, dahası Kıbrıs Türklerini yok saymak anlamına gelir ki Türkiye açısından bu kabul edilemez bir durumdur.

Şimdi sorulması gereken sorular şudur: AB’nin ‘stratejik ortaklık’ kılıfı ile bu ülkelere 12 milyar Avro yardım yapıp, Rum Kesiminin tanınmasına, Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin yok sayılmasına Türkiye nasıl ve neden göz yumdu?

Dışişleri Bakanlığımız neden suskun?

Türk Devletleri Teşkilatı kapsamında tesis edilmiş, her biri engin tecrübeye sahip aksakallardan müteşekkil daimî istişare organı Aksakallar Konseyi’nin başkanı Binali Yıldırım’dan neden bir açıklama yok?

En önemlisi Türk Devletleri Teşkilatı’nın bundan sonraki çalışmaları nasıl ilerleyecek?