Bugün Hyderabad’da ikinci günümüz , ilk planım şehrin köklerinin yer aldığı 10 km mesafedeki antik Golconda kalesine ,Kutb ve Paigah mezarlıklarına gitmekti, ancak sabah yaşadığım beklenmedik bir sağlık problemi nedeni ile yakındaki bir özel hastaneye gitmek zorunda kaldım , Dr muayenesi ,eczaneden ilaç almak vs. derken epey bir zaman kayıp ettim , maalesef Golconda kalesi ve mezarlıkları seyahat planından çıkartmak zorunda kalıyorum ve ikinci noktam olan Chowmahalla Palace’a (Saray) geçiyorum.1948'e kadar Hydarabad Nizamlarının resmi ikametgahı olan Saray ,aynı zamanda Asaf Cahi hanedanı hükümdarlarının da iktidar merkeziymiş.
Pers, Hint, Avrupa ve Racastan gibi farklı mimari tarzların bir karışımı olan Chowmahalla Laad Bazar'ın güneydoğusunda ve Charminar'a sadece on dakikalık yürüme mesafesinde.200 yıldan uzun bir süre önce inşa edilen saray kompleksinin yapımı, Salabat Jung'un (Haydarabad'ın 4. Nizamı) saltanatı sırasında 1750'lerde başladı devamında inşa süreci bir dönem askıda kaldı ve nihayetinde 1857 ile 1869 yılları arasında Nizam Afzar-ud-Dawla Bahadur (5. Nizam) tarafından tamamlandı
.Chow mahalla Farsça’da dört saray anlamına gelmekte ve saray Mahtab Mahal (Güneş Sarayı), Aftab Mahal (Ay Sarayı), Afzal Mahal (Mükemmel Saray ) ve Tahniyat Mahal’den ( İyi Dilekler Sarayı ) oluşmakta, ancak kompleksin kalbi olan Khilawat Mubarak (Taç Giyme Salonu ) Chowmahalla'nın açık ara en etkileyici noktası , Khilawat’da beni etkileyen şeyler Takht-e-Nishan(kraliyet tahtı) ve 19 adet muhteşem Belçika kristal avizeleri oldu. Sarayda birbirine bitişik mini odalar var, bu küçük odalar tarihi fotoğraflar ve diğer Asaf Cahi hükümdarları ile ilgili sergilerin bulunduğu bir müzeye dönüştürülmüş.
Chowmahalla Sarayı'nın ana kapısı Watch Tower,bu kapıdan yalnızca kraliyet ailesinin ileri gelen erkekleri giriyormuş ,biri kadınlar (Zanana Darwaza) ve bir diğeri halk için olmak üzere iki kapı daha var, ana kapı 252 yıl gibi uzun bir süredir çalışan Khilwat adı verilen tarihi mekanik bir saatle süslenmiş. Biz komplekse Kuzey avlusundan girdik ,Bara İmambara adı verilen uzun bir koridoru var , bu alan Nizamlar zamanında idari kanat olarak kullanılıyormuş ve şimdi bazı dükkanlara ev sahipliği yapmakta.
Avlunun diğer tarafı Shisha-Alat (‘shisha’ ayna anlamına geliyor) olarak biliniyor bunlar büyük olasılıkla kraliyet misafirlerine eşlik eden hizmetkarlar için oturma odası olarak kullanılmaktaymış. Güney avlusu kompleksin en eski kısmı,neo-klasik tarzda inşa edilmiş ve yukarıda ifade ettiğim dört saraydan oluşmakta ve bana göre 19 ve 20. Yüzyıla ait bir tekstil galerisi ve Korint sütunlu ön cephesi ile olan Aftab Mahal bu dördünün en görkemlisi idi. Saray’da fotoğraf ve video çekmenin yasak olduğu Kuran galeri adında bir özel bölüm daha vardı ,bu Galeri’de nadir bulunan Kuran ve dini belge koleksiyonları var.
Bu eserler Türkiye, Orta Asya, Arabistan, İran ve Hindistan'dan usta hattatlar ve zanaatkarlar tarafından yapılmış, altın ,lacivert taş ve cinebar taşları ile süslenmiş. Galeride sergilenen en eski Kuran yaklaşık olarak MS 1400'den kalmaydı ,ayrıca Kufi üsülü bazı Kuran yazmalarının yanında 3 x2 metre uzunluğunda tamamen kumaş üzerine yazılmış ve bunun yanında pirinç hamurundan yapılmış kağıt üzerine yazılan Kuran kopyaları da oldukça şaşırtıcı idi.
Saray’ın etkileyici diğer noktalarından biriside kraliyet ailesinin kişisel yaşamlarının daha az bilinen ayrıntılarına ışık tutan bir fotoğraf koleksiyonun olduğu bölümdü , en eski fotoğraflar 1873 yılına kadar gitmekteydi. Dikkatimi çeken diğer bir bölüm ise cephanelik oldu , Babür döneminden beri erkeklerin silah taşıması gelenekseldi ve uygulama Hydarabad'da 20. yüzyıla kadar devam etti. Nizamlar ve Kraliyet ailesinin diğer üyeleri, halka açıldıklarında silah taşıyorlardı (genellikle bir kılıç veya hançer).
Nizamların kendi kişisel kılıçları vardı. Chowmahalla'daki cephanelik, o zamanlarda yapılmış en iyi ve en pahalı silahlardan oluşuyor. Sergilenen bazı kısa menzilli silah türleri Shamsheer, Talwar, Dhup, Sosun-patta, Sirohi, Nagar, Patta, Chilanum, Jambia ve Zülf-i kar'dı.Cephanelikte göz alıcı silahlardan biriside Abbasi idi ,altıncı ve yedinci Nizam'ın şahsi kılıcı olan Abbasi’nin kabzasında zarif altın kakma işlemeler ,hafif kavisler ve üzerindeki “Ya Ali Meded" yazıtı ile nadide bir eserdi. Sarayın dış kısmında özel camekanlı bir alanda tümü Kraliyet armasını taşıyan özel aksesuarlara sahip, Yedinci Nizam tarafından ithal edilen, 1934 Ford Tourer, üstü açılabilir Buick, bir Fiat, 1906 iki Napier, 1953 Wolsley ve Packard’ın bulunduğu bir klasik araç sergisi var. Serginin en can alıcı aracı 1912 model ve özel sipariş üzerine saf altın ve gümüş aksesuarlı yapılan Rolls Royce Silver Ghost idi.
Saray büyük ,sabah yaşadığım olumsuzluk nedeni ile programım saptı, bu nedenle ayrılmam gerekiyor ve Chowmahalla ‘dan bir sonraki hedefim olan H.E.H. The Nizam Müzesine geçiyorum. Burası aslında geleneksel bir Hint konağı olan Purani Haveli ve konağın bir bölümü müze haline getirilmiş, yapı bir parça bakımsız ve eski gibi , müzenin hemen girişinde bir bahçenin içinde eski bir top var.Haveli’nin ilk sahibi (1869-1911 ) altıncı Nizam Mahbub Ali Hanmış ,rivayete göre Mahbub Han bir giydiğini bir daha giymezmiş.
Bu nedenle bu müzede 54m uzunluğunda iki katlı tik ağacından yapılma Burma usulü dünyanın en büyük gardırobu var ,alt dolapların arasına soyunma odaları da inşa edilmiş, baştan sona uzanan devasa ahşap gardırop’a ilk baktığınızda bu nasıl bişi diyorsunuz. Müze’nin geri kalan kısmı 7. Nizam Osman Ali Han’a ait ve kendisine hediye edilmiş, kişisel eşyalardan oluşmakta, benim için dikkat çekici olanlar, gümüş beşik ,ahşap altın cilalı taht, altın kaplama hançer oldu. Müzede genel anlamda gösterim ,sunum , ışıklandırma çok iyi değil, ancak gezmeye değerdi.
Akşam olmak üzere ,bir sonraki noktam olan otelime çok yakın Birla Mandir’a geçiyorum, yapının hemen dışında, tapınaktaki Lord Venkateswara'ya sunmak üzere Hindistan cevizi, çiçek ve tatlı gibi adakların satıldığı küçük bir Pazar var.Birla Mandir bir Hindu tapınağı ve Hindistan genelinde benzer tapınaklar inşa eden ülkenin en zengin ailelerinden birisinin kurduğu Birla Vakfı tarafından inşa edilmiş. Tapınağın tamamlanması 10 yıl sürmüş ve 1976'da hizmete girmiş. Tapınak, Lord Venkateswara'ya (Vishnu’nun avatarı) adanmış ve Güney Hindistan Dravidian ve Rajasthani tapınak tasarımlarının mimari bir karışımı olarak yapılmış ve Rajasthan'dan ithal edilen tamamen saf beyaz mermerler kullanılmış.
Tapınak, 13 dönümlük bir arazinin üstünde ve 85 metre yüksekliğindeki bir tepede yer almakta ,manzara nefes kesici ve neredeyse Golconda kalesine kadar görebiliyorsunuz. Hussain Sagar'daki 18 metrelik Buda Heykeli o kadar yakın görünüyor ki sanki ona dokunuyormuşsunuz gibi hissediyorsunuz. Akşamları tapınak renkli ışıklarla aydınlatılıyor. Tapınak, Ramayana ve Mahabharata'nın büyük destanlarından sahneleri tasvir eden incelikle yontulmuş mermer resimlerle süslenmiş. İç kısımda yer alan kutsalların kutsalı olan alan 13 metre yüksekliğinde ve nilüfer şeklinde yapılmış, altın kaplamalı bir bayrak direği ve baş Tanrı Lord Venkateswara’nın granitten yapılma 3.5 metrelik idolü var. Tapınak ’da fotoğraf ve video çekimi yasaktı ancak birkaç tane çekmeyi başardıktan sonra ayrılıyorum.
Birla’nın arkasından Hyderabad’in önemli noktalarından biri olan Lumbini Park’a geçiyorum. Parka giriş ücretli ve Kutb şahları tarafından yapılan Hussein Sagar gölünün tam ortasında Buddha’nın devasa bir heykeli var oraya gideceğiz.
Buda Heykeli, Hindistan'ın zengin ,kültürel ve manevi mirasına dair ikonik bir tanık olarak durmakta.Hussain Sagar Gölü'nün sakin çevresinde bulunan bu anıtsal heykel, önemli bir turistik cazibe merkezi ve Andhra Pradesh'in başbakanı olduğu dönemde N. T. Rama Rao tarafından tasarlanmış ve New York'taki Özgürlük Heykeli'nden esinlenerek, Hindistan kültürünün büyüklüğünü ve çeşitliliğini sembolize etmeyi amaçlamış. Heykele gitmek için feribota binmek gerekiyor ,en ucuz olan opsiyon ile gölün ortasındaki Buddha heykeline ulaşıyoruz.Bhuvanagiri yakınlarındaki bir dağın yamacından elde edilen tek parça beyaz granit bloğundan iki yıllık bir çalışma ve Mimar Ganapati Stapathi liderliğinde 40 civarında heykeltıraşın yoğun gayretleri ile oyulmuş. Heykel 22 metre uzunluğunda ve 450 tondan fazla ağırlığa sahip. Anıt barışı ve korkusuzluğu simgeleyen Abhayamudra pozundaki (mudra ) Buda’yı tasviri etmekte ve Dalai Lama tarafından 2006 yılında kutsanarak hizmete girmiş. Heykelin gece ışıklandırması oldukça iyi ve çevresinde minik heykeller var ,bunlarda Buda’nın öğrencilerine aitmiş.
Özellikle Asya’ya damgasına vurmuş Lord Buda’nın Hyderabad’daki anıtında ziyaretimizi tamamladık , her 30 dakikada bir gelen feribota binip Lumbini park’a tekrar geri dönüyoruz. Artık yemek zamanı, bugün hedefimde Shah Gouse restoran var , bu restoranın en iyileri mükemmele yakın Mutton Biryani ve sadece Ramazanda servis edilen un, keçi eti, tavuk veya dana eti, mercimek ve baharat karışımından yapılan Haleem , çok yoğun bir çorbaya benzeyen Haleem özellikle Pakistan ’dada çok bilinen ve tüketilen bir yemek, ben deneme şansı buldum ,bana göre çok lezzetli idi ancak baharat eşiğinizin yüksek olması gerekiyor. Ana yemek’den sonra tatlı olarak Firni olarak da bilinen Phirni , Double ka meetha ve kudhi ki kheer sipariş ediyorum.Firni basmati pirinci, süt, fındık, şekerle yavaş yavaş pişirilen ve kakule, safran veya gül suyuyla tatlandırılan geleneksel bir Hint pudingi,Double ka meetha Hyderabad’a özgü bişi, safran ve kakule gibi baharatlarla sıcak süte batırılmış kızarmış ekmek dilimlerinden yapılan başka bir Hint ekmek pudingi diyebileceğim bir şey ve kudhi ki kheer ise Hydarabad tarzı balkabağı ile yapılan gene sütlü bir Puding.
Bugün çok kalori aldık , biraz yürüyüş yapıp rahatlamamız lazım ,etrafta biraz dolanıp ,Masala çayı içiyoruz daha sonra akşam ayini için Hyderabad’ın en ünlü ve bilinen Altın Kaplama Hindu Tapınağı Hare Krishna Golden Temple’a gitmek için bir rikşaya atlıyorum. Tapınak ISKCON (Uluslararası Krişna Bilinci Topluluğu ) tarafından yaptırılmış ve Hindistan Başkan Yardımcısı Sri Venkaiah Naidu tarafından 2018 yılında açılmış.
Burası altın tapınak olarak anılıyor çünkü ,15 metre uzunluğundaki bayrak direği ,4000 metre karelik sütunlu holün bazı bölümleri ve Gopuram olarak bilinen sarı Kule’nin beş merdiveni tamamen altın kaplama.Mimari olarak Tapınakta , basamaklı kuleler, gösterişli sütunlar, bir avlu ve Lord Lakshmi Narasimha Swamy ve Radha Krishna'nın muktileri (kutsal tasvirleri) bulunmakta.Rikşadan inip büyük bir inek çiftliğinin içinden geçiyorum, Tapınak büyük bir tepenin üstünde ,ulaşmak için aşağıya doğru merdivenlerden inip, bayrak direğini aşıp ana sütunlu hole sonunda ulaşıyorum.
Holün içindeki altın kaplamalı noktalara özellikle dikkat ediyorum, bu tapınak ’da ciddi bir servet yatıyor. Akşam saatleri , yoğun bir kalabalık var içerde ,rahipler hoparlörler ile ilahiler söylüyorlar, fotoğraf ve video gene yasak ve bir güvenlik görevlisi en sonunda beni bu konuda ciddi bir şekilde darlıyor ,başım belaya girecek bu nedenle foto işini bırakıyorum, bir süre dua eden ,Muktiler ile Darshan yapan kalabalığı yakından inceledikten sonra Tapınaktan ayrılıp bir autorikşa ile 6 km ilerideki otelime geçiyorum. Artık Hyderabad’dan ayrılma zamanı ,sırt çantalarımızı toplayıp hemen yatıyoruz, gece saat 3 gibi kalkıyorum ve Rajiv Gandhi Uluslararası havalimanına geçip ,05.40 uçuşu ile Tamil Nadu’nun en kutsal kenti Madurai’ye uçuyorum.
Bir sonraki seyahatnamede görüşmek üzere herkese selamlar.Seyahatlerim ile ilgili güncel paylaşımlara erişmek isterseniz instagram ve youtube ‘da yolbizigozler hesaplarını takip edebilirsiniz.
Not:Bu makale ’de adı geçen yer ve marka isimleri sadece bilgilendirme ve kişisel deneyimi yansıtma amacı ile paylaşılmıştır, reklam değildir.